Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '12

 
Kategori
Öykü
 

Gümüş kalem

“Oyun sonra erdiğinde perdenin kapanması gerektiğini elbet biliyordum.”

Pencerenin kenarından zor çekiyorum ellerimi. Parmaklarımdansa nefret ediyorum.

Biz birlikte ne ağladık ne de güldük. Bu kadardık biz, zaten böyleydik. Değişmez yalanlarımız, yeminsiz sözlerimiz vardı.

“Ben tahmin edebildiğim şeyleri önemsemem.”

İşte tam bu yalanı söylerken ben;

Perde.

Evet ben sende bir erkeğin anatomisini keşfettim.

Tabi bu acımı dindirmeye yetmedi.

En başından hatırlıyorum:

“YENİ NESİL” olduğumuzu birbirimizin gözüne sokara başlamıştık masala. Ben daha Güney’ciydim, sende biraz daha vurdulu kırdılı senaryolar vardı. İnatçıydık. Oyunlara çok büyük hevesle başlamıştın, gerçek gibi sanarak, yaşamdan bir parçan gibi. Yani en başından anlamalıydım sanırım. Daha hiç görmemiştim seni. Ben hep hastaydım, hala da hastayım, bilirsin çok öksürürdüm. Yeminliydim ve defalarca söylerdim bunu. Yalnız ve yaralı bir çocuktun, yani sahnede.

Birbirimizi görmek için yemin ettik, geldin.

En başından hatırlıyorum :

Mavi kot pantolonun ve gri kapşonlu haki yeşili manton vardı. İstanbul Şubatı’na merhaba dedik o gün. Kırmızı ve kıvırcıktı saçlarım, fötr şapkam ve parlak rugan çizmelerimle göz kamaştıracak kadar saftım. Bir iz bırakma çabası - oyunun başlaması adına, imza: Kıpkırmızı ruj. Son sözlerim bu oldu .

En başından hatırlıyorum :

Kaç saat seviştik bilmiyorum, en çok bunu severdik. Tenlerimizde ülkeler keşfetmeyi öğrenirdik. Uyurken arkandan sarıldım hep, kendini güvende hissedersen daha iyi sergilerdin kendini. Sana benziyordum gittikçe, oyunla gerçeği karıştırıyordum . Çekirdek yemeyi beceremediğinden, kırıp öyle veriyordum, sabahları sana 3 yumurta kırıyor sonra yine sevişirken buluyordum kendimi. Kıskançlığımdan mutluluk duyuyordun, kendine güveninin sebebi oluyordum, haketmediğin kadar çok şey öğreniyordun, en torpilli öğrencimdin ve kendime haksızlık ediyordum. Benim hatalarım sevgimizi büyütüyordu, tabi ölü bir bebek ne kadar büyür ise.

En başından hatırlıyorum :

Dönüşlerin... Otobüslerden nefret ederdik, sen de İstanbul'dan nefret ederdin. Beşiktaş İskelesi’nde yağmur yağarken inadına vapurda dışarı oturur, “cık cık cık” yapan teyzelere aldırmadan öpüşürdük. Bu bir trajedi değildi, dramaydı ve sahnede gösterimi yasak olmayan ne varsa yapabilirdik. Sana hep en uzak insan olmamı istedin ve kabus görmeye başladım. Çünkü artık geceleri otobüs biletlerine sarılarak uyuma zorundalığım vardı. En çok da bu canımı yakardı, unutuşların. Sen bir müzikal oyuncusu olmalıydın, sesi beni uyutan. Canımı yakardın. Hep yarım olduğumu ezberlerken, yarım olduğumu hiç anlamamıştım. Yolculuklarımızda hep cam kenarında uyuyuşumu izler, ne kadar güzel olduğumu söylerdin. Muavin ışıkları söndürürdü, biz öpüşürdük. Seyirciden habersiz, tutkuyla, şehvetle… Gecelerce unuturdun beni bilirdim, yarım bırakılmaya alıştırırdım kendimi. Elimde telefon, sesini beklerken uyurdum çoğu gece ve sabah yetişmem gereken derslerim için uyanmak zorundalığım vardı. Yanına gelebilmek için, yani iyi ezberlemem gerekiyordu özne-yüklem uyumsuzluğunu. Ama zaten en iyi onu biliyordum, uyumsuzluktan devrilmiş cümleler kurmayı.

Seni aldatmamıştım, ama her gece bunu düşünmenden korkardım. Sana yazı yazardım, tam beş yüz kırk kilometre uzunluğunda.

En başından hatırlıyorum :

Düştüm. Sabahları beni dinlemekten ve sevmekten vazgeçmiştin. Çünkü artık üç kişiydik sahnede. Dur telaşlanma, bebeğimiz değil elbette, sabah yetişmem gereken iki sınavım varken hem de.

Kızıl saçlı, çakır gözlü bir kadın sahnedeki yerini aldı.

Ekşitemezsin yüzünü sahnede, baktım..Sustum, devam etmeliydim ne olursa olsun devam etmeliydim. Seni yarı yolda bırakmayacağıma yemin etmiştim. Ettiğim tek yemin , geleceğime mal oldu .

Ama...

Lanet olsun!

Kimse bana doğaçlama oynayacağımızı söylememişti!

Göğüs kafesimi aralayamadığım için öldüğüm oldu çokça. Ve sen o zehirli elmayı yiyip uykuya daldın. Tam sekiz saat otuz iki dakika boyunca, kalbimle yarıştım.

Uyanmadın.

En başından hatırlıyorum:

Pembe kağıtlardan yaptığım dekorlar ve uyduruk senaryomuz yok olmuştu. Mektup, şiir, resim... Hikayeeee... Masalın orta yerinde bitmiştik işte. Suflör uyumuş, sahne yıkılmış, biz replikleri anımsamaz olmuştuk. Gülüşüm silindi, uyandın.

Bu iş sabır işiydi, emek işiydi. Daha kendi hikayeni yazmadan, Shakespeare olmak istiyordun. En iyi oyunu kurmak istiyordun .

En iyisi ellerimdi!

Ama heyecanın silinmişti yüzünden.

Bıraktın, gidiyordun .

Ben çok fazla ölüyor olabilirdim ama hala duruyordum orada kahrolası!

Ama zaten demiştim ben,

“İnsan tahmin ettiği şeylere çok da fazla üzülmez” yalanına inanmıştık birlikte.

Özlemiştim daha ilk saniyede.

Yeni bir başlangıcı kutluyordun sen, ben cenazemde kendi cesedimi yıkarken. Ben öğretmiştim sana hepsini, tahmin edebiliyordum yapabileceklerini.Daha fazlasını nasıl bekleyebilirim ?

Ve ben tam otuz dört gece ölümcülük oynadım. Saçlarımı bir daha hiç kıvırcık yapmadım. Sevişmek için soyunmadım. Pembe sayfalı dekorlar hazırlamadım. Saçlarımı birdaha hiç kırmızıya boyamadım. Herkesin yüzünden hikayemizi topladım. Çiçekli yatağıma kapanıp ağladım. Kimsenin yüzümü sana benzetmesine izin vermedim. Buna cüret edemediler de zaten .

Ama hala hatırlıyorum en başından…

Ve şimdi içimde kırık bir kutu taşıyorum. Hatırlatması için. Ve özletiyor da…

Bitmişti oyun. Yalan gerçek olmuştu, yalanla gerçek ayrılmaz olmuştu. Sahnede olduğumuzu unutmuştum, hayatta olmaksa acı veriyordu. Artık vapurlarım sana dümen kırmıyordu. Gittiğim yolların sonunda sen olmuyordun. Sana diktiğim kostümü çoktan yırtıp atmıştın. Seni ezberlemek yoktu sahneye çıkarken. Gitmiştin. Yalnızdım artık sahnede ve, bir aşk hikayesinin mizansenini canlandırıyordum, tek başıma bu şehrin sokaklarında.

Çünkü;

Başarılı bir oyuncuydun artık, herkesin hayran olduğu

Ben ise şanslı olandım, herşeyi ben öğretmiştim

Ama ilk imzanı bana attın,

Gümüş bir kalemle

Kalbime.

 
Toplam blog
: 5
: 438
Kayıt tarihi
: 24.07.12
 
 

21 yaşımdayım ve henüz ölmeden devam ettiğim hayatımın, 3 yılında Gazetecilik eğitimi aldım ve ha..