- Kategori
- Gezi - Tatil
Gümüşlük'te Gönülçelen pansiyon sahiden gönül çeliyor...
GÜMÜŞLÜK-KRAKAYA KÖYÜ-GÖNÜLÇELEN
DİNLENMEK İÇİN İDEAL BİR MEKAN GÖNÜLÇELEN:
Aslında; bir yer, bir mekanla alakalı yazı yazamam pek ama; her gittiğimde rahat ettiğim- ettirildiğim bu mekanı yazarken buldum kendimi bu gün... Mevsim değişmiş, gece ve gündüzün saatleri de, hava durumu, ağaçlar çiçekler börtü böcek… Yani doğa başka bir renge bürünmüş… Kış gelmiş… Bizlerde bu değişimin bir parçası olmuşuz diye düşünürken, değişmeyen şeylerin de var olduğuna bakıyorum… Yaşanmış anlar, yaşananlar… Bazen o kadar uzaktalarmış gibi gelirler, oysa anılara dönüşmüş, öylece duruyorlar, sanki anlatılmayı-yazılmayı bekler halde... Bu yazı daha önce yazılmalıydı, yazın ortalarında ama; insanın çelişkisi ve aymazlığı mı desek buna bilmiyorum… İnsan bu; ne yazık ki, kendine iyi gelen şeyleri iyiliğin içindeyken anlamaz, güzelliklerin içindeyken de güzelliği algılayamaz çoğu zaman… Hani bir laf vardır çok sık kullandığım “selamın kıymeti verilmediğinde anlaşılır” diye... Ne demişti üstadımız “severmişim meğer” toprağı, ırmağı, ağaçları, yolları, güneşi ,bulutları, yağmuru ve daha neleri sevdiğini anlatır, Prag-Berlin treninin penceresinden bakarken bilincine vardığı… Bu şiiri ölümünden bir yıl önce yazmış ve şiirde şöyle bir dize geçer “meğer ne çok şeyi severmişim de altmışımda farkına vardım bunun” … Ben de “severmişim meğer “ yazı, tatili, Gümüşlüğü Nesrin’i Gönülçelen’i !... Aralıktan Ocağa bakarken fark ediyorum bunu… Demek özlemişim ve bu özlem haliyle yazmaya çalışıyorum işte... Önemli olan da; fark edebilmek, anlayabilmek, anlamlandırabilmek ve anlatabilmektir geçte olsa bu güzelliği, bu özlemi...
Gümüşlük görenlerin aklını başından alan, gönlünü baştan çıkaran bir yer.. Nereye, neye baksanız “severmişim meğer” dedirten, Bodrum Yarımadası’nın batı ucundaki şirin mi şirin bir beldesi aslında hepimizin bildiği… Fazla söze ne hacet…
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya”
Gülten Akın’ın bu dizeleri bana yol gösterici olmuştur… İnsanların ince şeyleri anlayıp anlamadığına ve ince şeyler yapıp yapmadığına bakarım.. Önemserim inceliklere sahip insanları ve inceliklerini… Nesrin bu anlamda önemsediğim bir insan… Kadıköy de doğup büyümüş bir İstanbullu ve Gümüşlüğü seksenli yıllarda keşfetmiş.. . Sonrasında tüm tatil zamanlarında buraya kaçmış... 2006 yılında hiç aklında yokken tesadüflerden kaynaklanan bir süreçle kendini Gönülçelen Pansiyonu’nun işletmecisi olarak bulmuş… Tesadüfleri çok önemserim ben çünkü her tesadüfün bir gayesi vardır mutlaka ulaşacağı bir görevi ya da... Tesadüf bu ya; bu yazıyı yazdığım gün yani bu gün, Gönülçelen’in açılışının 5. yıldönümüymüş... Çok ilginç… Bunca zaman bekledi ve bu yıldönümüne denk geldi bu yazının yazılması..
Mekanı, mekan yapan mekan sahibidir derim ben hep… Mekan olmasını sağlayan, o konumu yaratabilendir çünkü… İlişki biçimi, zevkleri, sıcaklığı, sunum şekli ve müşteriye bakış açısı, duruşu vs. yaratır bu konumu.. Ve iyi iletişim kurabilme becerisi..
Sait Faik'in; “Nereden gelirse gelsin, dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin… Bir hişt… Hişt sesi gelmedi mi, fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları…” diye anlatır ya öyküsünde işte Nesrin bu “hişt” in sahibidir sanki… Sevgi dolu samimi edasıyla arkadaşlık merdivenini kurmuş, arkadaşlarım arasında yerini almış güzel bir insandır da aynı zamanda... Murathan Mungan’ın şiirinden esinlenerek:
“hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla”
avunmak istemeyen kişileriz biz… O yüzden birbirimizle karşılaşma fırsatını değerlendirip; “Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk hikayesi” başlattık aramızda… O’nu iyi ki tanımışım diyorum hep kendi kendime… Ve bu yaz tatilinin yaşanmışlıklarının güzelliklerini borçlu olduğum biri daha var… “Ben annemin ve babamın sahiciliklerine sahip olmak istiyorum” diyen sahici arkadaşım… İyi ki varsın… Onun için Can Yücel’in dostlukla alakalı şiirinden bir bölüm almalıyım buraya:
“İnsanlar vardır;
berrak,pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.”
Özen ve titizlik işletmelerde en önemsediğim şeydir… Nesrin’le anlam buluyor bu özen ve titizlik! Tabi tabii güleryüz… Gülünce gözlerinin içi gülüyor ve gülümsemesi hiç eksik olmuyor yüzünden… Gelelim Gönülçelen Pansiyonu’na…
Girişten itibaren pansiyonun her alanına yerleştirilmiş çeşit çeşit çiçekler insanın içine hoşluklar serpiştirirken, mekan sahibiyle alakalı da ipuçları veriyor tek tek toplayabileceğiniz… Bodrum un taş evlerinin harika görüntüsünde sanki kendi hayalinizi gerçekleştirmiş gibisinizdir bu mekanda.. Hani İlhan Şeşen “aşk layık olanda kalmalı” diyor ya bir şarkısında, bende diyorum ki bu evler layık olanda kalmalı… Tam da layık olduğu ellerde, böyle güzel bir pansiyona dönüşmüş ve bizlere de de bu mekanlarda kalabilme şansını yaratmış ve sunmuş güzel insanların elinde olmalı bu güzelim evler...
Pansiyonun 2 kişilik küçük, şirin ve tertemiz odalarında; sıcak su, duş, klozet, klima, gardrop mevcut.. Her katta veranda var oturup keyif yapabileceğiniz… Ve sadece yemek-kahvaltı ve bara ayrılmış güzel terası…
Plaja çok yakın… Üstelik deniz manzarası istemez iseniz, dağ manzarası müthiş! Yönünüzü değiştirmeniz yeter… Kayalar arasına saklanmış eski Karakaya Köyü’ne bakıyor mekanın bir cephesi de… Terasında oturduğunuzda öyle güzel manzaralarla karşılaşıyorsunuz ki, tüm manzaraların bir parçası oluyorsunuz… Ha unutmadan; pansiyon un önünden her 15 dakikada bir Bodrum’a gidip gelen minibüsler ayrı bir özgürlük sunuyor.. Pansiyona o kadar yakın ki sağlık ocağı ile eczaneler, bu durum da tatilinizde başka bir güvence oluşturuyor… Başka bir şansta burada kalmanın; Çarşamba günleri hemen 2 sokak ötede kurulan köyün pazarı, inanılmaz keyifli alışverişler yaptırıyor size ister istemez…
Mandalin bahçelerinden gelen kokuları duyumsaya duyumsaya yeni Karakaya Köyü’nde sabahın erken saatlerinde yaptığı yürüyüşlere katılabilirsiniz Nesrin‘in, harika yerlerden yollardan geçiriyor çünkü..
Cemal Süreya’nın; “Yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama/ Kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı” dizelerini hatırladım terasta ilk kahvaltımı yaptığımda… Gerçekten hem manzara hem de mekanın dizaynı öylesine mutluluğa çağrı yapıyor ki…
Kahvaltının önemi ile ilgili yapılan bir çok çalışmada; güne iyi bir kahvaltı ile başlamanın her yaş grubu bireyde, önemli yararlarının olduğundan bahseder… Güne zinde başlamak ve gün içinde bulunduğumuz faaliyetlerde daha verimli, huzurlu ve neşeli bir çalışma temposu kazandırdığının da altı çizilir! Nesrin de; madem kahvaltı; öğünler içinde en önemli, en yararlı olanı öyleyse demiş ve harika menü hazırlamış…Yöreye uygun yöresel tatlara, birazda alafranga lezzetler serpiştirerek güzel bir seremoniye dönüşsün diye düşünmüş … Öylede oluyor zaten… Ve kahvaltıyı saatinde terasa çıktığınızda; günlük gazetelerin alınmış, hazır okunmayı beklediklerini de görürsünüz düzenli bir şekilde..
Güneşin çekildiği saatlerde, güneşin yerine dostlukla, sohbeti koyalım ve sohbetin yayacağı ışıktan yararlanalım diye akşamları çoğunlukla yemeklerimizi burada yedik..
Akşamın indiği saatleri nasıl severiz, günün koşuşturmacasının sonlanma saatidir de… Tatilde olsa bu böyle aslında… İnsanın sabırsızlığından çıkmış kıpırtılar doludur akşama doğru giden zaman diliminde… Hangi mevsimde hangi ülke de olursa olsun… Eve gitme vaktidir, biraz da biz olduğumuzu hatırlamayı gösteren bir saattir… Tatilimi geçirdiğim Gümüşlük’te de bunu bana hissettiren bir duyguyla sarmalamıştı beni Gönülçelen… Nesrin le sohbet ve hazırladığı menü … Ve seçtiğimiz müzikler… Müzikleri hatırlayınca bir gülümseme belirdi gözlerimde… Çünkü müşterilerden biri ”ya bu seçtiğiniz parçalar bir tuzak mı yoksa, bizim buradan gitmemizi engelleyen” diye espri yapmıştı... Günün geri kalan saatin, uykuya hazırlanma hallerini burada inanılmaz keyifle geçirdik hep… Cahit Sıtkı Tarancı’nın "Haydi Abbas: vakit tamam;/akşam diyordun işte oldu akşam” dizeleriyle kurulduk akşam vakti terastaki deniz manzaralı içme saati için hazırlanmış masalara, yaptık sohbetlerimizi … İlerleyen saatlerde hafif hafif esen meltem ve mehtapta eşlik etti coşkuyla, coşku dolu terasa tabii bize...
Hepimiz hatırlarız birini anlatacağımız zaman ilk olarak sözü sohbeti bilen biridir diye anlatmaya başlardık eskiden... Muhabbetle yapılan sohbetin hayatımızdaki yeri çok önemliydi… Ama şimdilerde bu lüks halini aldı ve kalmadı gibi… Hepimiz yakınıyoruz bu durumdan, sohbet ve muhabbet de şikayetçi hepimizden… Sohbet ve muhabbet insanın rotasıdır aslında deyip, bu güzelliği hayatımızdaki yerine geri oturtalım diyorum ben hep birlikte.. Hani gönül sohbet ister kahve bahane diye söylenir ya işte bizlerde bu kültürümüzün canlanmasını sağlayalım, ne kadar iyi olur diyorum… Çünkü bu tatilimde bunu burada gerçekleştirdik… Sözü sohbeti bilen, sahiciliği olan birine elinizi uzatın; öykü olacak sohbetler size tebessüm edip anlatılmayı isteyecek mutlaka ... Çünkü ben böyle yaptım bu yaz ve güzel arkadaşlarım var dostluğa yönelen..
Parasal kaygıdan uzak gerçek bir işletmeci edasıyla hiç gocunmadan; nerde ne yenir, ne içilir, nerede kalınabiliri de samimi şekilde anlatan edası öne çıkan özelliklerinden Nesrin’in… Hayata bakışı herkese arkadaşıymış gibi davranması da orayı, o pansiyonu seçme arzunuzu oluşturuyor… Aklıma gelen tadı damağımda kalan kokteyllerinden de bahsetmeliyim… Değişik karışımlarla hazırladığı harika içeceklerini, oradan döndükten sonra da, damağınızdaki tadı hatırlayıp özleyeceksiniz…
Ayrılırken Nesrin ardınızdan bir tas su döküyor en kısa zamanda dönesiniz diye… Ben de ona sevdiği şiirlerden bırakıyorum geldikçe okuyalım şiirlenelim diye…
Şimdi kışın güzelliklerini görmek için gitmeyi düşünüyorum… Böyle beldelerin kış aylarında bir başka güzellikleri vardır tadılası... Ve ben şömine ya da sobanın başında, yürüyüşten dönmüş biraz da üşüyerek sohbet keyfi yaşamayı hayal ediyorum kendime…
Yazın o güneşli günlerde, algılayamadığım sanki olması gereken rutinlermiş gibi fark etmediğim ama şimdi ne kadar da güzelmiş anlayamamışım dediğim güzellikleri yazdım paylaşıyorum… Gökten hepimizin başına 3 elma düşsün ve bu güzelliklerin hiç eksilmemesini sağlasın… Biri benim, biri bu yazıya konu olan iki arkadaşımın, diğeri de bu yazıyı okuyanların başına…
6.12.2011/ Zeren Keziban Karaaslan