Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '07

 
Kategori
Felsefe
 

Gün 25 saat, hafta 8 gün olsa...

Gün 25 saat, hafta 8 gün olsa...
 

Zamanın kıymetini bilen biri olarak yaşanılan her anı dolu dolu geçirmeye hep önem vermişimdir. Güne olabildiğince erken başlayıp yine olabildiğince geç bitirmeye çalışıyorum..Kendime zaman ayırabilmek adına uykumdan feragat etmeyi yeğliyorum genellikle. Zaten gereğinden fazla uykunun ölü zaman olduğuna inanmışımdır hep. Haftasonu bana ayrılan iki tatil gününde gün ışığından maksimum derecede yararlanmak için bile saat kurup erken kalkarım. Yine de gün 25 saat, hafta 8 gün olsa olmaz mı diye geçiriyorum içimden. Ne kadar zamanı efektif kullansam da, geçen her saniyenin, her dakikanın değerini bilerek yaşasam da, yapılacak işler için önceden planlama yapıp, gereksiz zaman kaybını elimine etmeye çalışsam da, az uyusam da yetmiyor işte....

Şu an işyerindeyim, bilgisayarımda otuz sekiz bin küsür satırı dolu olan bir excel sayfası açık, formülleri hesaplamaya çalışıyor ve bu o kadar uzun zaman alıyor ki, ben de fırsattan istifade bloguma devam ediyorum. Bazen de bu zaman zarfı içinde çayımı kahvemi alıyorum. Zamandan tasarruf ve o kazanılan zamanı kendim için, gerçekten yapmayı istediklerim için kullanmak, bugüne kadar belki de üzerinde en çok durduğum, özen gösterdiğim konulardan biri olmuştur. Başarabildim mi peki? Bilmem...

Neden 25 saat de, 26, 27 değil...Bilmem, aza kanaat etmek mi, yoksa başka birşey mi bilmiyorum. Belki de fazladan istediğim bir saate sığdırabileceklerimle ilgilidir. Yatmadan önce izlemeye başladığınız filmin sonunu görebilmek, yazdığınız yazıyı tamamlayabilmek, üzerinde çalıştığınız raporu bitirebilmek, biraz daha fazla kitap okuyabilmek, takıldığınız tv programını sonuna kadar izleyebilmek, kendinizle başbaşa kalabilmek, sevdiklerinizle başbaşa kalabilmek, daha fazla sohbet edebilmek, içtiğiniz kahvenin tadına daha fazla varabilmek ve belki de unuttuğum, aklıma gelmeyen, kendi yaşam alanlarımızda yapmayı en çok sevdiğimiz şeyleri biraz daha uzun soluklu yaşayabilmek için fazladan 1 saat benim işimi görecektir...

Dedim ya, hayatımın her adımında planlı hareket eden biri olarak - ki ne büyük tesadüftür, son iki işim de planlama üzerine - ajandam ve yapacaklarımı sıraladığım liste doğrultusunda hareket etmişimdir. Kendi kendimi sorgulayıp, peki neden kendine zaman kalmıyor diye sorduğumda aslında tamamen bunun benim beklentilerimle doğru orantılı olduğu kanısına vardım. Siz ne yaşamak isterseniz, neyi ne kadar, ne zaman yaşamak isterseniz, aslında zaman da o kadarını veriyor size, hem de hiç esirgemeden, çalmadan...Bencil olan biziz ki daha fazlasını istiyoruz. En azından ben öyleyim. Belki de ileriki zamanlarda yapmak istediklerimi, belki bir gün yapamam diye önceden yapmak istiyorumdur, ya yapamazsam, ya o anı yaşamaktan mahrum kalırsam diye...

Aslında bu yazının çıkış noktası, uzun süredir yalnız başıma vakit geçirmek isteyip de bir türlü buna vakit kalmadığından şikayet etmemdendir. Garip gelecektir size, insanların aslında istemedikleri birşeyi istiyorum diye. Evet herkes belki yalnız kalmaktan korkuyordur, ya da istemediği bir durumdur yalnızlık...Son zamanlarda kalabalık çok vakit geçirdim, isteyerek, bazen de hiç istemeyerek. Biraz olsun yalnız kalmak istiyordum sadece. Yapamadım, kendim için bencil olamadığım bir süreçti bu, erteledim hep içim yanarak, istemeyerek, ama olmadı, yapamadım, kıramadım birlikte vakit geçirmek isteyenleri.

Yazdıkça kelimeler, cümleler çoğalıyor. Konu konuyu açıyor ve ben şu an yapmayı düşündüğüm başka birşeyi yapacağım zamandan çalıyorum belki de. En iyisi yazıyı sonlandırmak...

Siz siz olun, zamanınızdan çalmayın, başkalarının da çalmasına siz istemediğiniz sürece izin vermeyin, anınızı yaşayın nasıl istiyorsanız, bunun için 'hayır' diyebilmenin rahatlığını yaşayın, ertelemeyin yaşayacaklarınızı... İyi haftalar dileğiyle.

 
Toplam blog
: 18
: 1208
Kayıt tarihi
: 03.02.07
 
 

''Artık 28'imdeyim, büyümüş mühendis olmuşum, ama hala çocuk kalmış yüreğim. Her gün biraz daha b..