Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '13

 
Kategori
Siyaset
 

Gündemi Muhalefet belirleyebilmeli

M.Ferit Kotan

Ülkemizde siyasal gündem sık sık değişmektedir. Tartışılan konu ile ilgili o gün yazı yazılmadığı takdirde, iki gün içinde güncelliğini yitirmektedir. Tartışılan konular sıradan konularda değil. Ülkenin yönetim biçimini, rejimini direk ilgilendiren sosyal olayları içermektedir.

On gün önce, Diyarbakır da Sayın başbakanın "Kürt Bölgesi" sözcüğünü kullanması üzerine başlayan tartışma, Mustafa kemal Atatürk'e kadar uzandı. Atatürk'ün de bu bölgeye "Kürt bölgesi" dediği söylendi.

"Kürt Bölgesi" sözcüğü sıradan bir sözcük değildir. Ülke yönetiminde ve rejiminde derinliği olan bir kavramdır. Bu önemli konu bile, dershanelerin kapatılması olayı ile güncelliğini yitirdi.  

Dershaneler, eğitim sisteminin yetersizliğinin sonucudur. Sisteme, eğitimde nitelik artırıcı öğelerin değerlendirilmesi açısından bakılmadan ders hane sorununu çözmeye kalkışmak, üzüm yemenin değil, bağcıyı dövmenin asıl amaç olduğunu gösterir.

Sosyal olayları irdelerken, zorunlu olarak daha önce yaptığım değerlendirmeleri tekrarlamak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi, olayların geçtiği tarih de ki ülkenin toplumsal yapısı ile dünyadaki bilimsel gelişmenin ulaşmış olduğu değerler, sosyal olayların analizinde temel ölçütlerden biridir. Bugün edindiğimiz bilgiler, o günlerde yoktu. Elli yıl öncesinin dünyasının, bugüne göre cahil olduğunu söylemek yanlış yargı değildir.

Sosyolojinin temel kuramı, insanın yaşadığı toplumun ve çağın ürünü olduğudur. Kaldı ki çağın değerlerinin, ülkelerin gelişmişlik oranlarına göre farklılık göstermesi de doğaldır. Yeterli enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkelerde, teknolojilerden yararlanılabilmek mümkün olabilir mi? Teknoloji yok ise bilgide yok demektir.

Mustafa Kemal ve arkadaşları Osmanlı Devletinin paşalarıdır. Çağı, Osmanlıların sahip olduğu kültürel yapı ve yönetim sistemi içerisinde değerlendirmelerinden doğal bir şey olamaz. Gelişmiş ülkelerdeki tarihi ve toplumsal değişmeleri izleyerek de bilgi edinmişlerdir.

Toplumun sosyal yapısını oluşturan dinsel ve etnik farklılıklar, resmi olmayan cemaat gurupları, feodal yapının ortaya çıkardığı derebeylik anlayışları ile sağlıklı bir devlet yapısından söz edebilir miyiz?

Bu gerçeği göz ardı etmeyen Atatürk ve arkadaşları, Amasya tamimi, Erzurum ve Sivas kongrelerin de daha çok ülkeyi emperyalist güçlerin işgalinden kurtarmanın yöntemlerini tartışmışlardır. Kendilerini asi ve hain olarak değerlendiren Osmanlı devletine karşı, bir an önce, ulusal bir hareket olma niteliğini kazandırabilmek için, öncü bir devlet kurmak fikri ile millet iradesine dayanan ulusal meclisin kurulmasını gerçekleştirmişlerdir.

Atatürk ve arkadaşları o günün koşullarına göre siyasal ve sosyal ortamı değerlendirerek hareket etmişlerdir. Başaramadıkları takdirde vatan haini olarak idam edileceklerinin bilincinde oldukları için, kurulacak yeni devlette tartışılacak konuları gündeme bile getirmemişlerdir. "Hattı müdafaa yoktur Sathı müdafaa vardır. O satıh tüm vatandır" diyerek, vatanlarını düşman işgalinden kurtarmaya çalışmışlardır.

Atatürk ve arkadaşları, Tanzimat Fermanı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetin ilanlarında yaşanan sosyal ve siyasal olayları, birinci mecliste yapılan tartışmaları ve devlet kurma sürecinde karşılaşılan sorunları, Lozan anlaşmasının ortaya koyduğu gerçekleri görerek Cumhuriyet yönetimini seçmişlerdir. Amaç olarak "Müreffeh devletler seviyesine çıkmak" fikri benimsenmiştir.

Laik devlet, Üniter devlet anlayışı ile sosyal yapıda büyük değişikliğe gidilmiştir. Yapılan devrimlerin niteliğine bakıldığında, Atatürk’ün o bölgeye Kürt bölgesi dediğini söylemek ve başka anlam yüklemek yanlışların en büyüğüdür. Atatürk ve arkadaşları, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan vatandaşların kimliklerini betimlemekten kaçınmamışlardır.

Kanunların görüşülmesinde, Türk ulusunu oluşturan etnik kimliklerin (Laz, Kürt, Çerkez gibi) adlarının konuşulduğu ve tartışıldığı görülmektedir. Böylece Türk sözcüğünün içeriğine de açıklık getirilmektedir. Türk sözcüğü, çeşitli kimliklerden oluşan bir toplumu ifade ettiği (Samimi bir mecmuadır) belirtilmiştir. Üst kimlik anlamı yüklendiği görülmektedir.

Sayın Taha Akyol ‘un 24 Ekim 2013 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan "ATATÜRK NE DEMİŞTİ ?" başlıklı yazısında 1 mayıs 1920 yılında Sağlık Bakanlığının kurulması konusunda yapılan tartışmaları gündeme getirmiştir. O gün bile konular üzerinde ne kadar titizlikle durulduğu görülmektedir.

Cumhuriyet rejimi çağdaşlık yolunda ilerlemeyi ilke edinmiştir. Feodal yapının oluşturduğu değerler ve resmi olmayan güçlerin bu süreci engellemeye çalıştığı görülmektedir. Osmanlı devletinde kendi başlarına buyruk olan güçlerin dirençleri kırılmadan da sağlıklı bir devlet olunamayacağı bilinci tarihi olayların değerlendirilmesinde temel ölçüt olarak ele alınmalıdır. Bazı sosyal olayları halk hareketi, halkın direnmesi olarak değerlendirilmesi, sosyal olayların niteliğine bakılması gerekir. Çağ dışı normlarla karşı çıkma hareketlerini, halk hareketi olarak tanımlamak ve değerlendirmek hangi demokratik anlayışla mümkün olabilir?

"Kürt Bölgesi" söylemi masum bir söylem değildir. Doğrudur yanlıştır diye değerlendirme yapabilmek için, birçok sosyal olay ve olguları tartışmak gerekir. Bu tartışmaların Üniter devlet anlayışında yerini bulmak mümkün değildir. Çağdaş demokrasi içerisinde kültürel farklılıkların özgürce kullanılması ilkesi de değildir Kürt bölgesi söylemi. Bu bölgeye, sosyal ve siyasal anlam yüklemek isteniyor ise, tartışmanın yöntemi ve boyutu farklı olur.

Bu konular söylenip geçilecek konular değildir. Muhalefetin görevi, tartışmaların boyutlarının açıkça ortaya konulmasını sağlamak olmalıdır. Halk nasıl bilinçlenecektir? Halkın bilinçlenmesine yardımcı olmak muhalefetin görevi değil midir?

   

    

    

  

 
Toplam blog
: 97
: 463
Kayıt tarihi
: 07.02.09
 
 

1944 yılında Arapgir'de doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Arapgir'de, lise öğrenimini Ankara Gazi Li..