Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '16

 
Kategori
Felsefe
 

Güneş uzayın merkezidir

Yazan:Uçar Demirkan
 
Her nenin ondan doğduğu ve her nenin ona döndüğü yaratılmamış ve yaratılamaz, yok edilemez mutlak zaman; bundan yaklaşık 15 milyar yıl önce patladı. Günümüzde, yaşamın ve uzayın ve günlük zamanın başlangıcı olan bu olaya Big Bang denilmektedir.
Bu patlamadan 0,0001 saniye sonra kuarklar oluştu. Kuarklar hemen ilk proton ve nötronları oluşturdu. Proton ve nötronlar bir araya gelerek hidrojen elementini oluşturdu.
Birkaç dakika sonra hidrojenden döteryum, helium, lityum elementleri oluştu. Evrenin ilk canlıları olan kuarklar, proton ve nötronlar durmaksızın çoğalarak başka elementleri oluşturarak uzaya yayıldılar ve evrendeki gökadalar, güneşler, yıldızlar, gezegenler ve uydular ve kuyruklu yıldızlar oluştular.
 
Günümüzde, uzayların yüzde 4 ünü bu uzay elemanlarının oluştuduğu, kalan yüzde 96 nın ise  bu uzayıdakilerin  dengede kalmalarını sağlayan çekim gücünü oluşturan kara maddeden oluştuğu bilim adamlarınca ileri sürülmektedir.
Big Bang'deki patlama dolayısıyle uzayın bir balon gibi şiştiği ve genişlediği ileri sürülmektedir. Bizim güneş sistemimiz ve içinde bulunduğumuz gökada(samanyolu) da şişmekte ve genişlemektedir. Güneş sisteminin de genişlemekte olduğuna dair bilimsel veriler vardır. Hazreti Yusuf devrinde(yaklaşık 4000 yıl önce) güneş sisteminde 11 gezegenin olduğu kutsal kitaplarda yazılıdır. Sümerler de(yaklaşık 6000 yıl önce)1 1 gezegen çizmişlerdir.
Bu durumda iki gezegenin güneş sistemindeyken sistemden çıkıp gittikleri, yittikleri anlaşılmaktadır. Gerçekte uzayın genişlemesi  kuralı nedeniyle en uçtaki iki gezegen güneşin çekim alanından çıkmış ve parçalanmıştır. Bu gezegenlerin artıklarının bir kesimi Üranüs ve Neptün gezegeninin çevresindeki halkaları  ve cüce gezegen Plüton'u oluşturmuş,  kalanı uzaya yayılmıştır.
 
Bir başka görüş sahiplerince;  güneş sisteminden kopan bu iki yıldızın-gezegenin-Sirius A ve Sirius B-günümüzde bazı bilim adamlarına göre Sirius C de oluşmuştur-güneş sisteminden kaçarak başka bir güneş sistemine eklendikleri ileri sürülmektedir. Bu yıldızlarda ortaya çıkan ve gelişen  bizlere benzer canlı organizmalar yerküreye gelmişler ve yerkürede yaşamı başlatmışlardır. Ya da yerkürede yaşayan ilkel kişioğlullarına ateşi tekerleği ve giderek daha gelişmiş makineleri, zıraatçılığı, mühendisliği ve mimarlığı öğretmişlerdir.
Böylece kişioğulları yerkürede Lemurya ve Mu uygarlığı, Atlantis Uygarlığı, Büyük Uygur İmparatorluğu, Maya ve İnka uygarlıkları, Eski Hind, Çin ve Tibet uygarlıklarını kurmuşlar ve geliştirmişlerdir.
O nedenle bu uygarlıkların tamamında Sirius yıldızı biliniyordu ve inceleniyordu. Bazı kez, tanrı olarak benimseniyordu. Sirius yıldılarının-Demirkazık Yıldızı-yitik iki gezegen oldukları varsayılabilir.
 
Gerçekten de günümüzde, gezegenlerin güneşten giderek uzaklaştıkları hesaplanmaktadır. 2004 yılından beri yerkürenin  her 100 yılda güneşten 10 metre uzaklaştığı hesaplanmıştır. Yerküremizin  4.540 milyar yıl önce oluştuğu hesaplanmaktadır. Buna göre  yerküremiz günümüze dek güneşten (4.540 milyar yıl /100X10=)454.000 km uzaklaşmış durumdadır. Uzaklaşma sürmektedir. Üstelik yerküre  güneşten uzaklaştıkça güneşin çekim gücü azaldığından giderek daha  büyük hızlarla dünya güneşten uzaklaşacaktır.
Bu genişleme dolayısıyle şöyle bir varsayım yapabiliriz. Big Bang’e daha yakın zamanlarda, güneşin çevresindeki yerküremizde yaşam başlamamıştı. Buna karşılık Mars’ta yaşam vardı. Mars, güneşten uzaklaştıkça soğudu ve bazı organizmalar için yaşanamaz duruma geldi. Bu arada yerküremiz de güneşten uzaklaşmış ve yaşamın ortaya çıkacağı  iklim koşullarına ulaşmıştır.
Giderek yerküremiz de güneşten uzaklaşacak ve sonunda Mars gibi soğuk iklim koşullarının oluştuğu  bir gezegen olacaktır ve belki de bugünkü yaşam formları son bulacaktır.
Bundan sonra halen bir ateş gezegeni olan Venüs gezegeni güneşten uzaklaştığı için soğuyacak ve  yerküremizdeki iklim koşullarına kavuşacak ve bu kez Venüs’te günümüzdekilere benzer yaşam koşulları ortaya çıkacaktır. Boşuna “Kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan “dememişler bazıları!
Diğer yandan, Plüton bilim adamlarınca gezegenlikten çıkarılmıştır. Yani o da yitik gezegenlere katılmıştır. Sırasıyla bu olay Üranüs’ün, Neptün’ün ve tüm gezegenlerin başına gelecektir. Çünkü tüm gezegenler güneşten uzaklaşmaktadır. Çünkü, güneşin yakıtı bitmekte, çekim gücü azalmaktadır. 
Jüpiter, Satürn, Üranüs ve Netün gezegeninin çevresindeki halkalar, bu gezegenlerin de yok olmaya başladığının bir belirtisi olarak da düşünülebilir. Bu gezegenlerin çevresindeki halkalar, bu gezegenlerin patlamaları sonucu dağılmakta olmalarından oluşmuş olabilir. Her dört gezegenin de diğer iki kayıp gezegen gibi milyon yıllar sonra, sırası geldiğinde  yok olmaları ve uzaya dağılmaları ya da başka bir güneş sistemine-Siriuslar gibi- eklenmeleri beklenebilir.
 
Bilim adamları uzayın merkezinin olmadığını, ya da saptanamayacağını ileri sürmektedirler. Oysa, ortada durmadan bir balon gibi şişen bir uzay varsa bir küreyi andıran bu olgunun da bir merkezinin olması gerekir.
Uzayın merkezi  bizim güneşimizdir. Big Bang ile yaklaşık 14 milyar yıl önce ortaya çıkan enerji, uzaya dağılıp atom altı parçacıkları, atomları, elementleri ve belki de organizmaları meydana getirmiştir. O nedenle, yaklaşık 5,639 milyar yıl önce Big Bang olgusu enerjisini yitirerek bugünkü güneşimize dönüşmüştür. Güneş, Big Bang’ten sonra ortaya çıkmış ilk atom olan hidrojenden oluşan devasa bir bulut yapısında olup günümüzde de uzaya atom altı parçacıklar, atomlar ve elementler ve uzay malzemesi yollamaktadır. Yeryüzü de güneşten kopan malzeme ile yaklaşı 4,540 milyar yıl önce oluşmuştur.
 
Uzayın bir sonunun olmadığı da ileri sürülmektedir. Oysa, uzayın merkezi güneş ise, o zaman uzayın da  bir sonu, bir sınırı vardır. Bu da güneşimizin  yaşam süresi ile ilgili bir konu olmaktadır. Güneşimizin yaklaşık 5 milyar yıl daha yaşayacağı ve sonra bir kızıl yıldıza dönüşeceği varsayılmaktadır. O zaman, yerküremizdeki  yaşam formlarının yaşamlarını sürdürmeleri olanaksız olacaktır. Kutsal kitapların sözünü ettiği “kıyamet günü” bu olmalıdır.
Evrenin son bulmasıyla ilgili iki varsayım bulunmaktadır. Bunun en yaygın olanı “Büyük Donma Teorisi”olup bu varsayım, güneşin uzayın merkezinde olduğu ve soğuduğu ve sonunda  tükeneceği varsayımıyla örtüşmektedir. O zaman, tüm uzay tıpkı güneşten uzaklaştığı için soğuyan ve donan gezegenler gibi donacaktır.
 
Buna göre; 15 milyar yıl önce  ortaya çıkan Big Bang’ın güneş olduğu ve uzayı yaratırken güneşin kendisinin tükendiği ve güneşin artık 5 milyar yıllık yaşamının kaldığı anlaşılmaktadır. Belki güneşin yok olması ile yeni bir Big Bang olayı yaşanacak ve uzay sonsuz olarak var olacaktır. Belki de uzayın bize uzak noktalarında yeni Big Bangler yaşanmakta, yeni güneşler ve çevrelerinde gezegenler ve uzay balonları oluşmaktadır.
 
Eski çağlarda yaşamış kişioğulları yerkürenin hemen her yerinde güneşi  tanrı olarak görmüşlerdir. Bunun anlamı, güneşin yaradılışın temeli olduğudur.
Hinduizmde böyledir. Brahmanizmin kutsal kitapları olan Brahmalar ve Upanişhadlar'da tanrı olan Atman ve Brahman özdeştir. İnançlarına göre kişioğlundaki ve güneşteki ruh bir ve aynı şeydir. Bu inanışta tanrı, görünen her nesnedir.
 
Yezidilik :Bu inanışta olanlar günde üç kez yüzünü güneşe dönüp ibadet ederler. Şeyh Adiy Bin Musaf Kurmuştur.
 
Zerdüştlük inanışı: Doğal elemenler olan su-hava-ateş-toprak kutsaldır. Ateşe, aydınlığa ve güneşe dönerek ibadet ederler. Üç ayrı peygamberleri vardır. İnanışın temellerini Zerdüşt atmıştır.
 
Tengricilik: Orta Asya’daki Türk boylarında yayılmıştır. Hayvanların, bitkilerin ve doğadaki her varlığın kişioğlulları gibi ruhları vardır. Güneş, ay, ateş ve su; tengri(Tanrı)nin sembolleridir. Göğe dua ederek elde edilen “buyan” adlı enerji, güneşin göğün neresinde olduğuna bağlı olarak değişir. Kızıl  GüneşBayramı, 21 Haziran'dan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır.
 
Şintoculuk: Günümüzde de geçerli olan bu din doğaya tapma dinidir. Tanrıların arasındaki en önemli olan, güneş tanrısı Ameterasu’dur. Japon bayrağı güneşi simgelemektedir. İmparatorları “Güneş İmparator” olarak anılır.
 
Mısır’da Ra güneş tanrısıdır. Keza, firavunlar “güneş kral” olarak adlandırılırdı.
Anadolu’da büyük bir imparatorluk kurup Mısırlılarla tarihin ilk yazılı anlaşmasını yapmış olan Hititler(Etiler)in ongunu bir güneş diskidir.
 
Sümer-Babil-Asur uygarlıkları: Uzay biliminde çok yol almış ve uzaylılarla ilişki kurmuş halklar olarak anılmaktadırlar. Çok Tanrılı bir dinleri vardır. En büyük tanrı güneş tanrısının bir arabası vardır. Ay tanrısının sandal ,rüzgar tanrısının bulutları vardır.
Keza; İnka uygarlığında güneş tanrısı İnti  olup altından yapılmış bir güneş kursuyla temsil edilirdi.
 
Mayalarda  İtzemna güneş tanrısıdır. Onun oğlu olan Kinick Ahau da güneş tanrısıdır.
Kur'an'a göre güneş, rızıklandıran bir  varlıktır. Oysa, rızıklandırmak Allah'ın özelliklerinden biri olarak da belirtilir. Kur’ana göre önce yerküre yaratıldı. Sonra gökler oluştu. Göklerde güneş, ay ve yıldızlar oluştu. Bu inanış nedeniyle uzun süre evrenin merkezi güneş değil, yeryüzü olarak algılanmıştır.
 
Aristo ve Platon; yerkürenin-dünyanın-evrenin merkezi olduğunu ;üzerinde ayı, güneşi ve yıldızları taşıyan, barındıran çeşitli devasa küreler-gök küreleri-olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Buna karşılık Samos’lu Aristarchus; ilk güneş merkezli evren kuramını geliştirmiştir. İsa'dan önce 310-250 yılları arasında yaşamış olam bu astronom ve matematikçinin bu teorisi ne yazık ki taraftar toplayamamıştır. Güneşin evrenin merkezi olduğu varsayımının tekrar ortaya çıkması için yaklaşık 1500 yıl beklemek gerekmiştir.
Bu dönemde evrenin merkezi yerküre olarak benimsenmiştir. Bu varsayımı ilk ortaya atan ve geliştiren Batlamyus(Plolemaios-Ptolemy)tur .Bu bilim adamının bu varsayımı, o dönemde yaygın olan müslümanlık ve hristiyanlık  tarafından kabul görmüş ve kilise tarafından şiddetle savunulmuştur.
 
Ilk kez Nicolaus Copernicus(1473-1543) evrenin merkezinin güneş olduğunu, dünya olmadığını ileri sürmüştür. Daha sonra Galileo Galilei(1564-1642) ve Johannes Kepler(1571-1630) de güneş merkezli evren teorisini benimsemiş ve bu sayede astronominin gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.
Uzun yüzyıllar boyunca yanlış olarak yerkürenin evrenin merkezi olduğu varsayılmıştır. O nedenle, güneşin evrenin merkezi olduğu varsayımı yanlış olsa bile, varsın olsun. Birkaç yüzyıl daha bu varsayıma gore yaşayalım. Belki, gelecekteki astronomlar uzayın gerçek merkezinin yerini bulacak hesaplamaları yaparlar ve uzayın merkezi tartışmaları da son bulur.
 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..