Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '17

 
Kategori
Güncel
 

Güneşi Kadınlar doğurur

Güneşi Kadınlar doğurur
 

Bizim topraklarda önce kadınlar uyanır, sonra güneş doğar; çünkü güneşi Kadınlar doğurur...
 
Bir Ezidi atasözü, bugüne dek duyduğum en derin söz bütünlerinden birisi...  Zülfü Livaneli'nin Huzursuzluk romanı ile edebiyat çevrelerinin dikkati çeken Ezidi halklarına, kadın perspektifinden dilimizin döndüğü kadar bakmaya çalışacağım. Bu isme ilk emperyalist güçlerin truva atı olan IŞID terörünün onlara yaşattığı trajedileri medyadan izleyince şahit olduk. Peki kadının insan olarak bile sayılmadığı Mezopotamya' da böyle atasözlerine sahip, kadına değer veren bu topluluk kimdir? Yüzyıllar boyunca Mardin bölgesindeki Karacadağ, diğeri Suriye'nin kuzeydoğusundaki Abdülaziz Dağı ve sonuncu olarak Irak'ın kuzeyindeki Sincar Dağı üçgeninde yaşayan ve çoğunlukla kendileri Kürt olarak tanımlayan bir toplum olarak bilinmekteler. Kendilerini tek tanrı bilincine ilk varan halk olarak görmekte olan bu halk kürt kimliğini benimsemişlerdir, bu kanı günlük dillerinde çoğunlukla Kürtçe konuşmaları ve din, kitaplarının Kürtçe yazımıyla güçlenmektedir. İnançları bölgesel mitlere yakın değerlere sahiptir., Örneğin kutsalları Melek Tavus; Ezidilikte Tanrı Azda tarafından yaratılan ve kendisine evreni ve insanları yaratma görevi verilen Melek-Tanrı anlamındadır. Ezidi inancında Melek Tavus, insanları yarattıktan sonra kendi yarattığı insanlar önünde eğilmemiş ancak bu Tanrı Azda tarafından farklı yorumlanarak kibirli olduğu sanılmıştır.
 
Ezidilik’ten önceki ilahi dinlerde anlatılan, Şeytan’ın, yaratıcının buyruğuna rağmen insan karşısında eğilmeyip saygı göstermemesi, onun aslında ne kadar asil olduğunun, yaratıcı tarafından sınanmış ispatıdır. İşte bu sınavı başarı ile verip tüm insanlığın ve dünya işlerinin başına geçme hakkını kazanmıştır.
 
Ancak burada Şeytan’ın sahip olduğu özellikler diğer dinlerden farklıdır. Her şeyden önce yaratıcının sınavından başarı ile geçmiş olan bu meleğin adı “Melek Tavus”‘tur.  Ezidilik’te Tanrı, dünyanın sadece yaratıcısıdır ancak sürdürücüsü değildir. Ahiret inancı gibi sonradan hesap verilecek bir yerin varlığı söz konusu değildir. Yeniden doğuşa, şekil değiştirmeye inanılır. İnsanın inanışına ve yaşayışına göre dünya, cennete de cehenneme de dönüşebilir. Cehennem insanın içinde kontrol edilmesi gereken ateştir. Melek Tavus bütün bu işlerin denetleyicisi ve Tanrı’nın bu dünyadaki gölgesidir. Ezidiler Melek Tavus’a ibadet ederler. İnanışlarına göre Melek Tavus; kötü bir melek değil, yanlış anlaşılmış ve sonradan affedilmiş iyi bir melektir.
 
Özellikle Erzincan - Sivas yöresindeki Alevi köylerinde duvarda asılı olduğunu görmüş olduğum kilimlerdeki tavus kuşu deseninin aslında Melek Tavus'u resmettiğini öğrendiğimde şaşırmıştım. Görsel açıdan güzellik taşıyan bu tavus kuşunun birçok evde duvarları süslemesi sanatsal açıdan orda olması düşünülemezdi, elbet bir sebebi olmalıydı...  Bölge köy evlerinde gördüğüm bu desen aslında bölge halklarının köklerinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunun göstergesi olmalı. Alevi kültürüne ait eski söylenegelen dua biçimlerinde güneşe dua ediliş biçimlerini dinlemiş biri olarak diyebilirim ki bölge toplumları arasındaki bağlar sandığımızdanda güçlü. Bakın Yaşar Kemal 'Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana' kitabında  Ezidilerin güneşe olan dualarını şöyle anlatır :“Ezidiler, günde üç kez güneşe döner, dua ederler. Her isteyen, çoluk çocuk, genç yaşlı olsun, şeyh olsun, emir olsun, herkes güneşin karşısına geçer, içinden ne geçiyorsa güneşe söyler. Belki de insan soyunun şimdiye kadar söylediği en güzel dualar onlardır. Belki de en güzel türküler, en güzel şiirler bu dualardan çıkmıştır. Belki de Mezopotamya’nın bütün destanlarının temelinde bu dualar vardır.”  Ezidilerin Alevilikle olan yakınlığı hakkında bilgi sahibi olmasakta dinler öncesi göktanrı inancında referans değerlerinin benzerliği bile toplumlarının ne denli kozmopolit eksende geliştiğini kanıtlamaya yeterlidir. Zannımca bu bağlar ''Kültürel mozaik'' mottosuyla açıklanamaz, bu daha çok aşure misalidir, Mozaikte renkler farklıdır ayırt edebiliriz ancak Aşurede farklılıklar bile aynı özbileşenlere dönüşür. Daha homojenizedir. Bölge toplumlarını birbirinden ayrı kılan tek şey sınırlar ve siyasettir.
 
Ezidi Kadınları... 
 
Şimdilerde ise bölgelerinde süregelen emperyalist enerji savaşlarında soykırım muamelesine uğrayan bu halka kadın penceresinden bakalım. Köyleri, şehirleri Suud rejimleri ve batılı ülkelerce silahlandırılmış selefi çetelerce basılmış ve erkekleri katledilmiş bu halkın kadınları ve çocukları savaş ganimeti olarak esir alınmıştır. Özellikle kadınları ve kız çocuklarının köle pazarlarında satılışını ve seks kölesi yapılışını tüm dünya ikiyüzlülükle izledi. Yine işbirlikçi bölge ülkelerinin seküler olması gereken dış politikasının mezhepçi eksendeki seyri onları iyice yalnız bırakmış, Sünni ve Şii devletler !!! kendi tebaasına şirin görünmek adına üç maymunu oynamışlardır.
İşte burada ne oldu biliyor musunuz, atasözlerinde kendi kadınını yücelten bu halkın yüce kadınları dünyaya ne denli ikiyüzlü bir medeniyete sahip olduğunu öğrettiler. Batının ve bölgedeki sözde dost ulusların ülkelerini parçalamak pahasına, petrol kaynaklarını sömürmek pahasına yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olmalarını, tüm dünyanın gözleri önünde köle pazarlarını kurulmasını ve insanların parayla satılıp cariye edilmesini izleyişine, vehamete sebep oluşlarını yüzlerine vurdular. Medeniyet dediğimiz şeyin aslında orman kanunlarının yeni biçimi oluşunu haykırdılar, çığlıkları evren boşluğunda sonsuza dek yankılanacak...
 
Aslında o kadınlar birer turnusol kağıdı misali medeniyet suyuna batırıldılar. Suyun ne denli pis ve kokuşmuş olduğunu yansıtır şimdi yüzleri, bakın göreceksiniz,
Göreceğiz...
 
Hayatımızda her daim güneşten evvel kadınlar uyansın...
 
Sevgilerimle.
 
Toplam blog
: 12
: 1426
Kayıt tarihi
: 06.11.15
 
 

Biraz iktisatçı biraz iletişimci bir edebiyatsever ..