Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Güneşli bir gün

Güneşli bir gün
 

"Erenköy’ünde bahar"’ başlığı taşıyor Yahya Kemalin, sırtımdaki satırları.

Sırtımı vermişim Bağdat caddesi banklarından birine, Göztepe ile Erenköy arasında.

Seyrediyorum caddeyi. Ocak ayında yazdan bir gün, belki de pastırma yazı dedikleri böyle bir şey.

Caddede kızlar yürüyor eli tasmalı, anneler yürüyor, arabası bebekli.

Günüm avare, gönül avare, devamlı akan araba selini seyrediyorum, kurulduğum bank’tan. Geçen arabaların plakalarında ismimin harflerini arıyorum, hangi markaya, daha çok harf rastlayacak, ismimden. Avarelik bu ya, davul tozunun kıtlığı mı olur.

Kurulmuşum banka, hayalimi gerilere götürüyorum, tek gidişe sığmıyan bu trafik, bir zamanlar, hem gidişe, hem gelişe, hemde TRAMVAYA yetiyordu.

Şimdi hiç bir şey yetmez oldu insanlara.

Ara ara konmuş banklarda her şairden bir şiir var, bana Yahya Kemal düştü. Bir de kafayı eğmeden okunabilse, yahut satırlar dikey olsa.

Sırtımdaki yazıdan dizeler dökülüyor nağme gibi, kulaklarıma.

Şaire söylemek geliyor içimden, sesizce ne senin bildiğin Erenköy ne senin bildiğin baharlar kalmış oralarda.

"Mevsim iyi, kainat iyiydi

Yıldızlar o yanda, biz bu yanda

Hülya gibi hoş geçen zamanda

Sandımki güzelliğin cihanda

Bir saltanatın güzelliğiydi."

Mevsim kış olmayıp bahar olsaydı da, gine satırlardaki ruhu yakalamak ne mümkün Erenköyde.

Benim zamanındaki Erenköy bile kalmamış, koca şairim, nerede senin zamanındakiler kalacak.

Koca çamların arasında kimi yeşil kimi penbe pancurlu köşkleri görebileceğimi bilsem yolum beş dakika sürmez gitmez olurmuydum.

İlkbaharda gül kokuları yollara taşar, renkleri gözleri okşardı.

Sarmaşıklar bahçe duvarlarıyla sarmaş dolaştı.

Yazlık sevdaların hasreti başlardı, komşu bahçelerinin gölgelerinde.

Kıştan, kapalı pancurlar açılırdı tek, tek. baharın büyülü havası dolaşırdı, rutubetli köşeleri.

Yasaya yetişenlerin çok azı kurtarmış tarihi bedenlerini. Çok azı kalmış ayakta.

Onlar da bahçeleri çalınmış, yüksek beton binaların arasında sığıntı cüceler gibi mahcup.

Ud seslerinin yankılanmadığı, yeni ara sokaklar oluşmuş oralarda..

Ben o köşklerin mermer havuzlularını, birde son katta, kaptan köşkünü andıran cihannümalı olanlılarını severdim.

Daha zorlamak istemiyorum hafızamı, geçmiş günler için.

Geçmişi hatırlamak, ince bir sızıya dönüşüyor yüreğimde.

Güzelliklerin kıymetini bilmeden hoyratca harcadık.

Obur karıncalar gibi üşüştük ve tükettik tüm güzellikleri.

Ben gine yolu seyrederim, eksoz kokuları arasında. Güneş; bedenden ziyade gönlü ısıtıyor.

Kaldırımdaki yayaların, baharda yürüyüşe çıkma özlemleri var.

Güneş ışıkları, kimilerinde, sahnelerin spot etkisi oluşuyor..

Delikanlı kızlar düşük bele, hava aldırırken, yaşlıların, boyunları atkılı.

Gençlerin çoğunun bir eli kulağında, hem yürüyor hem karşı tarafa laf yetiştirmekte.

Konuşa, konuşa konular bitmez mi acaba, bir araya geldiklerinde, muhabbete ne kalacak ki.. Gerçi geyikler bitmez.

Kulaklıkları ile hem müzik dinleyip, hem yürüyen gençleri seviyorum.

Düşleri ve hayalleri, kulakları kadar yakın olmalı özlemlerine.

Güvenilmez bu mevsimin havalarına, bugün kaldırımları yalayan güneş, yarın kaldırımları kaplamış karlarla şaşırtabilir. İstanbul burası, bazen, iki saatlik sağnakta, evlerden işyerlerinden, insanlar kayıkla kurtarılırlar..

’’Gökten ne yağmışta, yer götürmemiş, ’’

‘’Gün mü var başlamış da bitmemiş’’ demiş bilge kişi.

Bitmeyen ne var ki insanoğlunun hayatında. Elbet bugün de bitecek.

Bitirmek, tüketmek ve tükenmek.

Tüm canlıların, doğayla kopamadığı ilişkisi değil midir.?

 
Toplam blog
: 8
: 560
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Yedi iklim beş deniz dolaşmış emekli bir denizciyim, şiiri, edebiyatı .tasavvuf ve klasik Türk musik..