Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Güneydoğu günlüklerim - 1

Güneydoğu günlüklerim - 1
 

Mardin'den bir görünüm..


İki hafta önce Pazartesi günü bayramı da fırsat bilerek bir Güneydoğu Turu'na çıktım. Geçtiğimiz yıl yaptığım Doğu Gezisi'ne trenle gitmiş, çok da memnun kalmıştım. O zamanki rotamız Kars, Ardahan, Iğdır, Nahcıvan idi, bu sefer ise Diyarbakır, Mardin ve Batman...

Bu kez uçağı tercih ettik giderken, Anadolu Jet'le gittik. Yaklaşık yarım saat rötarla kalktı, uçak içi hizmet gayet iyiydi aslında. Hostesler güler yüzlü ve kibardı, uçak rahattı. Bu ucuz havayolu şirketlerini seviyorum ben, THY'ye o kadar para vermek yerine, amaç gideceğimiz yere gitmekse rahat ve hızlı oluyor. Pegasus'tan da kullandığım her zaman memnun kalmıştım.

Diyarbakır'a indik uçakla. İnip bavullarımızı aldıktan hemen sonra taksiyle ilçe garajına gittik. İlk rotamız Mardin zira... Daha Diyarbakır ilçe garajına iner inmez farklı bir dünyaya geldiğimizi anladım. Bir anda çocuklar sardı etrafımızı. "Nereye gidiyorsunuz" diye soru yağmuruna tuttular, biri aldı bavullarımızı el arabasına yükledi. Taşıyıcılık hizmeti... Bavullarımız önden, biz arkadan giderken etrafımızı saran çocuklara "bavullarımız önde, biz minibüsümüzü bulduk" diyecek oldum da çocuklardan biri, "Bekir Abi ilgileniyormuş bunlarla oğlum, ayrılalım gelin" dediler hemen. Demek taşıyıcımız "kıdemli" biriydi orada.

Güneydoğu'da iller-ilçeler arasında ulaşım genelde minibüslerle yapılıyor ve ortalama 6-7 lira fiyatlarla... Yollar da en uzunu 2 saat sürüyor. Minibüsümüze bindik Mardin'e gitmek için ve yola koyulduk. Terminal çıkışı bir kişi şoföre bir zarf uzatarak, "ağabey, bunu Kızıltepe'de gittiğin yerde yazıhaneye bırakır mısın?" diye sordu, şoför "tabii" diyerek zarfı aldı ve yana dönüp, "ücretini alıyım" diye ekledi.

Terminalden çıktıktan sonra bir kırmızı ışıkta durduk, bir çocuk hemen camları sildi. Yaşça küçüktü, sonra yan cama yaklaşıp "bayramınız kutlu olsun" dedi şoföre. Şoför para vermedi ve çocuk bunun üzerine sigara istedi, karşılığında şoförün öfkesini aldı. Küçücük çocukların elinde sigara orada pek yabancı olduğumuz görüntü değildi kaldığımız on gün boyunca. Kimse de yadırgamıyordu.

Yaklaşık bir saatlik yolculuğun ardından Mardin'e vardık. Kalacağımız yere yerleştik, biraz dinlendik, bir şeyler içtik ve gezmeye başladık. Mardin'in ana caddesinde dolandık ilk gün biraz... Eski Mardin uzunca bir cadde ve o caddeye açılan sokaklardan oluşuyor. Büyüleyici bir atmosfer, sanki hala geçmişte yaşıyorlarmış gibi bir hava veriyor. Sokaklar dar olduğundan ve araç geçişinin imkansızlığı sebebiyle ulaşım hala eşeklerle yapılıyor. Tüpler, sular eşeklerle dağıtılıyor ve hatta çöpler eşeklerle toplanıyor.

Hava karardıktan sonra akşam yemeği için bir yer aramaya koyulduk. Amacımız yöresel yemekleri tatmaktı. Cercis Murat Konağı'nı önerdi herkes ve biz de oraya gittik. Tarihi bir konak ve o konağın odalarında yemek masaları var. İlk olarak o yöreye özgü 12 çeşit meze ufak kepçeler içerisinde sunuldu, sıcak suya bastırılmış örgü peyniriyle birlikte. İrok dedikleri İçli Köfte, haşlanmış ve üzerine yoğurt dökülmüş şekilde servis edildi. Buna Süryani İçli Köftesi de diyorlar.

Zaten Mardin'de Süryaniler de yaşıyor. Süryani'yi daha çok bir etnik grup olarak söylüyorlar, din olarak algılanabiliyor bazı yerlerde. Dinleri çoğunluğu ortodoks olmak üzere Hristiyan... Hristiyanlar, Müslüman bayramlarında çörek yapıyorlar, müslümanlar da Noel'i hristiyanlarla beraber kutluyor ve Paskalya'da kırmızıya boyadıkları yumurtaları dağıtıyorlarmış. Yüzyıllardır birlikte yaşıyorlar ve Süryani nüfusu gitgide azalmış. Şu an şehirde bir tane kilise faaliyette halen, Kırklar Kilisesi.. Bu kilisenin hikayesini ilerleyen yazılarda anlatacağım. Bir de şehrin biraz dışında Deyrülzafaran Manastırı halen faaliyet gösteriyor. Orası hakkında da ilerleyen yazılarımda elimden geldiğince anlatımda bulunacağım.

Yeniden yemeğe dönersek, Cercis Murat'ı açıkçası çok da fazla önermiyorum, getirdikleri kaburga dolması çok sıcak değildi, fazla yağlıydı. Buna rağmen pahalı bir yer, uygun bir zamanda ve biraz da erken giderseniz Antik Sur Lokantası fiyat olarak gayet makul ve daha lezzetli yemekleri var.

Yemekten sonra yol yorgunluğunu atmak için kaldığımız yere dönmeye karar verdik ve bir taksiye atladık. Şoförümüzle sohbet ederken kendisi bazı şeylerden yakındı: "Mardin'imizde terör yok bir kere, belediye başkanımız DYP kökenli, iki dönemdir AKP'li. AKP de ortalığı karıştırdı, bu insanları birbirine düşürdü..."

Kaldığımız yere vardığımızda şoförümüz eğer yoksa para vermemiz gerekmediğini söyledi. Bu tekliflere kaldığımız on gün boyunca gittiğimiz her yerde rastladık, yemek yediğimiz yerlerde para almamayı önerenler, gittiğimiz ilçelerden dönerken bizi arabayla bırakmak isteyenler, hiç otele para vermememiz gerektiğiniz, çünkü onlarda kalabileceğimizi söyleyenler...

Güleryüzlü, misafirperver bir dünya hala orası. İlk gün bende uyanan his, bu evler, bu insanlar başka bir dünyaya ait sanki idi... Sanki hala geçmişte yaşıyorlardı. O kadar naif, o kadar temiz...

(devam edecek...)

Not: Resim pek iyi değil, fakat çektiğim resimlerin çoğunun boyutu büyük geliyor ve onları kırpa kırpa ancak böyle koyabildim. İlerleyen yazılarda çözüm bulabileceğimi umuyorum.

 
Toplam blog
: 142
: 1092
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülteliyim. Seyahat benim için bir tutku, her fırsatta bir yerlere ka..