Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Günlerden bir gün…

Günlerden bir gün…
 

Günlerden bir gün…

Yer, İran Mahrabad Hava Alanı… O gün gece sabaha kadar neredeyse hiç uyumadık. Çünkü Tahran-İstanbul seferini yapacak olan THY’na ait uçağın Mahrabad Hava alanından kalkış saati sabaha karşı 5 sularında.

Valizimde bir adet seccade ebadında ipek halı var. Gümrük kontrolü sırasında belki gecikme yaşayabiliriz diye alana da erken gidiyoruz.

Biniş kartlarımızı almak üzere bankoya yanaştığımızda, üzerinde siyah renkte mantosu, başında yine siyah renkte eşarbı olan, eşarbının da altında saçını topuzu belirgin bir şekilde geriye doğru fırlamış bir bayan. Arkadan öyle görünüyor.

Bayan biniş kartını aldıktan sonra sıra bize geliyor. Ancak, yüzünü döndüğünde görüyorum ki, oldukça abartılı bir makyajı var.

Biz de yanımdaki arkadaş ile birlikte biniş kartlarımızı alıyoruz.

Gümrük kontrolünden de kazasız belasız geçtikten sonra, biraz da gümrüksüz mağazalarını gezerek zaman öldürüyoruz ve uçağa davet saatimiz geliyor ve uçağa biniyoruz. Ancak, alandaki THY sorumlusu, sürekli gidip gelen olduğumuzu bildiği için “Bekleyin, yer durumuna göre biletlerinizi bir üst sınıfa çıkartacağım” diyor. Dolaysıyla uçağa en son binen ben ve arkadaşım oluyor.

Yerimiz, ön tarafta, yani “Business Clas” uçacağız.

Uçağa binip yerimize otururken bir anda bizden önce biniş kartını alan genç kızı aynı bölümde gördüm.

Siyah eşarp ve manto çıkmış, göğüs çatalı orta yerde bir bluz ve ayağında da kot pantolon. Aşırı makyajı sanki gitmiş, İran kızlarına has bir güzellik…

Yine bir gün…

Bu kez yol tersine. Yani İstanbul-Tahran uçacağız.

Uçağa yerleştik ve havalandık. Uçuş süresi yaklaşık 3, 5 saat ve uçak saat 11 sıralarında İstanbul’dan kalktığı için, her türlü ikram ve bu arada da her türlü alkollü içki mevcut. Varış saatimiz ise sabaha karşı Tahran saati ile 4 civarı.

Önümüzdeki koltukta genç bir çocuk oturuyor. Tahminim, 20 yaşlarında filan ve muhtemelen de İstanbul’da öğrenci.

İkramlar verilmeye başlandı ve o genç bir bira istedi. İçti, bir daha istedi. Sonra bir daha, bir daha. Hatta uçağın iniş duyurusu yapıldığında elindeki son birası yeni gelmişti, on dakika sonra da uçak alana inmiş olacaktı. O birayı da uçak piste tekerleklerini koyduğunda ancak ve telaşlı bir şekilde bitirdi.

Yine bir gün…

Tahran’da “Azadi” otelindeyiz. Bu otel, Tahran’ın o zamanlar en lüks ve 5 yıldız ayarında bir oteli idi. Sanırım şimdi de öyle olması gerek.

Lobisinde çok güzel bir kafeteryası var. Akşam saat 5 sıralarında burada oturacak yer bulmak neredeyse mümkün değil.

Oturanlar mı?

Ya üç-beş genç kız bir arada, ya da yine üç-beş kişi kızlı erkekli gençler oluyor. Kızların başları eşarp ile örtülü ama saçları ön tarafından açıkta. Çarşafları yok, mantoları siyah dışında renklerden. Çok şık giyimli ve bir o kadar da makyajlı. Mantoların altları, mutlaka kot panmtolon…

Çok neşeli bir şekilde muhabbet ediyorlar, meyve kokteyllerini veya neskafelerini içiyorlar.

Bunları niye mi anlattım?

Hiç…

Bu günlerde öylesine aklıma geldi de…

24 EYLÜL 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..