Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '07

 
Kategori
Eğitim
 

Günlük

Günlük
 

“Nar Ağacı Günlüğü” adlı kitabımla günlük türünde kitabı yayınlanan yazarlar arasına ben de katıldım. Günlük; roman, öykü, tiyatro, deneme, makale, fıkra, anı, yaşamöyküsü, eleştiri, söylev, gezi yazısı, röportaj, söyleşi, mektup gibi düzyazı türleri içinde bir edebiyat türü. Her günün tarihi atılarak günü gününe yazılan yazılardan oluşuyor günlükler. Edebiyat tarihi açısından günlükler çok önemli. Yazarın nasıl ürettiği, öykünün, romanın şiirin nasıl yazıldığı, o gün için neler düşündüğü, olaylar ve konularla ilgili düşünceleri günü gününe en sade biçimiyle günlüklerde yer alıyor. Bir yazarın, bir kişinin günü gününe tuttuğu, üzerine günün tarihini attığı, günlük yaşamından kesitler sunduğu yazılardır günlükler. Günlüklerle o kişiyi, çevresini, duygu ve düşüncelerini daha iyi tanımış oluruz.

Dünya edebiyatında; Stendhal, Andre Gide, Frans Kafka, Thomas Mann, Victor Hugo, Goncourt Kardeşler, Albert Comu, Peter Lukas, Virgine Woolf, Alfred de Vigny günlük yazan yazarlar arasında. Onlardan birisi Albrecht Goes’in günlük için düşünceleri şöyle:

“Kaç kez güzel ciltli bir defter önümde günlük yazmak için hazır durdu, kaç kez birkaç yapraktan sonra alınyazısı değişiverdi, saymak istemiyorum. Sonunda akıllanınca kişi vazgeçiyor bundan, özlü sözlerle günün getirdikleri yazılan bir nöbet defteri tutmakla yetinir oluyor; şöyle diyor örneğin: 17 Ocak. Durgun bir sabah, tam çalışmak için. Akşam üzeri Betine D. Tauwind geldi.Tıp duruşması ile ilgili inceleme okundu. Sonra köye. Sonra bir kez daha Daphnis ile Chloe ‘ ye kapıldım, yine sarıcı. İkiye dek mektuplar. Gecenin ikisine dek tabii. Bu durumda nasıl başka eser yazılsın? Yıllar boyu böyle gitti bu. Hayır bizden sonrakiler, şöyle böyle okunabilir bir günlükten yoksun kalacaklar......”(2)

“Günlük yazmak, Batı’da özellikle Fransa’da gelenek. Bir tür olarak roman gelmiş de, günlük tam gelmemiş. Oldum bittim benim de ilgimi çekmedi. Adam her gün dinsel bir görev yapar gibi defterini açıp döşeniyor. Her halde bir yazı toplumu değiliz daha. Bunlarla nereye varılacağını, ilerde bunlardan ne yararlar çıkarılacağına akıl erdiremiyoruz pek... Yararı bir yana sakıncaları ürkütüyor önce. Günde olmasa günaşırı duyulan bir olasılık; bir ekip gelebilir, kapı pencere, sokak tutulabilir. Yatılı okulda müdür yardımcısına söz anlatmaktan zordur polise ya da savcıya bu özel notların özelliğini anlatmak. ... Başka bir yanı gittikçe atılmaz olan o defterleri ne yapacağını bilemezsin öldükten sonra. Karalama yapmadan, birkaç sefer elden geçirmeden tek yazı yayınlamamış yazara ne büyük kötülüktür o çalakalem notları yayımlamak. ....

Günlük tutmanın yararını savunanlar, günlükten bir romancının nasıl çalıştığını, bir romanın nasıl oluştuğunu öğrenebileceğimizi söylerler. Günlükler bunu gerçekten veriyorsa pek yüksek bir sonuçtur bu. Sadece okurlar değil, yazarlar da merak eder bunları. .....”(3)

Bizim edebiyatımızda günlük yazarı denince ilk akla gelen Nurullah Ataç. O, günlüklerine “Günce” diyor. Edebiyatımızın ilk günlük yazarı ise, Seyahat Jurnalı eseriyle tanıdığımız Ali Bey. Onu “Balkan Savaşı Günlüğü “ adıyla yayınlanan eseri ile Ömer Seyfettin izliyor. M.Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın her aşamasını günlükleriyle edebiyatımıza kazandıranlardan. Salah Birsel; Günlük, Fethi Naci; Eleştiri Günlüğü, İlhan Berk; El Yazılarına Düşüyor Güneş, Oğuz Atay; Günlük, adlı eserleriyle edebiyatımızda yerini alan yazarlarımızdan. Tomris Uyar; Gündökümü, Behzat Ay; Emekli Günlüğü , Mehmet Seyda; Bir Romancının Günlüğü, Feyza Hepçilingirler’in Türkçe Günlükleri adlı yazıları ile, Cemal Süreya, Naim Tirali günlük yazan yazarlarımız arasında. Edebiyatımızda Günlük yazan yazarlardan birisi de Oktay Akbal. O, günlükleri için şöyle diyor:

GÜNLÜKLERİM
“ Bir zamanlar geceleri oturur, gündelik anılarımı, izlenimlerimi küçük bir deftere yazardım. Yılarca sürdü bu. Sonra nasıl oldu bilmem, ne o küçük defterler kaldı, ne de bende oturup o sayfalara bir şeyler karalamak isteği. Belki de hayatın bin bir türlü engelleri, daha açıkcası kişiye kendi kendisiyle başbaşa kalmasını imkansız kılan zorunluluğu, bana bu gündelik eğlenceyi unutturdu. Günlük tutmak bir bakıma eğlenceliydi çünkü. Gündelik izlenimlerimizi eskitmeden, yıpratmadan bir defter sayfasına geçirip, aradan beş- on yıl geçdikten sonra onları okumak, kişiye eşi olmayan bir eğlence gibi geliyor. Zamanın akışı içinde değişen yönlerimizi, yeni yeni görünümler alan, anlamlar kazanan ya da kaybeden kişiliğimizi dıştan, üçüncü bir kimse gibi seyretmek hoş; hoş olduğu kadar hüzünlü de. Batı yazarlarının tuttukları Günlük’ler otuz kırk yıl süresince bir sanat erinin gelişmesini, kişiliğinin değişmesini gösterir. Bu bakımdan bazı sayfaları birbirini tutmasa da biz buna çelişme diyemeyiz. Çelişme, insanoğlunun yapısında olan bir şeydir. Belki de çelişme, kişinin o günden güne değişen, yenileşen, ilerleyen yönü olmasa, hayat adam akıllı çekilmez olurdu.

Yıllardan beri çeşitli günlükler okudum, okuyorum. Gide’nin, Green’in, Du Bos’un , Maurois’in Alfred de Vigny’nin kırk yıllık “Bir Şairin Günlüğü” nü de dilimize çeviriyorum. Günlük çeşidine karşı duyduğum yakınlık, dostluk duygularını, Salah Birsel’in Günlük’ünü okudukdan sonra bir kere daha yaşadım. Birsel’in Günlük’ü edebi bir günlük. Oysa günlükler bize yazıldıkları çağın, havasını da yansıtmalıdırlar. Vigny’nin günlüğünde 1830 ihtilalinin yankılarını buluyoruz. Green, 1940 felaketinin acısını hemen her sayfasında okura duyuruyor. Ramuz da İsviçre’nin durgun ve huzurlu havasını verir. Birsel’in günlüğü ise bir çeşit sanat notları......... (4)

Talat Sait Halman, “Yaşadıkça Yazılan” diyor günlükler için. “Yaşadıkça yazılan günlükte ömrün sonuna doğru yazılan anılardan daha çok gerçek payı vardır. Kişi günlükte kendi hayat hikayesini kendi kendine yazmış gibidir. İyi ve kötü yanlarıyla göstermiştir kişiliğini, yaşadığını apaçık koymuştur günlüğüne, sonradan değiştirememiştir. Anılarda ise yazar geriye bakıyordur. Hatırlamaya çalıştığı olayları, kişileri, sözleri, düşünceleri yarım yamalak bulacaktır belki, ya da hiç bulamayacaktır. Çünkü büsbütün unutmuştur belki onları unutmayı seçmiştir.............

Bir insanı en açık, en çıplak en gerçek haliyle gösteren tür, günlük türüdür. Yaşadıkça yazılanda gerçek vardır............” (5)

Günümüz internet ortamı, günlük türünün yaygınlaşması ve günlük yazanların çoğalmasını sağladı.” 'Blog', İngilizce 'weblog' kelimesinin kısa ve yaygınlaşmış adı. Kısaca 'internet günlüğü / e-günlük' olarak ifade edilebilecek, teknik bilgi ve donanım gerektirmeyen, kullanımı ve yönetimi kolay, zengin fonksiyonlu kişisel web alanları olan bloglar, (Günlükler) sahiplerinin hem yazılı, hem görsel üretimlerini internet ortamında tüm dünyaya ulaştırmalarına olanak sağlıyor.” (6)

Hemen herkes günlük yaşamından kesitleri internet ortamına aktararak günü gününe duygularını, düşüncelerini başkalarıyla paylaşmaktadır. Burada dikkat edilecek en belirgin yan, dili doğru ve düzgün bir biçimde kullanmak olmalıdır. Böylece yaşadıkça yazılan Günlükler; dilin zenginleşmesini, türün yaygınlaşmasını sağlayacak, yarınlar için birer belge niteliği taşıyacaktır.

Hasan Barışcan
hbariscan@milliyet.com.tr

1) Nar Ağacı Günlüğü- Hasan Barışcan - Yoy Yayınları-İstanbul
2) Deneme Özel Sayısı -Türk Dili Dergisi- Temmuz 1961
3) Fakir Baykurt- Türk Dili Dergisi- Mart 1977
4) Oktay Akbal- Günlüklerim- Türk Dili – Temmuz -1961
5) Talat Sait Halman- Yaşadıkça Yazılan- Türk Dili- 1962
6) Milliyet Günlükleri- Milliyet Blog- milliyet.com.tr

 
Toplam blog
: 52
: 4210
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

1952 yılında Sivas- Asarcık Köyünde doğdum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Kabataş Er..