Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Günümüzün simsarları

Çoğu yaşam ortamlarında, zahmetsiz ve bir o kadar da bencilce yaşamı seçmiştir insanoğlu. Her şeyin en iyisini bilmek, en az zararla kurtulmak, en güzeline sahip olmak, en iyi şartlarda yaşamak, en güzel yemeği yemek... Farkında mıyız hep (en) lerin peşindeyiz, her şeyin en olanınızı istiyor ve sahip olmak için her şeyin EN çoğunu yapmaktan da geri kalmıyoruz. Nedir bizi bu EN sevdalısı yapan? Biliyorum ki, bu satırları okuyan her fert kendince sebepler gösteren şık dosyaları saklıyor dimağında. Arada bir açıyoruz bu dosyaları biraz daha pekiştiriyoruz amaç ve ereklerimizi... Toplumca yaşamanın keyfine her vardığımızda, bireycilikle biraz daha bencilleştik ve toplu yaşam şartlarını saldık dipsiz kuyulara, farkında değil miyiz bireycilik toplumsal yaşamın sonudur ve bu sonu biz kendimiz hazırlıyoruz.

Salt kendi varlığımızı sürdürmenin dozunu her geçen gün daha da artırıyor, hiç bir alternatifi değerlendiremez hale geliyor, değer yargılarımızı kaybettiğimizin farkına nice yakarışlardan sonra fark edebiliyoruz. Bu tür sorumsuzca yaşamlar sorunlarımızı görmemizi de engelliyor ve her an daha da alışıyoruz bu havası bozulmuş tek kişilik mabedimizde yaşamaya... Aslında farkında olmadan içimizdeki bencillik denen şeytanın birer kölesi olduk. Birer birer hepimizi ele geçiren bir olgu bu.

El ele vererek yaşamı paylaşmayı unutturan, sevgiyi özveri ile yaşatmadan öldüren, içimizde ki çocuğu diri diri gömen bir duygu bu. Bunu yıllar önce farklı takım taraftarlarının bir arada izlediği maçlardan şimdi her biri birbirini düşman gören savaşçı fanatiklerin olduğu büyük bir sanayinin parçası olmuş egolarını tatmin etmeye çalışan insanlarla yaşıyoruz. Ve ne yazık ki artık bir sobanın başında toplanmış, üzerinde demlenen çaydan, pişen kestaneden o kadar çok uzağız ki. Biz farkında olmadan cebimizde ki paradan daha çoğunu kaybediyoruz. Artık hiç bir evde akşam olduğunda eskisi gibi sohbetler, gülüşmeler, samimiyet yok. Anne mutfakta, baba salonda, televizyon başında çocuklarda odalarında bilgisayarda, başkalarının sohbetlerini tercih ediyorlar. Gittikçe daha da toplumdan kopuk bireyler haline geliyoruz, geleceğiz. Bir yerden başlamak lazım tekrar hayata, bir şekilde kurtulmalıyız bu acımasız olgunun elinden. Televizyonları, bilgisayarları deyim yerindeyse yakmalıyız, ülkede birileri çıkıp spor kulüplerinin futbol dalını eski tadına çevirmek için ön ayak olmalı. Samimi yaşamımıza dönmeliyiz, yoksa bir gün biz televizyon izlerken yanımızda elimizden kayıp giden evlatlarımızı fark etmeyeceğiz, bir gün maç izlesin diye arkadaşlarıyla stadyuma giden çocuğumuzun cesedi önümüze geldiğinde mi uyanacağız. Bu filmin ilk bölümü, ikinci bölümünü düşünmek bile istemiyorum ama ne fayda ki dile getirmek gerekir...

 
Toplam blog
: 18
: 477
Kayıt tarihi
: 26.04.10
 
 

Ankara doğumluyum... Hayatın ağır yaşam koşuşturmasında bir nebze de olsa nefes almaya ve aldırmaya ..