Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Günün tarihi. 21 : (9.11.2015) İstanbul... İstanbul...

Günün tarihi. 21 : (9.11.2015) İstanbul... İstanbul...
 

Trak/ kaptanhaber.com


Nihayet İstanbul kaçamaklarımızdan birini yapabildik. Günlerdir gözlerimiz “Hava Durumu”ndaydı.  Sonunda , Pazartesi günü için karar verdik. “Kaçacaktık”.. gidip İstanbul’u yaşayacaktık.
 
Bandırma’dan İstanbul’a kaçmak öyle oluyor. Sabah vapuru sabah saat 7.30’da hareket ediyor. Oysa eşim saat : 6.00’da tık hazırdı ve benim başımda “kalk borusunu” öttürdü. Ondan sonra yatmak mümkün mü? 
 
Kalktık, alelacele bir kahvaltı… Eşim “Hadi.. Hadi..” diye diye beni kapı dışarıya iteledi. Güneş doğdu doğuyor. 100 mt. Ötemizdeki taksiye telefon ettim. Adam 2 dakika sonra kapının önündeydi. 
 
Neyse.. Bir iki dakika şoförle muhabbetten sonra Bankanın önüne geldik, biraz para çemtim (eee İstanbul’a gidiyoruz, kolay mı..!) Sonra İDO’nun önüne geldik. Gemi İşletmesinin kapıları saat 6.30’da henüz açılmamış.. (benim hanım da hep böyle yapar.. erken erken..?) Bahçe kapısının enündeki gazete kulübesinin önündeki peykele sindik  (hava soğuk, başıma takkemi taktım..) Eskiden bu kulübede gazete satarlardı, şimdi o da yok. Gazeteyi kaldırmışlar. Millet mi cahilleşiyor (gazeteye artık ihtiyaç yok..) Yoksa, artık gazeteler hep internetten okunuyor, onu bilmem. Bildiğim artık Bandırma’da gazete satan çok az yer kaldı. Yakında onlar da bu işten vazgeçerler. Ondan sonra gazete de, gazetecilik de tarih olur… Herhalde buna birileri çok memnun olur..!
 
Neyse bir bekçi kapıları 7.00’de açtı içeri girdik, biletlerimizi aldık. 65’yaş üstü olduğumuz için bize 5 TL.sı indirim yaptılar, sağolsunlar… minnettarız!. Yani İstanbul’a adam başı 45 TL.sına gemiye bindik. Gemi tam zamanında hareket etti. Hava hafif sisli… Ama yine de yakın çevre görülüyor. Limanın içinde oldukça durgundu… Biraz daha açılınca çalkalamaya başladı.
 
Hele hele benim Bandırma adaları adını verdiğimi adaları (Fener, Haliada, Issız Ada vs..) geçerken ve ilersinde gemi epey sallanmaya başladı. Galiba Lodos…
 
Adalar dedim de.. Bu  Kapıdağ’ın ucu hizasında olan küçük küçük adalar aslında Bandırma Körfezinin belalı adalarıdır. Navigasyonun bu kadar iyi olmadığı tarihlerde, Körfeze giren çıkan gemilerin her an üzerlerine düşmeleri an meselesi olan adalardı. 
 
1940’larda  Bandırma İstanbul arasında çalışan çok güzel gemiler vardı. Bunlardan Trak, Sus, Marakaz, Tırhan, Etrüsk daha sonra Ayvalık… Bunlar güzel gemilerdi..
 
“İstanbul-Bandırma hattının en güzel ve Lüks yolcu gemilerinden biri olan, Devlet Deniz Yollarının gözbebeği güzel Trak Vapuru  18.Ocak.1944 tarihinde bir kaza neticesi batmıştır.
Eski Türk kökenli Trak kavminden olan bu gemimiz 1938’den 1944’deki batışına kadar Marmara hattında seferler yapmış halkın çok sevdiği güzel Trak dediği bir teknedir.
Daha pek çok hizmet edebilecek durumda iken talihsiz bir kaza onu bizlerden alıp Marmara’nın sularına gömmüştür.
Bu facianın oluş nedeni fırtınada geminin ufaklığı nedeniyle istenilen şekilde gemiye hakim olamayıp geminin (Aya Andrea kayalıklarına) Fener Adası kayalıklarına bindirerek batmasıdır.
Kapıdağ  Yarımadası bünyesinde ki bu kayalıklara bindiren Trak 18 Ocağı 19 Ocağa bağlıyan 1944 gecesinde ilk imdat sinyalini 11.55’te veren Trak kayalıklara bindirmiş 5–10 dakikada su alan Trak yan yatmış batma tehlikesi arz etmiştir.
Bunun üzerine Suvari Nedim Cemşit Gemiyi terk emri verip kayalıklara çıkılmasını istemiştir. Artık facia başlamıştır.
İstanbul’dan Alemdar Sus Bandırma’dan Çanakkale vapurları kaza yerine yollansa da havanın kar yağışlı fırtınalı ve karanlık oluşu personelin kurtarılmasını engellemiştir.
Gemiyi terk sırasında veya kayalıklara tırmandıktan sonra soğuktan ölen personel çok kayıp vermiştir.” (Ali Bozoğlu,kaptanhaber.com)
 
Bu kazada gemi personelinden  ve yolcularından 23 kişi şehit olmuştur. Trak çok genç bir gemi olmasına karşın işte bu kayalıklarda kaybedilmiştir. Bunun acısını ve anısını Bandırma halkı hala kalbinde yaşatır ve üzülür. Hiç olmaması gereken fakat bu kayalıkların kalleşliğini, tehlikesini gösteren bir olaydır bu.. 
 
Sallana salanan, hafif puslu bir havada Yenikapı’ya ayak bastık.. Bastık ki, anam ne görelim. Yenikapı yine altüst olmuş… Kapının önünde  bekleyen otobüsler ortadan kalkmış, belli ki yerin altında sürüp giden inşaatı gördüğümüzde, sorduğumuz sorunun karşılığı: “Marmaray’a binmek için ara istasyon yapılıyor,” denildi… Bir iki yıl içinde bu da biter, İstanbul epey rahatlar ya.. O zamana kadar yine şaşkınız. 
 
Güya, Marmaray’a beleş dolmuşlar çalıştırılıyormuş… Epey bekledik ama gelmeyince. Oradan geçen bir otobüse binerek, Eminönü’ne geldik…
 
Hele burada nefeslenelim.
 
İşte Haliç, İşte üzerinde balık avlayan ağabeyler, amcalar… İşte arkada Galata kulesi…
 
Gele gele geldik buracığa… Dahi gönlüm nereciğe, demiş şair.. Bizim bu yaştan sonra dünyanın öte ülkelerine gideceğimiz yok da (ah gönül nasıl istiyor, ama bacaklar bırakmıyor…!)
 
Eminönü’nde şöyle sağa sola bir bakındık.
 
Aslında genel bir harekat planımız da yok… Sabah geleceğiz, biraz turlayıp, Bandırma’ya döneceğiz… Bu noktada , arkadaşımız, İzmir’li Şahin’i de analım ve Ustamız Orhan Veli’den bir şiir çalalım…
 
“İstanbul’un orta yeri sinema
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama  
El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Sevdalım
Boynuna vebâlim!”
 
Kısa ömrüne nice değerli şiirler sığdıran büyük şair Orhan Veli hiç unutulmayacak… Çünkü Türkçe söyledi. Halk için söyledi. Halk onu anladı ve sevdi..
 
Herkese bu sevgi ve ilgi nasip olmaz. Hele öldükten sonra…
 
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..