Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '07

 
Kategori
Eğitim
 

Gurur mu yaptınız?

Gurur mu yaptınız?
 

Sevim Özkan Hanım’ın “aile” bölümü için yazdığı aslında “eğitim” bölümü için rehber niteliği taşıyan sorularına “yiğitçe” cevaplar vermek istedim. Başlatmak istediği paylaşıma katkım olabilirse ne mutlu bana. Ebeveyn olarak ancak empati yaparak cevaplayacağım soruları, öğrenci olarak ise bizzat cevaplayacağım.


Anne babalar olarak;

Öğretmenler karşısında yalancı bir çocuğun ebeveyni durumuna düşmek, sanırım onur kırıcı bir durumdur. Ancak bunun çözümü çocuğu dövmek midir? Geç kalınmışlığın vicdan azabını çocuktan çıkartmak değil midir bu? Neyin geç kalınmışlığı, vicdan azabı? Tabi ki; çocuğuna yalan söylememeyi öğretememenin vicdan azabı. Çocuğa atılan her tokat, kendine attığı tokattır aslında. Çocuğunu dövmek ona verilmiş bir cezadır. “Ey ebeveyn, çocuğunu yalan konusunda eğitememişsen, senin cezan çocuğunu dövmektir!” Kim çocuğunu dövmek ister ki, çare midir, kendi cezası mı? Küçük düşmek, çocuğundan utanmaktan mıdır, yoksa iyi bir ebeveyn olamamaktan mıdır? Öğretmen karşısındaki utancın asıl sebebi, kendisidir. O yüzden çok kızmıştır. Yoksa çocuğunu affeder büyükler, ama işin içinde kendi hatası var. Kolay değil bunu kabullenmek. Gerçekten büyük olmayı gerektirir, yaşça büyük olmak yetersizdir o durumda. Her anne baba çocuğuyla ilgilenir kendince, ancak dershane parasını vermek de ilgilenmektir, cebine harçlık koyup sokağa salmak da ilgilenmektir. Asıl ilgilenmek ne demek bunu anlayalım önce. Yalan söylemeye iten sebepleri o mu yarattı biz mi acaba? Neden yalan söylüyor? Biz tabi ki… Küçüklüğünden itibaren gerçek anlamda ilgilensek, notlardan daha önemli şeyler olduğunu, asıl sınavın hayatın kendisi olduğunu ve bu sınavda ayakta kalmak için önceliklerimizi anlatsak onlara. Mesela gurur, güven, sevgi, dürüstlük, onur. Bu gibi değerleri anlatsak, öğretsek, derslerin araç olduğunu anlasalar. Neden yalan söyler ki çocuk artık. Onu anlayan anne babası vardır artık. Biz böyle olabildik mi acaba?

Öğrenci olarak;

Yedi yaşıma geldim, beni daha önce sadece oyun oynadığım binaya yakın başka bir binaya götürdüler. Burası da okulmuş ama burada sadece oyun yokmuş. “Baba dedim siz bana öğreteceklerinizi öğrettiniz, neden geliyorum ki ben buraya? Büyümedim mi ben?”. Meğer onların öğrettikleri çok önemli şeylermiş ve ben bana bu öğretilenlerle başka şeyler öğrenecekmişim. Sınav denilen bir şey varmış bu okulda. Sınavdan sonra bazı arkadaşlarım ağladılar. Babama ‘neden’ diye sorduğumda dedi ki onların anne babaları başka şey öğretmişlerdir. ‘Sen neden ağlamadın’ dedi ‘kötü geçmesine rağmen sınavın’, dedim ki ağlamam gerekmiyor, ağlamak gelmedi içimden, bir daha ki sefere ne de olsa yaparım dedim. Bir gün arkadaşım bana bir şey söyledi, ama onu yapmadı. Babama sordum, ona yalan diyorlar dedi. İyi bir şey değil dedi. Bence de iyi değil, gerek görmedim. Bir gün bir arkadaşım, öğretmenden bir şey istedi, olmayınca ağladı. Ağlayarak istedi. Çok garip geldi, onun için neden çalışmıyor acaba dedim. Kantinde, sıranın önüne geçmek için arkadaşlarını ittiler hep. Hepsi garip geldi. Ve daha birçok örnek. Anlayamadım tabi nedenlerini.

Yılar sonra anladım ki, okulda gerçekten öğreniyormuş insan. Bize verilenler, verilmeyenler, arkadaşların aileleri. Olması gereken, olmaması gereken. Yapılan yapılmayan. Zamanla anlıyoruz ki iyi şeyler almışız aileden ve şanslıymışız.

Teşekkürler anne, teşekkürler baba, yalan söylemek zorunda bırakmadığınız için.

 
Toplam blog
: 12
: 1504
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

İzmir, 1983 doğumluyum. İstanbulda lisans eğitimimi tamamladıktan sonra İzmir'e döndüm. Hedeflerim d..