Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Güvenimi kaybettim, hükümsüzdür!

Güvenimi kaybettim, hükümsüzdür!
 

Türkiye'nin Kanlısı: Deprem!


Kısa bir süre öncesine kadar gündemin tepesinde yılların korkulu rüyası deprem vardı yine! Hala da geçmiş değil. Yıkılmış evler, yakınlarını kaybedenler ve bu hazin tablonun ardında hala başına gelenlerden ders almamış koskoca bir devlet!

Bu tablo nedense bize hep çok tanıdık gelir: biraz hafızalarını zorlayanlar hemen çıkarabilecekler: Kriz olur, en kötü bizi vurur; deprem olur, en çok kaybı biz veririz; ayrılıkçı terör, din adına, mezhep adına hep en sert, en acımasız mücadeleleri biz yaparız. Batı medeniyetleri sorunlarını tartışır, biz ise kavga ederiz; onlar binalarını sağlamlaştırır, biz sıvasını yeniler, başkalarına satarız; krizimizi bile başkalarına çözdürür, sonrasında da nasıl da iyi yaptık diye rant toplamanın peşine düşeriz.

2001 krizini hatırlayınız: IMF kredi vermezse ne yaparız diye deli divane olan yine bu devletin yöneticileri değil miydi? Ama bunları konuşan yok; herkes ülkeyi o günlerden bugünlere nasıl getirdiklerini ballandıra ballandıra anlatmakta ve buradan oy hesabı yapmakta. Tıpkı bugün IMF ile anlaşma yapmadan krizi atlattık diye gerim gerim gerinenlerin, bundan birkaç sene öncesine kadar ülkede yaşanan her siyasi çalkantıdan sonra “aman yabancı sermayeyi ürkütmeyin!” yaygaralarıyla insanımızı adeta tehdit etmeyi adet haline getirdiği ve bu sayede yanlışlarının yüzlerine vurulmasına aba altından sopa göstererek engel olmaya çalıştıkları gibi. 2002’den bu yana geçen 8 senede yabancı sermaye ve sıcak para bolluğundan bize düşen –diğer ülkelere kıyasla çok da mütevazi olan- pay olmasaydı ekonominin dümenini nasıl doğrultabileceklerdi sorusu, bu işten biraz olsun anlayanlar için dahi hala bir muamma.

İşte tam da 2008 krizi bunu açıklar nitelikte: “ideal ortaklarımız”ın içine girdikleri ciddi kriz ve bu kriz neticesinde küresel çapta yaşanan sıcak para kıtlığı, şapkanın düşüp kelin görünmesine neden oldu: TÜİK verileri adeta “Kral çıplak!” diye bağıran çocuk gibi önümüzde. Sadece genç nüfustaki işsizlik oranı %25, varın gerisini siz düşünün. Ama elbette her üniversite mezununa iş bulunacak diye bir kural da mevcut değil “günümüz” Türkiye’sinde! Kapanan işletmelere hiç değinmiyorum. Hele hele bir de bu ekonomik darboğazın doruk yaptığı günlerde sadece seçim kazanmak uğruna hesapsızca yapılan seçim rüşvetleri yok mu! Hatırlayınız: hani suyu-elektriği olmayan evlere verildiği için ahırlara ambalajları bile açılmadan konulan beyaz eşyalar ve daha ekim ayında havalar henüz tam anlamıyla soğumadan elde bol diye gürül gürül yakılan sobalar neticesiyle solumaya mecbur bırakıldığımız seçim rüşvetlerinin yıldızı kömürleri hatırlayın!

Ülkemizin deprem gerçeği ile münasebeti de akıllara ziyan bir vaziyette: Adeta bir “aşk ve nefret” ilişkisi: onsuz olamayacağını biliyor ama onunla olmayı kolaylaştıracak önlemleri de bir türlü alma becerisini gösteremiyor. 99 depremini de yaşadı bu ülke; 66 Varto, 70 Gediz, 75 Lice, 76 Muradiye, 92 Erzincan’ı yaşadığı gibi. Ne oldu, ne değişti! Şimdi başbakan çıkmış: “Yeni konutlar Ramazan’a yetişecek!” diye oy toplamaya çabalıyor. Ölenleri geri getirecek mi? Hadi biraz insaflı olayım: yeni ölümlere engel olacak mı? Ona da razıyız ama nerde! 99 depreminden sonra yapılan konutların nasıl da durdukları yerde çatladığını televizyonlardan izledik daha senesi dolmadan. Onları da yapan aynı devlet değil miydi? Uzun lafın kısası: halkımız artık güvenmek istiyor; sadece başını sokmak değil, o soktuğu başı güven ve huzur içinde yastığına koyabilmek de istiyor! Ve hiç şüphe yok ki bunu, dünyadaki bütün toplumlardan çok daha fazla hak ediyor.

Mert Demir

 
Toplam blog
: 14
: 1400
Kayıt tarihi
: 10.05.09
 
 

Mert Demir. New York'ta Baruch College'da Finans doktorası yapmaktayım. Türkiye'de Odtü MBA ve İst..