Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '16

 
Kategori
Deneme
 

Güvercini öldürmek...

Güvercini öldürmek...
 

Evrenin şaşmaz döngüsünde giderek uzuyordu günler. Yaşam akıp gidiyordu. Gidiyor muydu? Hani denir ya kimi zaman; içimde nedensiz bir sıkıntı var diye. Oysa içimde belirli bir sıkıntı var kaç zamandır. Uzayıp giden...

Dışarıda uzayıp giden günlerin ağaç dallarında giderek çoğalttığı yeşili karmaşık savuran, oradan oraya karıştırıp dağıtan bir deli rüzgar. Çoğu bulutlar altında kaybolan bir güneş ve aniden bastıran karmaşık bir yağmurun savrulup rüzgarla cama vurmasının sesi. İçimde belirgin bir sıkıntı gittikçe büyüyen. Tutup atıyorum. Savuruyorum uzaklara, inadına daha dışarı çıkmadan vicdanımın sırça duvarlarına vurup ve inadına çoğalarak dönüp çörekleniyor eski yerine. Bir ses olup dönüyor, büyüyor, duymuyor musun insanlar ölüyor, öldürüyorlar insanları diye bağırıyor, bağırıyor...

" Güvercin tedirginliğinde " insanlar, hani bu ülkede insanlar güvercinleri öldürmezlerdi. Kim soruyor? Kimse sormuyor. Görüyorsun öldürüyorlar işte, hem de her gün; hem de herkesin gözleri önünde!

Güneş kayboluyor, rüzgar yeniden ve yağmur. Islanıyor dallarda yeşiller. Bir çocuk sesi, baba yağmurda güvercinler nereye gider? İki çocuk. Evlerinin önünde yan yana. Oturmuşlar. Oynamıyorlar, konuşuyorlar. Güvercinleri... İniyor akşam. Bir kadın sesi. Oğlum gel artık, neredeyse baban gelecek. Öbürünün içinde bir boşluk büyüyor. Çarpıyor gözlerine. Bir şey kaçıyor gözüne, yaşarıyor. Baban gelecek diye çağıran bir ses hiç duymamıştı. Burkuluyor. Sonra geçen yıllar, bir babaya tek bir soru bile soramadan geçen, büyüten, yaralayan yıllar.

Ne kadar çoğalıyordu baban gelecek sesini işitmeden, artık babasına tek bir soru soramadan büyüyecek, ana sıcaklığına kapanıp kalacak çocuklar. Büyüklerin gerekli  soruları sorumlu olanlara soramadığı, sorup cevap alamadığında gereğini yapamadığı, kayıtsız kaldığı bir ülke, çocukları babasız, anaları oğulsuz bırakıyordu.

Yağmur kesildi. Ara verdi demek daha doğru. Başlardı birazdan gene. Bir güvercin kondu pencerenin önüne. Kanatları ıslak. Göz göze geldik bir an. Kalktı gitti, uçtu. Yağmur taşıyordu kanatlarında. Bir yerlerde güvercinleri öldürüyorlardı. Tedirgin değildi artık güvercinler. Korkuyorlardı...

Sıkıntı çoğaldı içimde. Bıraktım kalemi. Boş kaldı sayfa. Hem doldurmak imkansızdı. Dahası, her şey ne kadar da bildikti...

 

 Akın Yazıcı

 4 Mayıs 2016/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..