Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir

Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir
 

“Vatan tehlikedeydi, Atatürk karar verdi:

Vatanı kurtaracak, yine millettir dedi…”

Elli yıl önce, ilkokul üçüncü sınıftayken, 23 Nisan Bayramı’nda okuduğum, Uluğ Turanlıoğlu’nun şiiri böyle başlıyordu.

Hâlâ sonuna kadar ezberden rahatça okuyabildiğim şiirlerden biridir.


*****

89. yılını kutladığımız “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı yeterince anlayabiliyor muyuz ve anlatabiliyor muyuz, bundan pek emin değilim.

Eğer anlamış ve anlatabilmiş olsaydık, aradan geçen bu kadar yıl sonra, üç kuşaktır millet egemenliğini benimseyen gerçek bir toplum olurduk.

1921 yılında hazırlanan ilk anayasamızın 1. maddesi, şöyle diyordu: “Hâkimiyet, bilâ kayd ü şart milletindir.”

Vatanı ancak yine milletin kurtarabileceğini bilen ve gören Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan kırık dökük ordusunun inancıyla, kimsenin ummadığı bir zaferle çıkmış, yeni kurulan devletin yönetimini, Anayasanın ilk maddesine koyduğu veciz bir ifadeyle dile getirmiş, “Hakimiyet, bilâ kayd ü şart milletindir” yani şimdiki gençlerin anlayacağı dille, Egemenlik, kayıtsız, şartsız milletindir, demişti.

*****

Büyük Millet Meclisinin alnına astığımız bu vecizeyle hepimiz sanki görevin yerine getirildiği zehabına kapıldık. Onun orada asılı olmasını, milletin egemenlik hakkını kullanmasına yetiyor sandık.

Fakat bugün geldiğimiz noktada maalesef, daha “millet”in tarifini bile doğru dürüst yapamadığımızı görüyoruz. Mecliste temsilcisi bulunan her siyasi partinin, askerin, sivillerin, bürokratların, gençlerin, yaşlıların, kısacası milleti meydana getiren unsurların her birinin, ayrı bir millet tarifi var.

Daha kendisinin ne olduğunu bilmeyen bir millet, kendine hâkim olup egemenlik hakkını kullanabilir mi?

*****

Milleti, aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu olarak tarif edebiliriz.

Ancak 600 yıl boyunca üç kıtada geniş bir coğrafyaya yayılmış bir dünya devletinin mirasçısı olduğumuz göz önüne alınırsa, bu tarife uygun bir millete sahip olamayacağımız açıktır.

Modern anlayışta millet, özellikle demokrasiyle yönetilen ülkelerde yaşayan insanların bütünü ve o ülkedeki hâkimiyetin gerçek sahibi olan hukuki varlık olarak tarif edilmektedir.

Bu tarife göre, ülkede yaşayan bireylerinin dinleri, dilleri, ırkları, cinsiyetleri, etnik kökenleri, millet olmalarına engel teşkil etmiyor.

Kendilerini, vatan olarak benimseyip sahip çıktıkları, üzerinde doğup büyüdükleri ve yaşadıkları, geçimlerini temin ettikleri ülkenin yasalarına bağlı hisseden ve bu kurallar çerçevesinde vatandaşlık haklarından yararlanan herkes, bu milletin bir unsurudur, bir ferdidir.

İşte Atatürk’ün 89 sene önce hakimiyeti kayıtsız şartsız emanet ettiği millet de budur.

*****

Her yıl bayramını kutladığımız ve nutuklar çektiğimiz halde, buradaki milletin keyfiyetini kavrayamadığımız gibi, anladığımız manada da bir hâkimiyeti, ehline ve sahibine ulaştırmış, hatta bunu denemiş bile değiliz.

Atina demokrasisi de denilen klasik demokraside, vatandaşların yasaları, icraatları vergileri ve benzeri faaliyetleri oylama yetkileri vardı. Bu yüzden buna doğrudan demokrasi de denirdi.

Ancak nüfusun çoğalmasıyla bütün vatandaşların karar mekanizmasında yer alması güçleştiğinden, vatandaşın bu hakkını seçtiği temsilciler (milletvekilleri) vasıtası ile kullandığı, temsili demokrasi ortaya çıkmıştır.

Yaklaşık 60 senedir seçim sistemi uygulanmasına rağmen, temsili demokrasiyi biz, millet için neyin iyi neyin kötü olduğunu herkesten daha iyi bilen, dolayısıyla onu ne şekilde yönetmek gerekiyorsa öyle yönetmeyi kafasına koyan, kendini de bu işle görevli addeden, seçilmiş milletvekilleri dışında oluşmuş elit bir zümre tarafından yönetilerek yaşıyoruz.

O yüzden de ne dertlerimize çare bulabiliyoruz, ne sorunlarımızı anlatabiliyoruz, ne mutlu olabiliyoruz, ne demokrasinin tadını çıkarabiliyoruz.

Arada bir çatlak sesler çıkaranlar olmasa, hayatımızdan da razı gibiyiz. Hani kocası için, “benim geçinme ve barınma ihtiyacımı temin etsin de ne yaparsa yapsın” diyen kadınlara benziyoruz. Güçsüz, kişiliksiz, zayıf ve ümitsiz…

*****

Anarşi ve terör belası bizi uykumuzdan biraz uyandırdı. Gece gündüz çalışıp kazancımızın terörle mücadele gibi bir gayya kuyusuna gömülmesi, ülkemizin artan refah payının vatandaşlara yansımaması, bütün bunlara ek olarak özenle yetiştirdiğimiz gencecik evlatların bir hiç uğruna can vermesi, vatandaş olarak bizim hakkımızın neleri kapsayıp kapsamadığını muhakemeye zorladı.

Ancak hâlâ tehlikenin farkına varmayanlar, yıllardır uyguladıkları toplum mühendisliği çerçevesinde, pratik olarak hiç faydası olmayan teoriler üretmeye devam ediyorlar.

Oysa ülkenin tez elden somut çözümlere ihtiyacı var. Bir 23 Nisan Bayramı’nı daha kutladığımız şu günlerde, etkili ve yetkili kişi ve kurumları, Hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu gerçeğini, iyi anlamaya, doğru yorumlamaya ve bilinçle uygulamaya davet ediyoruz.

Bayramımız kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..