Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '18

 
Kategori
Güncel
 

Hâlâ 'Entel' 'Dantel' Sözler: 'ABD'nin Kafası Karışıkmış!', 'DEAŞ'la Mücadelede...' Falan Filan!!!

Hâlâ 'Entel' 'Dantel' Sözler: 'ABD'nin Kafası Karışıkmış!', 'DEAŞ'la Mücadelede...' Falan Filan!!!
 

Uzun zamandır güncel yazılarıma ara vermiştim ve tembelliğimden olsa gerek, yazmak niyetinde de değildim...

Ama dünyada dünyanın süper güçlerince kartların yeniden karıştırılmaya başlandığı, bu büyük kumarda yegane devletimiz Türkiye'nin de kumar masasında 'pot' olarak ortaya sürüldüğü,  yani T.C. kurulduğundan beri hiç olmadığı kadar bir beka sorunu yaşadığı şu günlerde, sözüm ona, güya kamuoyunu tüm olup bitenlerden aydınlatma adına ekranlarda ve gazete köşelerinde öyle absürt, öyle saçma, öyle gün gibi açık gerçeklerden uzak yorumlar izliyorum ki...

Yine de yazmayacaktım. Bu görüşler zaten cevap vermeye değmeyecek kadar basit deyip geçecektim. Lakin bu saçma sözleri söyleyenler sıradan insanlar değillerdi. Her biri siyaset biliminde uzmanlaşmış, titrinde prof. yazan, meslektaşları arasından sivrilip öne çıkmış, ekranların demirbaş uzman kişileri olarak başta TRT olmak üzere tüm özel haber kanallarını sırasıyla dolaşan şahsiyetlerdi. Bütün bunlara bir de Türk medyasının duayen bir köşe yazarı eklenince bu, bardağı taşıran son damla oldu ve artık dayanamadım yazıyorum.

Bundan üç dört ay öncesine kadar görsel ve yazılı medyada en çok okuduğumuz ve duyduğumuz söz 'ABD'nin Suriye konusunda kafası karışık' tekerlemesi idi. Hangi haber kanalını izlesek, hangi kitle gazetesini okusak hep aynı şeyi görüyorduk. Dünyayı yönetmeye soyunmuş ve bu amaçla dünyanın herhangi bir yerindeki her entrikanın içinde olan, adeta her kaldırdığımız taşın altından çıkan ABD, petrol bölgesi Ortadoğu'nun merkezindeki İsrail'in komşusu ve baş düşmanı Suriye'de çok hazırlıksız yakalanmış, nereden fışkırdığı belli olmayan DEAŞ gibi bir canavarı aniden karşısında bulmuş ve dünyanın jandarması olarak bu belayı def konusunda ne yapacağını şaşırıp kalmış!

Bu görüşü savunanlara göre ABD hala çok dürüst ve iyi niyetlidir. 11000 km öteden gelip Suriye'de bulunmasının tek amacı değilse bile en önemli amacı DEAŞ belasını ortadan kaldırmaktır.

Biliyorum, bunları yazdığım için bana da kızacaksınız, yahu sen hikaye mi anlatıyorsun diyeceksiniz ama gerçekten çok tuhaf şeyler izliyoruz. Ve bu tuhaflıkları yapanlar da çok önemli kişiler. Örnekler çok ama çarpıcı birkaç örnekle yetineceğim.

İsmail Saymaz... Son yıllarda araştırmacı gazeteciliğiyle ve etkili konuşmasıyla öne çıkmış bir gazeteciydi. Çoğu görüşlerine katılmamış olsam da kendisini takdirle izliyordum. Ta ki bir haber kanalında Suriye konulu tartışma programındaki söylediklerine kadar. O programda onun sözlerini duyduğumda onun adına büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ve bir anda bendeki olumlu intibaı olumsuza dönüştü.

Neymiş efendim? Amerika DEAŞ'la mücadele için Suriye'ye gelmiş. Önce müttefiki Türkiye ile bu işi ortaklaşa yürütmek istemiş. 'Eğit- donat' projesi başarısızlıkla sonuçlanınca, Suriye'deki en donanımlı ve güçlü PYD-YPG ile iş birliği yapmaya mecbur kalmış! Saymaz'ın ifadeleriyle; ABD PYD-YPG'yi kucağında bulmuş!

Buna göre bir caminin avlusuna bırakılan gayri meşru çocuk PYD-YPG'ye ABD tesadüfen rastlamış ve onu şefkatlı kollarına alarak sarmış sarmalamış!

Gerçekten olay bu mudur? ABD, Türkiye ile Suriye konusunu birlikte halletmeyi gerçekten düşünmüş olabilir mi? ABD'nin onlarca yıllık Ortadoğu planlarıyla Türkiye'nin menfaatlerinin örtüşmesinin mümkün olmadığına göre başlangıçtaki iş birliği girişimleri tamamen bir göz boyamadır. Bu iş birliği girişimlerinin amacı tam da İsmail Saymaz'ın dile getirdiği düşünceyi oluşturmaya matuftur. Türkiye'nin baş düşmanı PKK'nın uzantısı PYD-YPG ile açıkça iş birliği yapmanının oluşturacağı kızgınlığı yumuşatmanın bundan başka etkili bir yolu olabilir mi? "Ne yapalım, Türkiye ile denedik olmadı, PYD-YPG'ye mecbur kaldık." Bu, ABD'nin bir oyunu. Peki bu kirli oyunda rol almak İsmail Saymaz'ın işi mi? Adeta bilmeden ABD'nin sözcülüğüne soyunmuş!

Ben, ABD'nin sırf 'denedik ama olmadı' demek için 'eğit-donat' işine girdiğini, bu işin başarısız olması için bizatihi kendisinin olayı provake ettiğini düşünüyordum ve hala aynı görüşteyim. Bugün için ÖSO'nun başarılarını gördükten sonra başka türlü düşünmeye imkan var mıdır? Demek ki ABD samimi olarak isteseydi 'eğit-donat' projesi çok başarılı olacaktı ve belki de Suriye sorunu kısa sürede çözülecekti.

Başka bir örnek... Bu defa TRT'de diğer haber kanallarından da aşına olduğumuz uzman 3 prof. konuk... Afrin, Münbiç konuları kapsamında ABD'nin PYD-YPG'nın paravan örgütü DSG ile iş birliğini tartışıyorlar. Bir tanesi "Ben ABD'nin DSG'ye desteğinin stratejik olduğunu düşünmüyorum. Onun için ileride bir görüş değişikliği bekliyorum.  ABD bu desteği çekebilir" dedi.

Aman Allahım! bu kadar saçmalamak için illa ki prof'mu olmak gerekiyor. İş bu kadarla da kalsa iyi; çünkü her yerde bir saçmalayan çıkabilir. Ama o da ne? O, konuşmasını bitirdi, sıra diğerine geldi. Sanki söyleyecek başka söz yokmuş gibi sırası gelen de "Ben de ABD'nin bu desteğinin stratejik olduğunu düşünmüyorum" dedi. Üçüncü konuşmacı da benzer şeyler söyleyerek aralarında paslaştılar.

Aslında bu üç kişinin söyledikleriyle İsmail Saymaz'ın söyledikleri birebir örtüşüyor.

Bu yorumlarla ilgili ayrıntılı karşı görüşlerimi sona saklayarak bir başka ilginç örneğe geçmek istiyorum...

Türk medyasının duayen ismi Milliyet gazetesinin köşe yazarı Güneri Civaoğlu...

"ABD de tutsak mı?" başlıklı bugünkü yazısının sonunda Civaoğlu aynen şöyle diyor:

"Suriye’deki PKK/YPG’nin omurgasını oluşturduğu, Arapların da içinde bulunduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ABD’ye diş gösterdi:

“Afrin’de bizi yalnız bıraktın. Biz de artık DEAŞ’la mücadelede sizi yalnız bırakabiliriz!”."

Siz de mi üstad? Ne DEAŞ'la mücadelesi? DEAŞ mı kaldı ortada? Zaten var mıydı ki?

Görevi gereği bu konudaki en yetkin kişi Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu tarafından, "Rakka'dan özenle tahliye edilen DEAŞ'lıların, Suriye'deki amaçlarını gerçekleştirmek için bahane olarak Suriye'nin birkaç yerinde cep olarak tutuldukları ve korundukları" açıklaması yapılmışken 'DEAŞ'la mücadele' ne demek? Böyle bir mücadelenin gerçekte olmadığı ortada değil mi?

Civaoğlu yazısının devamında:
"Oysa...
PKK’sı, YPG’si, PYD’si, SDG’si ile hepsi ABD’nin kolları arasında büyümüştür. Varlıklarının güvencesi ABD olmuştur." demişken 'DEAŞ'la mücadele' sözü aşırı tezat oluşturmuyor mu? ABD, onlarca yıl öncesinden henüz anne karnına bile düşmemiş olan DEAŞ'la mücadele için mi PKK'yı kolları arasına alıp büyüttü?

Olayın çok çok daha tuhafı aşağıda alıntısını yaptığım 22.10.2010 tarihli "ABD'li yarbay" başlıklı yazının bizatihi Civaoğlu'na ait olmasıdır. Yazıda aynen şöyle diyor:

"Zihnimde lego parçaları gibi uçuşan eylemler, söylemler, tavırlar...
Bunları bir araya getirerek büyük fotoğrafa varmaya çalışıyorum.
İşte onlardan ikisi...
1. Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici.
Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğusu’nu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor.
Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor:
‘Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak.
Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak.
Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar.
Toprak isteyecekler.
Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.’
Yarbay iyi derecede Türkçe konuşarak anlatıyor bunları.
Kulaklarıma inanamıyorum.
“Ya NATO ortaklığı ya ülkelerimiz arasındaki dostluk” diye soruyorum oralı olmuyor.
Gene de bunun “Amerikalı yarbayın kendi fantezisi” olabileceğini düşünüyorum.
Ama...
Birkaç dakika sonra bir başka odada gene Amerikalı bir rütbeliden aynı şeyleri dinliyorum.
Bunun “bir mesaj olabileceğini” düşünüyorum."

ABD'nin gerçek amacını açıklayacak bundan daha iyi bir yazı olabilir mi?

Ama ne yazık ki bu yazının sahibi bugün kalkmış ABD'nın amacının DEAŞ'la mücadele olduğunu söylüyor.

Aslında Civaoğlu'nun yukarıda alıntıladığım yazısı, 'ABD'nin kafası karışık', ABD PYD-YPG'yi kucağında buldu', ABD'nin DSG ile iş birliği stratejik değil' diyenlere de en iyi belgesel cevaptır.

ABD'deki bazı görevlilerin birbirlerinden farklı görüşler söylemelerinden yola çıkarak 'ABD'nin kafası karışık' demek kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. PKK gibi bir terör örgütüyle NATO müttefiki olduğun Türkiye'ye karşı entrikaları uygulamaya koyduğunda bu şekilde çelişkili sözlerin olmasından daha doğal ne olabilir? Neticede birisi iyi polisi, diğeri de kötü polisi oynuyordur. Ama yıllar önce ortaya konan plan saat gibi çalışmaya devam etmektedir. Özetle ABD'nin kafası hiç de karışık değildir, tam aksine çok nettir. Yaptığı böyle bir entrikanın başarıya ulaşabilmesi için kafaları karıştırmaktır. Bunda da başarılı olduğu anlaşılıyor. Yani ABD'nin değil, 'ABD'nin kafası karışık' diyenlerin kafaları karışık!

ABD gibi süper güç bir devletin böyle önemli bir konuda günü birlik kararlar alabileceğini düşünmek ne kadar saçma ve eşyanın tabiatına aykırı bir düşüncedir. Başkanlar değişir ama bu konularla ilgili planlar, uygulamalar aynen devam eder.

ABD PYD-YPG'yi kucağında bulmadı. Civaoğlu'nun son yazısında belirttiği gibi ABD yıllar öncesinden PKK'dan başlayarak PKK, PYD, YPG, DSG'yi kollarında büyütmüştür. PKK, ABD için cami avlusunda bulunan gayrimeşru çocuk değil meşru çocuktur.

ABD'nin PYD-YPG kılıfı olan DSG ile iş birliği stratejiktir. Bu stratejinin temelini oluşturan planın tarihini ta Lozan'a kadar götürebiliriz. Ama bu planın uygulama alanına geçirilmesi 1990 körfez savaşıyla beraberdir. O zamanın canavar DEAŞ'ı Saddam olmuştur. Plan gereği Irak'ta başarı kazanılmış ve Irak'ın kuzeyi fiilen koparılmıştır. Sırada Suriye, Türkiye ve İran vardır. İsrail'in komşuları olan ülkeleri parçalayıp küçülten ekonomik olarak zayıflatan, bunlardan koparılan alanda doğal zenginlikleri olan güçlü bir peyk devlet kurulmasını amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi adım adım uygulamaya konulmaktadır. Irak'ta Barzani tercih edilmiş ve onunla yola çıkılmaya karar verilmişti. Bu dönemde Barzani'ye ayak bağı olmaması için PKK'dan destek çekilmiş ve lideri bu amaçla paketlenip gönderilmişti. Barzani'nin jeo-politik gerçekler gereği komşularıyla özellikle de Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmesi ibreyi yeniden PKK yönüne çevirmiştir. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un açık olarak söylediği gibi ABD Suriye'de bir devletçik kurmak istemektedir. Kuracağı devlet de Türkiye ve İran'la düşman olmalıdır. Bunun için PKK-PYD biçilmiş kaftandır. Özetle PKK-PYD ya da DSG Amerika için çok önceden tasarlanmış stratejik bir ortaktır.

Türkiye'nin yakın geleceği görerek Afrin operasyonunu yapması ABD için öngörülemeyen bir yol kazasıdır. Civaoğlu'nun bugünkü yazısında belirttiği ABD'nin Afrin'de PYD'ye sahip çıkmaması sebebiyle PYD'nin ABD'ye isyan etmesi aralarında oluşan güven bunalımı sonucudur. Ama söz konusu olan Civaoğlu'nun dediği gibi 'DEAŞ'la mücadelede sana yardım etmem' değil, 'seninle ortak devlet kurmak için yola çıkmam' dır. Zira Türkiye 'Afrin'den sonra Münbiç, sonrasında ise Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar' demektedir. PYD buralarda da ABD'nin Afrin'deki gibi davranmasından korkmaktadır. Ama PYD'nin ABD'ye rest çekmesi gibi bir durumun olacağını düşünmüyorum. İkisinin amaçları da kaderleri de bir. Yani birbirlerine mahkümlar.

Ve Türkiye'nin kararlı tutumu ve diğer ülkelerin takınacakları tavırlar sonucu ABD karar değiştirmek mecburiyetinde kalmadıkça stratejik ortaklık devam edecektir.

Bu nedenle Türkiye'yi maalesef çok zor günler beklemektedir. Onların çok hayal ettikleri, bekledikleri Suriye gibi Türkiye'de de bir iç savaşın çıkması meselesinin Afrin müdahalesine rağmen gerçekleşmemiş olması Türkiye'nin en büyük şansıdır.

Kimbilir belki de başlangıçta Afrin operasyonuna yüksek perdeden itiraz etmemelerinin sebebi ve beklentisi buydu. Evdeki hesapları çarşıya uymadı.

Osman Baydemir'in Afrin harekatı başladığı sırada harekata destek veren Kürt vatandaşlarına beddua etmesi boşuna değildi...

Bizim esas gücümüz birlik ve beraberliğimiz olacak. Kürt vatandaşlarımızın büyük bir feraset ve basiret göstererek oynanan oyunun farkında olmaları, milliyetçilik duygularına kapılıp PKK gibi 'maşa' konumuna gelmemeleri çok sevindirici...

22.03.2018

 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..