Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '10

 
Kategori
Dünya
 

Ha Haiti ha Türkiye

Ha Haiti ha Türkiye
 

Haitide olanları tepki ile karşılayanlar, iğneyi de kendilerine batırmalıdır. İşte 1999'da Türkiye!


2010 yılına belki de 21. yüzyılın en büyük felaketi ile girdik. Güney asyadaki deprem ve tsunami felaketinin ardından, bu sefer Orta Amerika’da yaşanan felaket, insanları kırdı geçirdi. Deprem sonrasında TV ve internet sitelerinde yayınlanan dehşet manzaraları insanları şaşkına çevirse de benzer görüntüleri dünyanın çeşitli yerlerinde zaman, zaman görüyoruz.

Mesela eli silahlı, sopalı gençlerin sokaklarda dehşet saçtığı görüntüleri ABD’nin üvey evladı olan Liberya’da görmüştük.

Daha yakın bir örnek de Türkiye’den; daha 10 yıl önce ceset denizine dönen sokaklar ile karşılaştığımızı çok çabuk unuttuk. Gölcük ve Düzce depremlerinde ölen binlerce insanımız toplu mezarlara atıldı. Atıldı diyorum gerçekten atıldı. Cesetleri, kanal kazıcılar ile açılan çukurlara üst üste gömdük. Bunu biz yaptık. Şimdi kalkıp da insanlık adına, cart curt konuşanlara tek bir söz söylenebilir: “Otur ulan yerine!”


Tatil cenneti mi, katil cenneti mi?:

Haiti depremi ile önemli bir ayrıntıyı da fark ettik. Medya dünyası, pek üzerinde durmasa da şu gerçek ortaya çıktı: Bir ülkenin imajı 60 saniyede değişebilir. Evet 60 saniyede tepe taklak oldu. Büyük gazetelerin turizm sayfalarında posterlere taş çıkartan resimler ile tanıtılan, ‘tatil cenneti’ birden bire Afrika’nın beyni alınmış vandalları ile dolu Liberya’sı gibi bir ‘katil cenneti’ne dönüşebiliyor.

Düne kadar üst gelir gurubu tatil seçeneklerinden biri olan Haiti’nin, ne tür bir insani anlayış ve toplumsal kültürün, bastırılmış, yapay, yapmacık cenneti olduğunu gördük. Ortada ‘insanlık kalmamış’ diye dolaşan avanaklara şunu söylemek gerekir: “İnsanlık sıkıya gelince uçup gitmez. Ya vardır ya yoktur.” Burada da yokmuş, o görüldü.

Peki, bu cennet neyin nesiydi? Yaratılan yalancı cennet, tek bir amaca hizmet ediyordu: Haiti’nin doğal varlıklarının sihrine kapılıp gelen turistlerin söğüşlenmesi... Bunun yanında idari olarak da zayıf olan otoriteden faydalanarak ülkenin talan edilmesi. Yani bizim yabancı olmadığımız bir konu.


Gelecekten haber var!:

Haiti özel bir durum değil. Ülkemizin de içinde bulunduğu tehlikeli bir kuşak dünya üzerinde birçok yerde insanları tehdit ediyor.

Aklı olan, tedbirini alıyor. 7 hatta 8 şiddetinde depremlerde bile, korkudan kalbi duranlar hariç ölüm olmuyor. Ama talan ekonomisinin güçlü olduğu ülkelerde ‘talan’, ‘yalan’, ‘dolan’ üçlüsü insanı rahatça insanlıktan çıkarabiliyor. Bir buçuk milyonluk başkent Port-au-Prince’de ve toplam nüfusu ancak 7 milyonu biraz geçen Haiti’de yüz binler ölürken, (uzmanları 200 binin üstünde diyor) tüm kamu faaliyetleri çökmüş ve havaalanı bile ABD ordusuna teslim edilmiş.

Ülke yönetimi bu acz içerisinde güvenlik güçlerine ‘vur emri’ yayınlayarak sorumluluktan kurtulma yolunu seçmiş.

20 Milyonluk İstanbul, her yıl eklenen bir milyon yeni gurbetçi ve İstanbul’da istenmeyip Trakya’ya sepetlenmek istenen (gıyabında planlar yapılan) 5 milyon dar gelirli... Buna Trakya’da yaşayan 2 milyonun üzerindeki insanı da katarsak; dehşet verici sayıda potansiyel kurban var. Bu kurbanlar gelecekte ortaya çıkacağı kesin bir depremin muhtemel kurbanları.


Olup bittikten sonra:

Benzer bir deprem için hazırlanan felaket senaryolarında en az 400 bin ölü öngörülüyor. Bürokratik baskıları da düşününce gerçek değerin bunun 8-10 katı olduğunu fark etmemek imkansız. Milyonluk bir insan nüfusunun ölmesi ülkemizde yaşanan uyku halini belki bitirebilir. Hatta toplum böylesi büyük bir kaybın yaratacağı travmanın etkisi ile; daha önce benzeri hiç görülmemiş bir cinnet halini de yaşayabilir. Bu sefer, 10 yıl önceki vakada yaşadığımız utancı tekrarlayıp, birkaç müteahhidi cezalandırmakla kalınmayacağı kesindir. Toplum artık yavaş, yavaş sorumluları fark etmeye başladı. Bu farkındalık durumunun; sorumluların cezalandırılması konusunda toplumsal baskı olarak ortaya çıkacaktır. Bu baskının etkisi ile idam, tekrar geri getirilebilir. Milyonların ölümünden sorumlu; müteahhitler ve siyasetçiler, kafalarından asılarak layık oldukları cezayı, (en azından bir kısmını) bulabilirler. Bizlere de; “Demedi deme, olunca ağlama!” Demekten başka çare kalmıyor. Kafanıza yağlı ilmik geçirilince çok geç olabilir.

Tek umudumuz, sorumluların, sorumluluklarının farkına vararak, milletin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmanın en büyük kural olduğunu fark etmesi. Çok bir şey istemiyoruz!. Bu güne kadar yaşanan çarpıklığın sebebi olan ‘kifayetsizler’ ile idare edeceğinize, layık olanları tercih edin.

Bu sefer, içimden sevgi dilekleri gelmiyor ama;
Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ

1999 Depremi ve akıllardan giden bazı sahneler:
http://www.facebook.com/album.php?aid=144048&id=679942416&l=18bf5e53e6

17 Ağustos 2008 Tarihli yazım:
"Uuanııın!!!", http://blog.milliyet.com.tr/Uyaniiin!!!/Blog/?BlogNo=126356


 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..