Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '07

 
Kategori
Tarih
 

Hacı Bektaş Tarihine bir bakış

Hacı Bektaş Tarihine bir bakış
 

Hacı Bektaş Türbesi


     Küçüklüğümde, Hacı Bektaş’ta kulakları küpeli dervişler olup, muhtaşam tekke ve saraylarda oturduklarını Çelebi namındaki şeyhlerinin yalınız bir elini görmeye nail olabilmek için ta uzak mahallerden gelen ziyaretçilerin yüzlerle lira verdiklerini işitirdim. Bu kadarcık malumat genç hayalimde nice tasvirat teşkil eder, hatta o sırada okuduğum bin bir gece hikayelerinin tekmil garib ve hayali saraylarını tecessüm etdirir idi. Birisinin Hacı Bektaş’ı ziyaret ettiğini işitsem hemen yanına gidip bir çok izahat alırdım. İşte bu merakın bende bıraktığı tesir iledir ki Hacı Bektaş’a gidebileceğim ilk fırsatdan istifade iderek Nevşehir’den iki cebelle (deve - f.d.) beraber hareket eyledim.

     Hacı Bektaş, Nevşehir’in şimal cihetinde ve takriben 6 saat mesafesindedir. Takip ettiğimiz yol hoş ve güzel manzaralı, bahusus Arabisun’a (Gülşehir) kadar iki cihetli bağ ve bahçelerle muhatdır. Yolda, o aralıkda bulunup karpuzları ile meşhur Çat karyesinden karpuz yüklü merkepleri ile Nevşehir’e ve sair civar kasabalara satmak için giden Çatlılardan heman başka şayan-ı zikr bir şeye tesaddüf olunmaz. Arabisun'dan yarım saat mesfade Kızılırmak akıyor. Irmağı geçmek oldukça güçcedir. Zira köprü bulunmadığı gibi kayık vazifesini gören teknelere binmek emin değildir. Yazın su azaldığından geçitlerden araba ve at ile geçmek kabil oluyor ise de bazı defa araba yolcuları soğuk su banyosu almaya mecbur oluyorlar. Irmağın öte cihetinde kısa bir ovalıkdan sonra Hacı Bektaş’a kadar dağlıktır. Yolda ziraat ve bağcılık ile temini mayişet iden bir kaç köy ile ezmine-i kadimeden kalma örenlere tesaddüf olunur. Dağda kesretle berrak su pınarları, güzel çayırlık ve ağaçlıklar vardır. Hemen her çayırlıkta koyun ya inek sürüsü ile bir çobana rastlanır. Bunlar kasabalardan uzak bulundukları içun geçen yolculardan tütün, sigara kağıdı ve kibrit istemekte kusur itmezler.

     Aralarda aleviler ile meskun köyler ilk nazarda mamuriyeti ve tarlalarının hüsn-ü tımarı ile diğer köylerden suhuletle tefrik olunur. Yazın en sıcak saatlarında bile o yüksek mevkilerde latif latif esen rüzgar ile seyyahın etrafını ihata iden mehasını tabiyyenin manzara-i fevkeladesi en magmum kalbleri bile teskin-ü teselliye muktedirdir.

     Hacı Bektaş’a yaklaşırken en evvel göze çarpan, türbanin yeşil kubbesi ve daha yakın geldikçe köyün gayetle çok olan harmanlarıdır. Zira Hacı Bektaş gibi 300 haneli bir köyün bu kadar mahsul yetiştirmesi insanı hayretde bırakır. Filvaki aleviler gayet çalışkan oldukları gibi son derece halim ahlaklı, lakin ve misafirperverlikleri ile meşhurdurlar. Köyün evleri kerpiçden mamul olduğu veçhle manzara-i haricesi bittap şirin olamaz ise de sokakları diğer türk köylerine nisbeten temiz ve daha canlıdır. Çünkü güzellikleri ile meşhur alevi hanımları yüzlerini saklamayıp yolda ve çeşmelerde serbest dururlar. Evlerine misafir geldiğinde, hristiyan evlerinde olduğu gibi diskoyı hane sahibesi kendisi getirir ve misafirlerle beraber oturur konuşur.

     Gelen ziyaretçiler köyün takriben ortasında bulunan tekkeye nazil olur. Tekke Hacı Efendi namında bir baba (igomenos) tarafından idare olunuyor. Nazareti altında alelhusus 50-60 kadar derviş bulunup, tekkenin temizliğine ve gelen ziyaretçi ve misafirleri istirahatına dikkat iderler. Tekkenin idare-i maliyesi Hacı Bektaş ile etrafında 21 pare köyün aşar parası , tekkeye aid bağ ve tarlaların varidatı ve gelen ziyaretçiler tarafından bırakılan hediye ve ianat ile temin olunuyor. Birde Hacı Bektaş’a 4 saat mesafede bulunan Tuzköy memlehasından senevi 825 kilo tuz tahsisat olarak meccanen gönderilir.

     Bektaşiler tarikası 1260 senesinde (?) Sultan Orhan devri saltanatında Yeniçeri askerinin ihdasından az zaman evvel tesis etmişdir.Sultan-ı muşarileyh, biraderi Alaaddin ve meşhur Kara Halil Çendereli (Çandarlı - f.d.) ile bil istifade Amaseia (Amasya) gurbinde Sulicaya (Suliceye) gelerek Hacı Bektaş Veli’yi ziyaretle yeni tesis etdikleri ocakdan bir kaç asker huzuruna çıkarmış ve bunları mübarekleyerek bir isim ve bir de sancak vermesini rica etmiş. Hacı Bektaş Veli, hırkasının kolunu genç bir neferin başına vaz ile dua ederek ocağın parlak istikbalini ve liyakatı ile kesp ideceği şano şöhreti haber vermiş ve ismine Yeniçeri koyarak sancak olmak üzere al renk üzerine bir hilal ile halife Ömer’in  (Ali - f.d.) iki ağızlı hançerini tayin itmiş.

     Binaen aleyh bütün yeniçeriler Bektaşi tarikasına mensup idiler. Dervişlerin şeyhi 99 ncu alayın kumandanı bulunduğu gibi 8 bektaşi derviş yeniçeri kışlalarında sureti daimede bulunarak gice gündüz ocağın muzafferiyeti ve devletin ikbal-i saadeti içun dua ederler idi.

     Bektaşilerin nizamları pe sıkıdır. Dervişin biri amirinin huzuruna geldiği zeman el gönüsde (göğüste f.d.) durur ve emrini dinledikten sonra cevaben “eyvallah” diye temenna ederek çekilir ve hemen emrin ifasına çalışır. Bir kimse derviş olabilmek için evvelemirde evlenmeyeceğini vaad ve temin etdikden sonra uzun müddet bir çok tecrübelerden geçer ve ancak hüsni ahlak sahibi olduğunu göstermekle kabul olunur. Dervişlerin her tekkede yahut her bağda bir amirleri olup, ona baba tesmiye ederler. Baba sağ kulağında halka şeklinde bir küpe ve diğer dervişler kırmızı yeşem taşından mamul küpe takınırlar. Elbiseleri entari ile hırkadan ibaret olup, başlarında tekkede kendileri imal ve taç tesmiye itdikleri beyaz keçeden bir nev külah ve üzerinde tülbentten  bir sarık koyarlar. Her dervişin gönsünde boğazından asılı yeşemden mamul yıldız şeklinde bir teslim taşı ve kuşaklarında birer nıfır taşı bulunur.

     Tekkeye girdiğimiz zaman saat alaturka 6 idi. Atlarımızı bağlayarak bize bir oda gösterdiler. Odaların tavanı alçak ve tabanı toprakle döşenmiş isede gayet temiz ve köşelerinde güzel halılar ile döşenmiş iki sedir vardır. Odaya girdiğimizde tayıncı tabir olunup, misafirlere oda veren ve tayın getirmeye memur bir zat elinde desti ile içeri girdi ve bizim yemek yemeye hazırlandığımızı görünce “af idersiniz, efendiler, ben size yemek getirecektim, fakat tayın zamanı geçti“ dedi ve çıkarak az sonra büyük bir tepsi ekmek getirdi. Ekmeğin gösterişi beyaz değil ise de gayet lezizdir.

     Bu ihtiyacı gördükten sonra tekkeyi gezmeye çıktık. Tekkenin arsası pek geniştir. Dışarıda bir avlu vardır ki etrafında misafir odaları ve diğer cihetinde de ahırlar mevcuttur. İkinci avluda büyük bir havuzla, taştan mamul arslan ağzından su akan çeşme vardır. Burada da, dervişlerin kaldıkları odalar ile kazan odası mevcuttur. Üçüncü avluda türbe ile büyük kabristan vardır. Çelebi Efendi ailesine mensub zevat buraya defnedilir. Türbe iki gözden ibaret olup, biri yegane bir pencereden hafifce tenvir olnur mesciddir. Kabrin etrafı şamdanlar ile dolu olup, ziyaretçiler bunlara para bırakırlar.

     Zikretdiğimiz kazan odasında, senede bir defa kendi başına kaynayan kazan vardır ki, aleviler bunda pişen pilafı (pilavı - f.d.)  yediklerinde bir çok hastalıktan şifa buldukları itikadındadırlar. Bu avluda bulunan derviş odaları dahi misafir odaları şeklinde ve gayet temiz olup, girdiğimizde duvarlarda asılı enva-ı hançerler, ucu misli (bakır) ve yahut topuzlu deynekler ve geyik boynuzundan mamul bir nevi kavallar gördük. Yanımızda bulunan dervişden öğrendiğimize göre tekkeye gelen her derviş yanısıra memleketinden böyle bir şey getirip tekkeye bırakır imiş.

     Tekkeyi gezdikten sonra Paltamını (Baltamını) denilen bağa gitdik. Burada bulunan baba bizi büyük ikramlar ile kabul edip, Hacı Bektaş Veli’nin omuzunun deymesi ile çöktürdüğü duvarı ziyarete götürdü. Burada dahi bulunan tabaklara ziyaretçiler para bırakıyorlar. Burada babanın dervişler gayet temiz ve mükemmel rumca lisanında konuştuklarını kemal-i istigrable işiterek hikmetini sual etdiğimde kendisinin an asıl Yanyalı ve arkadaşının Giritli olduğunu ve türkçeyi iyi bilmeyip, rumca tekellüm etdiklerini söyledi. Bağı gezdiğimiz esnada tekkenin kapanmak vakti yaklaştığından oraya avdet eyledik. Tekkenin kapısı sabahleyin erken açılarak akşam saat 12 de kapanıyor. Odamıza gelmemiz akabinde tayınımızı getirdiler. Çokça ekmek ile aşlık çorbası ve bulgur pilavı. Tekkeye gelen bütün ziyaretçilere akşam sabah böyle tayın verildiği gibi hayvanlarına dahi 3 gün meccanen yem veriliyor.

     Sabahleyin erkenden kalkarak atlarımıza rakiben tekkeden çıkdık, ve Hacı Bektaş Veli’nin elinde bir yılan kamçı ve bir arslan üzerine binmiş olduğu halde kendisini ziyarete gelen Molla Celaletdin Rumi’nin istikbaline çıktığıbir duvarı ziyaret için köyün diğer ucuna gitdik. Buradan geldiğimiz yolu terk ile Topain namındaki bahçeyi ziyaret eyledik. "Topain" Bağçesi Anatolide emsali nadir bulunan bir bahçe olup, Çelebi Efendi Hazretleri yazı ailesi ile burada oturuyorlar.

     Bahçeye vasıl olduğumuzda ayin-i izzet ve ikramla kabul iderek, bizi etrafı güzel bir çayırlık ve ağaçlarla muhat bir havuzun yanına götürdüler. Orada büyük bir masa bulunuyordu. Az sonra sandalye, yatak, yastık ve üzerinde bir bardakla su dolu desti bulunarak bir masa getirerek kahve ikram ettiler. Biraz istirahatdan sonra Çelebi Efendinin ziyaretine nail olduk.

     Çelebi Efendi, uzun boylu, şişmanca, çok yakışıklı ve gayet nazik bir ademdir. İki zevcesi vardır. Ailesi, yeğenleri ve galebelikli (kalabalık) cariyelerden mürekkeptir. Bu aileye mensup kızlar yalınız kendi aileleri dahilinde izdivaç etdiklerinden çok defa bikir olarak oluyorlar. Zaten son derece fazıl olan Çelebi Efendi, aleviler indinde büyük bir hürmet ve nüfuza haizdir. Yalınız bir elini görebildiklerinde cenneti kazanacaklarına itikad idiyorlar. Binaenaleyh, Arnavutlukdan ve dünyanın her köşesinde bulunan aleviler, onu ziyarete gelerek elini ayağını görmek içun evinde 7-8 sene hizmet idiyor.

     Bu ailenin esası aslı anlaşılamamıştır, kendilerince son derece sır tutularak, umumen, ilk ceddleri üfleme ile meydana geldiği söylenir. Bektaşilerin ifadesine göre ise, Çelebi Efendinin ailesi, evvelce akime (kısır) olduğu halde Hacı Bektaş Veli’nin açtığı bir yareden(yaradan) bir kadeh kan içerek hamile kalan bir kadının tevlid etdiği erkek çocuğun nesli imiş ve alevilerinde buna itimadı vardır. (*)

     Çelebi Efendi bir kaç çiftliğe malik bulunduğu gibi hükümetin tahsisi ile 21 pare köyün aşar-ı varidatını alır. Keza hükümetin tekkeye meccanen verdiği 1435 kilo duzdan (tuz) 615 kilosu Çelebi Efendiye aiddir. Rivayete göre Hacı Bektaş VeliTuzköy  madeninin muhteri bulunmuştur. Bir gün Tuzköyünden geçerken, köylüler tarafından yemeğe davet olunarak getirilen tekmil yemeklerde tuz olmadığına beyan-ı ta'cüb eylemiş köylüler, semtlerinde böyle bir şey olmadığından bilmediklerini söylediklerinde, Hacı Bektaş Veli bunları şimdiki madenin bulunduğu mevkiye getirerek deyneği ile yere varmış ve “Burayı kazınız, iyi tuz bulacaksınız” demişdir.

     Aşarı tekkeye aid olan köylerin adedi evvelleri 362 olduğu halde, bu mikdar tedricen indirilmiş ve bu gün 42 köye münhasır kalmışdır ki, bunlar nısfen (yarı yarıya - f.d.) Tekke ile Çelebi Efendi beyninde (arasında - f.d.) taksim olur.

     Çelebi Efendi kışın Hacı Bektaş’da bulunan bir konağında ve yazın Topain bahçesinde ikamet ederek, hiç dışarı çıkmaz ve çok kimseler ile görüşmez. Yanımızda çaryek (çeyrek - f.d.) saat kadar oturduktan sonra haremliğe gitti. Biz o vakit avdet itmek istedi isek de yemek yedirmeden bırakmadılar. Getirmiş oldukları yemeklerin envaı 16 yı mütecaviz idi. Sofralarında çatalın bulunduğu şayanı zikrdir. Taamın hitamından sonra avdete hazırlanarak Topain bahçesini terk iderken heybelerimiz leziz armut ve taze salatalıklar ile dolmuş idi. Geldiğimiz yolu takip Nevşehir’e avdet eyledik.


     GEORG K. TOSUNOĞLU


 


     Fehmi DİNÇER

     Ankara  2005

 

(*) Bu rivayetin, elyevm aleviler indinde cari olan bir adetle münasibeti olduğu görülür. Bektaşi dervişleri sağ kulaklarında yeşemden bir küpe takındıklarını söylemiş idik. Taşı kulaklarına yerleştirmeksiz, evvela bir inneyle deldikden sonra, yuvarladıkları bir mum parçasıyla deliği tedricen genişleterek açarlar. İşte kan ile yoğrulan bu mum parçalarını kemal-i dikkatle muhafaza iderek, bir vakit Hacı Bektaş Veli’ye bazı köylülerin yemek vermekten imtina etdiklerinden dolayı tediben taşa tebdil etdiği buğday ve mercimek tohumları ile bulurlar. Kısır karıların zevcleri bu kanlı mumla setr olunmuş tohumlardan zevcelerine yedirerek derakap hamile olacaklarına itikad iderler.

 

 

 
Toplam blog
: 109
: 5832
Kayıt tarihi
: 23.03.07
 
 

1959 yılında Fertek - Niğde'de doğdum. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültes..