Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '12

 
Kategori
Dilbilim
 

Haçlı Seferleri'nin etnik dillere etkileri

Haçlı Seferleri'nin etnik dillere etkileri
 

Haçlı Orduları İstanbul'da (Delacroix)


İran yaylası ve çevresindeki alan içinde konuşulan dillere İran dilleri denir. Bilinen en eski İran dilleri Avesta ile Farsçadır (İran-Pers dili). Avesta Zerdüştlüğün dinsel metinlerinin diliydi. Farsça, Pers dilinden doğmuş, Arapça, Türkçe ve Moğolcadan bir çok sözcük almıştır. Farsçanın ilk izlerine Ahemeni imparatorluğu yazıtlarında rastlanır (İ.Ö. 6-4 yz).

10.cu yüzyıldan itibaren bir çok elyazması metinle belgelenen Farsça gelişerek hem yazı, hem konuşma dilinde diğer bölgesel dillerden daha baskın bir konuma ulaşmıştır. Tacikistan’da konuşulan Farsçaya ulusal kaygılarla Tacikçe denilir. Dari denilen Afgan saray Farsçası da Afganistan’ın iki resmi dilinden biridir. Diğer dil Afganca denilen yine Fars kökenli Paştu’dur (Peştu da denir). O halde, aslında İran dil öbeğinin temelini Farsça oluşturur diyebiliriz.

Farsçanın konuşulduğu ve yayıldığı coğrafi bölgenin yüksek dağlar ve vadilerle birbirinden bölünmüş olması çok çeşitli dil, lehçe ve ağızların doğmasına yol açmıştır. Öyle ki bunların dil, lehçe veya ağız olarak tanımlamaları bile tartışmalıdır. Haritada birbirine çok yakın görünse de mevsimsel koşullar ve yüksek dağlar nedeniyle iletişim güçlüğü olan yerleşim birimleri arasında çok keskin dilsel farklar gözlemlenmektedir. Aynı durum 39 çeşit dilin konuşulduğu ve birçok etnik grubun yaşadığı dağlık Kafkaslar için de geçerlidir.

Kürt olarak tanımlanan veya “etiketlenen” etnik aşiretler Farsça, Türkçe veya Arapça gibi dilleri konuşurlar. Ancak, hepimizin bildiği gibi  konuştukları Türkçe nasıl kabaysa, konuştukları Farsça ve Arapça da kabadır. Bu kaba Türkçeyi nasıl ki ayrı bir dil olarak tanımlamak mümkün değilse, aynı şekilde, konuştukları öbür iki dili de ayrı diller olarak tanımlamak zordur. Çoğunluk Kürtlerin konuştuğu dil Fars (Pers, İran) dilinin bir lehçesi, hatta daha doğrusu şivesidir. O halde, neden bu dile Kürtçe deniyor? Kıbrıs Türklerinin konuştuğu dile de o zaman Kıbrısça mı diyelim?

Farsça bugün Ortadoğu bölgesinde, İran ve Afganistan’da konuşuluyor. Ve bugün bir Afganlı veya İranlı, bir Kürdün konuştuğu kaba Farsçayı anlayabilmektedir. Araştırmacı Dr. Peter Alford Andrews “Türkiye'de Etnik Gruplar” kitabında bu dilin bölgeler ve yerleşim birimlerine göre Kurmanci, Zazaki (Zazaca), Gorani gibi çok değişik şivelerle konuşulduğunu belirtir.

Oysa, başka dilbilimciler Zazaki, Gorani, Sorani'yi Kürtçe (Kurmanci) den ayrı bir dil olarak kabul ederler. Aşiretler arasında da çok farklı diller ve şiveler olduğu bilinmektedir. Yani tek bir Kürtçe dilinden ve şivesinden bahsetmek de mümkün değildir.

Dilbilimci Minorski'ye göre Kürtçe kuzey batı İran dili, D.N. Mackenzie'ye göre güney batı İran dilidir. Bu dilin Kurmanci (K. Irak, G.D. Anadolu) ve Sorani (İran, Doğu Irak) olarak iki lehçeye ayrıldığı öne sürülse de bu görüşler tartışmalıdır. Bazıları Kürtçe ile Kurmanci'yi aynı dil olarak kabul eder. Bunun yanı sıra Zazaca (Zazaki), Gorani, Süleymani, Mukri, Badinani gibi dillerin de lehçe, ya da, alt dil olup olmadığı konusunda dilbilimciler arasında bir uzlaşı yoktur. Yöreden yöreye, köyden köye büyük dil farklılıkları görülebilir.

Bazı dilbilimcilere göre Zazaki denilen Zazaca, Kırmancki ve Dimli olmak üzere iki lehçeden, Almanya Frankfurt Zaza Dil Enstitüsü'ne göre ise, Kuzey Zazaca (Dersim, Erzincan, Sivas, Muş, Erzurum); Merkez Zazaca (Palu, Elazığ, Bingöl); Güney Zazaca (Siverek, Gerger, Mutki, Diyarbakır, Malatya) olmak üzere üç lehçeden oluşur. Kuzey ile Güney lehçeleri, Merkez Zazacadan o kadar farklıdır ki anlaşmaları oldukça zordur.

HAÇLI FAKTÖRÜ

Tüm bunlara benim eklemek istediğim bir diğer önemli olgu Haçlı faktörüdür. 1095 de başlayıp 1289a kadar 193 yıl boyunca süren Haçlı Seferlerinin Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Bölgesinin toplumsal, kültürel ve dilsel yapısını derinden etkilediğini göz ardı edemeyiz. Tarihçiler genelde Haçlı Seferlerinin Avrupa'da yarattığı etkiler üzerinde durur. Oysa, bu seferlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da oluşturduğu özellikle  dilsel etkiler üzerinde de durmak gerekir.

Franklardan oluşan ilk Haçlı ordusunun 1099de Urfa bölgesini işgal ederek burada Edessa Kontluğu adı altında bir Hristiyan Latin devleti kurduğu, Haçlı Seferleri süresince ordudan ayrılan, tutsak edilen, bir daha ülkesine dönmeyen, kaçak veya yaralı bir çok Fransız, İngiliz, İtalyan ve Alman askerin o bölgedeki etnik kümelere karıştığı, sığındığı ve eridiklerini biliyor muyduk?

Bunun yanı sıra Haçlı şövalyelerince Adana'da Kilikya Ermeni Krallığı, Lübnan'da Tripoli Kontluğu, Filistin'de Kudüs Krallığı ve Hatay'da Antakya Prensliği kurulmuş, Edessa Kontluğu Urfa, Antep, Maraş, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır, Tunceli illerini topraklarına katmıştır. Yine bu bölgede askeri amaçlı bir çok kale inşa edilmiştir.

Edessa devletinin başkanı Frank kontu Baldwin de Boulogne daha sonra Kudüs Kralı ünvanını da almıştır. 1144 yılına kadar bölgede egemen olan Edessa devletinin ve diğer Latin devletlerinin bölgenin etnik, demografik ve dilsel yapısını   etkilememesi olanaksızdır.

Bu tarihsel olgudan dilbilimciler pek söz etmez. Ancak, Haçlı devletlerinin Güneydoğu Anadolu ve Antakya'daki 200 yıl süren varlığı, hem Avrupa dillerindeki bazı sözcükler ile yazımsal özelliklerin (dişil-eril ayırımı gibi) yerel dillere aktarılmasına, hem de yöre halkının ırksal ve genetik yapısının değişmesine yol açtığı açıktır. Yoksa Farsçada olmayıp salt Avrupa dillerine özgü dilsel özelliklerin herhalde gökten zembille indiğini söyleyecek değiliz.  Etnik dillerde görülen Avrupalı sözcüklere benzer sözcükler, dişil eril ayırımı ve bölge insanlarında seyrek de olsa rastlanan renkli göz, sarışınlık, kızıllık gibi kuzey ırklarına özgü genetik baskın özellikler başka nasıl açıklanabilir ?

Dişil eril ayırımın Arapça, Türkçe ve Farsçada olmayışı bu dillerin güçlü dilsel yapılarının olduğunu, buna direndiklerini, ancak etnik dillerin güçsüz yapıları nedeniyle buna direnemediği ve değişime uğradıklarını gösterir. Yani eril ve dişil sözcükler bazı dilbilimcilerin iddia ettiği gibi övünülecek bir özellik değil, dilsel bir zayıflık göstergesidir. Bu da Kürtçe diye tanımlanan dilin karma ve derleme bir dil olduğunu güçlendiren kanıtlardan biridir.

Türkçede yerleşik "radyo, telefon, hit, taksi, mersi, otomobil, otobüs, faks, teleks" gibi sözcüklerin olması nasıl ki Türkçe'nin Hint-Avrupa dili olmasına bir gerekçe oluşturmuyorsa, Kürtçedeki Avrupa kökenli sözcükler de bu dilin apar topar Hint Avrupa dil grubuna dahil edilmesine gerekçe olarak gösterilemez. Çünkü ona bakarsanız Kürtçede 3080 Türkçe ve  2000 Arapça sözcük bulunduğu saptanmıştır.

Bir ulus devlet sınırları içinde ve özellikle petrol havzalarındaki etnik grup dillerinin ön plana çıkartılmasında dünya egemenlerinin siyasal hesapları olduğu açıktır.  Eğer insanlık tek dil konuşabilseydi, iletişim evrensel ve uluslararası olacak ve insanlar birbiriyle çok daha kolay iletişim kurabilecekler, bölünmeler ve gruplaşmalar olmayacaktı. Çeşitli dil ve alt dillerin varlığı insanlar arasında iletişimi güçleştiren bir etmendir. Bu nedenle, yerel ve etnik alt dillerin korunması değil, ancak tasfiye edilmesi doğru bir yaklaşım olabilir.

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..