Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Haddini bilmeyen hangisi?

Haddini bilmeyen hangisi?
 

Fotoğraf: www.hurriyet.com.tr


<ı>“Üniversiteler Arası Kurul” Ankara’da toplandı ve kestirmeden anlatmam gerekirse, YÖK Başkanı ÖZCAN’ı istifaya davet etti. AKP Milletvekili Dengir Mir Mehmet FIRAT, savcıları, rektörlerin suç işlediklerini ifade ederek göreve çağırdı. Arkasından da Milli Eğitim Bakanı rektörlere <ı>“Haddinizi bilin” dedi.

Ben de şaştım kaldım doğrusu.

Türkiye’de bulunan 82 üniversiteden bir kaçının rektörü hariç, hepsi toplanıyor. Aralarında görüşüyorlar ve diyorlar ki hükümete ve YÖK Başkanına <ı>“Arkadaş… Anayasa değişikliği, üniversitelerdeki kılık kıyafeti düzenlemez. Bununla ilgili yasa çıkarmak zorundasınız. Değiştirdiğiniz 42. maddede bu açıkça yazılı. YÖK Yasasındaki 17. maddeye açıklık getirmezseniz, bu uygulama yapılmaz” diyorlar.

Dayanakları ne?

Yasalar…

Öte taraftan YÖK Başkanı <ı>“Ben ne dersem onu yapın, bırakın yasayı masayı” diyor ve Bakan da destek verip <ı>“Haddiniz bilin” diyor…

Ben de merak ettim yahu… Acaba kim veya kimler <ı>“Haddini” bilmiyor diye ve buldum YÖK kanunu, okudum. Hemen başındaki 4. maddesi aynen şöyle.

<ı>

<ı>Amaç

<ı>Madde 4-Yükseköğretimin amacı:

<ı>a) Öğrencilerini:

<ı>(1) ATATÜRK inkılâplarını ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,

<ı>(2) Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,

<ı>(3) Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu,

<ı>(4) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren,

<ı>(5) Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı,

<ı>(6) Beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş,

<ı>(7) İlgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip vatandaşlar olarak yetiştirmek,

<ı>b) Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulanacak ve hızlandıracak programlar uygulayarak, çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı haline gelmesini sağlamak,

<ı>c) Yükseköğretim kurumları olarak yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmaktır.

<ı>

Yani, üniversitelerde öğrenciler hangi esaslar çerçevesinde yetiştirilirmiş, kanunda yazıyor. Ve eğitim öğretim programları da hazırlanırken de <ı>“ana ilkelere” uyulurmuş. O devamı olan 5. madde de şöyle başlıyor

<ı>Ana İlkeler

<ı>Madde 5-<ı>Yükseköğretim aşağıdaki "Ana ilkeler" doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir:

<ı>

Diyor ve hemen hemen <ı>“Amaçlar” bölümünde belirtilen şeyleri tekrarlıyor.

Bir defa, devamlı anlatmaya çalıştığım gibi, değişmeden önceki 10 ve 42. madde ile değişiklikten sonraki 10 ve 42. madde arasında hiçbir fark yok. Ama <ı>“değiştirdik, böyle olacak” baskısı uygulanıyor.

Eğer YÖK kanunun ek 17. maddesi değişir veya bir eklenti ile çözülmeye çalışılırsa, bu kez hem Anayasa’ya aykırılık yönünden işleme tabi olacak, hem de YÖK kanunun <ı>“Amaç” ve <ı>“Ana ilkeler” bölümünde belirlenen ölçütlere aykırı olacak.

Tabi bunların hepsi benim düşündüklerim. Zaten olaya herkes bir başka açıdan bakıp, baktıkları açıdan bakmaya da inatla yaklaştığımız için, olaylar ve konular <ı>“Çözümsüz” kalıyor.

Oysa ortak bir <ı>“Bakma açısı” veya <ı>“Penceresi” olması gerekir ki, sorunlar çözülsün.

O <ı>“Pencere” veya <ı>“Bakma açısı” da defalarca yazdığım ve inatla (!) da yazmaya devam edeceğim gibi<ı>, bir;<ı> Devletin şekli<ı>, iki;<ı> Cumhuriyetin nitelikleri ve üç;<ı> Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti’ni tespit eden koşulların değişmeyeceği gerçeğidir.

Bir defa bunları ortaya koyup, üzerine kalıbımızı basacağız. Korunması konusunda samimi ve gerçekçi davranacağız. Takiye yoluna sapmayacağız.

Bana göre üniversite rektörlerinin de benim de <ı>“Türban” diye bir sorunu yok ve ben bunu defalarca yazdım. Sorun, <ı>“Türban”ın altına saklanmış olan gizli amaçlar. Ben buna karşıyım.

Şimdi bir kısım insanlar <ı>“TÜRKİYE din devleti olmaz” diyor. Yakın bir gelecekte olmaz, katılırım ama<ı> gerek YÖK başkanı gerekse Milli eğitim Bakanı ile aynı görüşte olanların ortaya koyduğu eğitim sitemi ile uzun vadede <ı>“din devletine” doğru gidilmeyeceğinin garantisi nedir?

Milli eğitim’in hangi <ı>esas ve <ı>amaçlar doğrultusunda yapılacağı yasalarda belirlenmişken, bunu değiştirmeye ve hem de yasaların arkasına dolanarak değiştirmeye çalışmanın anlamı sizce ne?

Evet… Birileri <ı>“Haddini” bilmedikleri gibi <ı>“Haddini aşmaya” da kendilerini zorluyorlar. Ve o zorlama sonunda da üniversitelerde gereksiz bir kargaşa ortamı yaratıldı.

Şimdi hangisi <ı>“Haddini bilmezlik” bana onu söylesin birileri…

Yasalara uymaya çalışmak, <ı>CUMHURİYET REJİMİNİ korumaya çalışmak mı, yoksa yasaların arkasına dolanarak rejimi değiştirmeye, yok etmeye çalışmak mı?

Yoksa… Din üzerinden politika yaparak çıkar sağlamak mı?

<ı>29 ŞUBAT 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..