Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Haber
 

Hadi bakalım çıkın işin içinden

Hadi bakalım çıkın işin içinden
 

-Rusya, Türkiye’den yaş sebze ve meyve alımını 7 Haziran’dan itibaren durdurma kararı aldı.
-Bir kez daha suratımıza şamarı koydular.
-Bravo.
-Hak ettik mi böyle bir sonucu?
-Fazlasıyla.
-Sürekli vurgular yapılmıyor muydu?
-Sürekli konunun üzerinde durulmuyor muydu?
-Bu tarz bir üretimin, başımıza olmadık bin bir türlü belalar açacağını aklı başında herkes söylemiyor muydu?
-Ama birileri tınlamıyor.
-Burnunun dikine gidiyor.
-Tarımsal üretimde hız kesmiyor.
-Daha fazla mahsul alabilmek adına, insanları zehirlemekten dolayı en küçük bir suçluluk duygusuna kapılmıyor.
-Memleket insanımız böyle.
-Bir defa alışkanlık edinmeye dursun.
-Bodoslama yola devam.

* * * * *

-Bir şey de sürekli ısrarcı olduk.
-Yediğimiz sebze ve meyvelerde tat yok.
-Kendine özgü tatları bulamıyoruz meyve ve sebzelerde.
-Neden?
-Çünkü;
-Üretim yapan herkes tarımsal ilaçlara bel bağlamış.
-Dayıyor ilacı, on beş günde alacağı mahsulü üç günde alıyor.
-Bakınca sebze ve meyveye gıcır gıcır.
-Hepsi aynı boyda.
-Hepsi aynı kiloda.
-Sebze ve meyvelerde boy pos endam yerinde.
-Ama ya tat.
-Tat namına hiçbir şey yok.
-Tadını geçtik.
-İlaç kalıntısı had safhada.
-Ve yıkamakla da geçecek gibi değil.
-Ürünün içine işliyor ilaçlar.
-İlacın, ürünün içine işlemesi demek, bol suyla yıkansa da bir anlamının olmaması demektir.
-Ve göz göre göre insanlar zehirleniyor.
-Zehirleyen kim?
-Ülkemizde tarımsal üretim yapanlar.
-Gerek endüstriyel tarım yapanlar olsun.
-Gerekse de kendi toprağında üretim yapan köylüler olsun.
-En küçük bir suçluluk duygusuna kapılmadan.
-En küçük bir kaygı gütmeden.
-Ve gocunmadan.
-Basıyorlar ilacı.
-“Yiyen düşünsün.”
-“Bana ne.”
-Düşünce aynen bu.

* * * * *

-Geçtiğimiz günlerden bir akşam.
-Bira içiyorum.
-Doyran Gölet’ine nazır.
-Doyran, Antalya’nın merkeze bağlı köylerindendir.
-Ve tam bir doğa harikası olan bir gölü vardır.
-Dört tarafı ormanla çevrili nefis bir yer.
-Gölün kenarına oturup, biramı yudumlarken, bir adam yanıma geldi.
-Elinde bira.
-Yanıma oturdu.
-“Buradan mısın?” diye sordum.
-“Doyranlıyım.” diye karşılık verdi.
-“Seradan çıkınca, bira alıp, gelip burada bira içiyorum.”
-“Yani keyif yapıyorsun öylemi?” diye karşılık verdim.
-“Güzel oluyor be böyle” dedi.

* * * * *

-Doyranlılar patlıcanları ile ünlüdür.
-Ve ürettikleri patlıcanın % 90’lık kısmını ihracata verirler.
-Kalan % 10’luk kısmını da Antalya’nın pazarlarında satarlar.
-Doyranlılara selam vermeye dur.
-Ve hafiften konuşmaya başla.
-Lafı bir kaptılar mı, saatlerce anlatırlar.
-Bizim Doyranlı’da başladı konuşmaya.

* * * * *

-“Benim iki dönüm camekânım var. Patlıcan yetiştiriyorum. İhracata. Daha yeni mahsulü toplayıp paketledim. İşim bitti buraya geldim.”
-Ben hemen araya girdim ve tepeden inme bir şekilde sordum.
-“Patlıcana hormon veya ilaç takviyesi yapıyor musun?”
-“Niye yapmayayım ki yapmayan enayidir.”
-“Neden?”
-“Nasıl mahsul alacaksın?”
-“Ben tarımdan anlamam.”
-“Hocam herkes yapıyor. Yapmak zorunda. Yoksa nasıl ürün alacaksın topraktan.”
-“Garip bir durum.”
-“Garip değil. Bu iş böyledir. Bak ben topladım mahsulü. İlaçlı. Yarın hale götürüp bırakacam. İlaç kalıntısı var. Ama ürün Hollanda’ya varana kadar ilaç kalıntısı falan kalmaz. İçine girer. Onu da bulamazlar zaten. Böyle yapmak zorundayım.”
-“Nasıl bulamazlar?”
-“Bulamazlar abi. Onu söylemem. Oda bizim meslek sırrımız.”
-“Peki, insanlar zehirlenecek hiç rahatsızlık duymuyor musun?”
-“Sende ne kadar safsın ya.”
-“Neden?”
-“Milleti ben mi düşünecem. Herkesin var 15-20 dönüm camekânı. Adamlar basıyor ilacı. Milleti onlar düşünmüyor da, düşünmek bana mı kaldı.”
-“Sizden korkulur. Senin adın neydi?”
-“Mustafa.”
-“Herkes mi basıyor ilacı Mustafa.”
-“Herkes abi. İlaç basmıyorum diyen yalan söyler. Öyle karar mararda bilmeyiz biz. Allah ne verdiyse basarız ilacı.”
-“Ve hiç suçluluk duymazsınız yani.”
-“Sende çok komiksin dedim ya.”
-“Neden?”
-“Hiç umurumda olmaz. Kimin umurundaki benimde olsun.”
-“İlginç.”
-“Sen ne taraftansın?”
-“Aşağıda Limandayım.”
-“Sık gelir misin buralara?”
-“Bazen. Kafam esince.”
-“Burası güzeldir.”
-“Evet. Benimde hoşuma gidiyor burası.”
-“Buralarda geyik çok olur.”
-“Birkaç kez görmüştüm buralarda geyik.”
-“Biz eskiden ava çıkardık. Şimdi bıraktık. Her ne kadar geyik çok olsa da eskisi kadar yok.”
-“Siz tarıma vermişsiniz kendinizi.”
-“Ne yaparsın işte ekmek parası.”
-“Ama doğru yapmıyorsunuz.”
-“Boş ver abi. Gâvuru düşünmek sana banamı kaldı.”
-“…………..”

* * * * *

-Durum vaziyet bu.
-Bu gün Antalya’da hangi köylü ile konuşursanız konuşun, hemen hepsinin yaklaşım tarzı budur.
-Ve daha ötesi onları ilgilendirmez.

* * * * *

-İşte gelinen nokta.
-Ve sahteciliğin bir başka boyutu.
-Sahtecilikte dünya şampiyonluğuna adayız ya.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..