Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '07

 
Kategori
Aile
 

Hadi del şu kozanı be küçüğüm...

Hadi del şu kozanı be küçüğüm...
 

Sevgili sevgisiz Şirret Hanım, biricik kızınız iki yıldır arkadaşım, dolayısı ile sizi, yüz yüze karşılaşmasak bile, epey iyi tanıyorum.

Sizden sıkça söz etmememiz neredeyse olanaksız, çünkü biricik kızınızın her göz yaşının altında özgüven eksikliği, her özgüven eksikliğinin altında da siz varsınız!...

Yok, tek yanlı düşünmüyorum, tamam, sizin de durumunuz zordu, ilk hatasında, sizin de gururlanarak ifade ettiğinizce boşadınız kocanızı, sevgili Narin kızınız, henüz daha basmamışken üç yaşına…

Kim bilir, çok da kızgındınız eski kocanıza, zordu da tek başınıza çocuk büyütmek, gerçi anneniz de yardımcıymış genelde ev işlerinizde, öğretmen maaşınızın yanında anladığım kadarıyla başka gelirleriniz de vardı ki, Narin’in yaralarının altında maddi kaynaklı hiçbir ize rastlamadım ben!

Yıllarca Narin’in babasını suçlamışsınız, elbet vardır sizin de haklı yanlarınız, ancak yıllar sonra buluştuğunda Narin baba ve yeni eşinden olan kardeşleriyle, birlikte hayran kaldık ilişkilerine!...

İki kız kardeşi de meslek sahibi, ailelerine düşkün, özgüvenleri yerinde ve her ikisi de, babalarının rahatsızlığından sonra ailenin ortak aldığı bir kararla, üzülmesinler diye daha fazla, kendi evlerinde oturuyorlar…

Esprili kızlar… İnce fikirli… Anneleri ya da babalarını mutlu etmek için programlar yapıyorlar, yemeğe çıkıyorlar, sevgililerini de davet ediyorlar masaya, Narin’i de…

Elbet, zaman zaman ahlayıp, pufladıkları oluyordur ama yaşamları kurulu değil bunun üzerine…

Demek istediğim o ki sevgili Şirret Hanım, sevgili Narin’in tam tersi yetiştirilmişler… Yani, o evliliğiniz yapı itibariyle devam da edemezmiş sizin ve hatayı biraz da kendinizde aramanız gerekirmiş…

Kaç anne kızını “Burnunda ne çirkin senin, babana benziyor” diye büyütür yıllarca?

Üstelik de siz bir eğitimciyken Şirret Hanım, Narin’in otuz sekiz numara ayaklarıyla kendi otuz yedi numara ayaklarınızı ölçüp de, “senin ayakların kaba saba, bak benimkilere ne güzeller” derken soruyorum size, neydi ki amaçladığınız?

İki üniversite bitirmiş Narin, bitirirken her ikisinden de birincilikle mezun olmuş, kendini böylelikle size sevdireceğini sanmış… Gurur duymanızı istemiş hep otuz altı yıllık yaşamında…

İstediğinizce, edepli kız olarak oturmuş durmuş otuz beş yıldır, zaten sevilmeye hiç layık bulmamış ki kendisini…

On yaşlarında bacaklarında tüyler yeni çıkmaya başlarken komşu hanımlarla alay ederken siz, Narin’in içi cız edermiş… Ama… Öyle otoriter, öyle sevgisiz duruşunuzla o bunu size hiç söylemezmiş…

Siz bir öğretmensiniz, hiç mi tahmin etmezsiniz o yaşlardaki kızların halini?

Hep suçlayacak birilerini bulmak kolay, yeter ki ucu size değmesin, ama kaç anne kızına bu kadar suç atar ki?

Telefon konuşmamızdan şahidim, üç lafınızın biri Narin’in beceriksizliği idi… Oysa yoğun depresyonunu konuşmak için aramıştım ben sizi…

Onlarca kedi besliyoruz dediniz, kaç para harcıyoruz onlara bir bilseniz dediniz, iyi de, onca kediyi kaç kişi besler evinde ve niye?

Şirret Hanım, bunu hiç düşündünüz mü?

Sevgiyi tadabilmesi için bir değil, on kedi bile azmış aslında Narin için!...

Keşke bir saçını okşasaymışsınız sevgi ile…

Keşke “aferin kızım” deseymişsiniz, bir kere, yargılamadan önce…

Sorsaymışsınız, kızım hani, yok mu senin sevgilin diye yıllar önce ve anlasaymışsınız keşke sevilmeye laik bulmadığını kendini, sevilmediğinden dolayı…

Narin bir yıldır kendini sevmeye çalışıyor!...

Çok da yol kat etti, ama hala bir sevgili bulamıyor! Neden biliyor musunuz Şirret Hanım, kızınız kendini bulmaya çalışırken, yılların kayıplarını kapatmak istiyor, hem flört yaşasın, hem sevgili, hem cinsellik, hem evlilik!... Hem de bebeği olsun istiyor… Vajinusmus olduğunu da o arada fark etti zaten!... Hangi erkek onun peşinde koşardı, o nedenle elinden kaçırmamak için o peşlerinden koşmaya çalıştı, o koştukça erkekler kaçtı!...

Narin panik içinde otuz beş yılı ardında bırakmaya çalışırken, yanlışlar yaptı, zaten beceriksizdi o, aynen söylediğinizce, o yüzden Narin hep becerebilmek adına, doğru yapabilmek adına kılı kırk yardı… Kılı kırk yaran bir kadına kaç erkek tahammül edebilirdi ki?

Sevgili sevgisiz Şirret Hanım, en ufak bir fikir ayrılığında “defol o zaman, bu ev benim” diyorsunuz ya, sevgili biricik kızınız bu lafı daha fazla duymamak adına “Anne, lütfen ben tuvaletteyken, bir şey almak için tuvalete girme” bile diyemiyor!...

Geçerli bir ağlama nedeni sunamayacaksa size, ağlamak için banyoya girmeyi bekliyor!...

Odasında yalnız kalamıyor, siz çat kapı pat kapı girebildiğiniz için, söyle annene diyorum, yoga bile yapılamaz bu durumda…

Karşımda küçüldükçe küçülen küçük bir kız oluveriyor…

Her söylenene bir bahaneniz, her olaya karşı bir savunmanız olduğundan!...

Ne derse desin, karşılığında bir şekilde suçlanacağını biliyor…

Susuyor… Susuyor…

Sevgiye ise acayip susuyor!...

Babasıyla görüşmeye bazen gizli gidiyor, laf etmeyesiniz diye…

Hiçbir ortamda kendini bulamıyor, hani ha bire arıyorsunuz ya, aslında utanıyor o durumdan, çaktırmamaya çalışıyor, aynı zamanda ortama uymaya, ama zaten o güvensizlikle ne yaparsam, nasıl yaparsam hoş olur, kabul görürüm diye düşünmekten, eve dönünce neye ne cevap veririm diye kafa yormaktan ne kendi bir keyif alıyor, merak buyurmayınız ne de başkaları!...

Yani, hani hiçbir arkadaşınız, dostunuz yok ya, hani muhtemelen yalnız kalma korkunuz da vardır, çok da korkmayınız efendim, sizin korkunuzdan Narin kendi içinde kendi beceriksizlikleriyle, mutsuzlukları ve hayal kırıklıklarıyla uğraşırken, maddi açıdan ayrı eve çıkma imkanları bulamamışken yanınızdan ayrılabileceği yok diyeceğim ama…

Ah… Bir dinlese beni!...

Bir kez “Bir dakika anne!... Şimdi de sen dinle beni!” dese…

Bulsa kendinde o gücü!...

O gücü bir yaşasa!... Bir atabilse o korkuyu!...

Kim tutabilir Narin’i!...

Sevgili Şirret Hanım, kolay kolay kimseyle olmaz derdim ama, terapi üstüne terapi yapıyoruz, kız eve giriyor, her şey yerle bir oluyor, bu yüzden taktım ben size!...

Siz de biraz yardımcı olun canım… Üzgün olduğunda sarıldığımda kızınız, tir tir titreyerek ağlıyor, sarılayım ben Narin’e sarılmasına da, anne sarılmasının yerini tutmaz ki!...

Üstelik bana da yazık canım, her bir ağlayışta bir rulo tuvalet kağıdı taşı taşı bir hal oldum, beynim de eridi vallaha bu arada, iki gülücük göreceğim diye kızınızın suratında!...

Ben arkadaşıyım, neredeyse gün boyu kah bu durumuna kızıp, kah çözüm aramaktayım, ya siz Şirret Hanım?

Siz hala kendinize can yoldaşı mı aramaktasınız?

Canı kalmamış bir kız evlattan yoldaş olduğuna nerede rastlanılmış hocam, hep siz soracak değilsiniz ya, bu soru da size!...

Sevgili Narin’ciğim, sana sevgilerimle güzel kızım… Hadi, del şu kozanı küçüğüm, sen de, ben de rahat edelim…

Gülgün Karaoğlu

Kasım, 26/07

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..