Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hadi uçuyoruz

Hadi uçuyoruz
 

Helikopter aileleri tanıyanlarınız vardır. Nasıl anlayamadım? Siz, siz de mi öylesiniz? Evet anlıyorum çocuklarınızı çok önemsiyorsunuz. Çok haklısınız. Gerçekten hepinizi tebrik ediyorum. Kendi hayatlarınızdan çalıp kıymetli çocuklarınızın hayatlarına yatırım yaptığınız için. Peki nasıl geliyor kulağa? Anlıyorum çok yorgunsunuz. Bir büyüseler bu düşüncelerinizden kurtulsanız öyle değil mi?

Helikopter Aile (Helicopter Parents) terimi ilk defa Foster W. Cline ve Jim Fay tarafından 1990 yılında Teaching Children Responsibility kitabında kullanılmıştır. İlk çıkış hikayesi ise bir çocuğun "annem başımda helikopter gibi dönüyor” şikayetiyle başlamıştır.

Helikopter Anne-Babalar;

Çocuklarının başından ayrılmayan, kişiliklerine müdahale eden ve yorulmak bilmeyen aşırı özverili anne-babalardır. Helikopter aileler çocuklarının  öğrenim hayatlarında öncelikli fikir sahibi olan, çocuklarının üstlenmesi gereken sorumlulukları büyük bir hevesle üstlenen, evlatlarını tamamen kendilerinin uzantısı olarak gören, her sorunu onlar adına çözmekten mutlu olan ve daha da ileri giderek "Biz avukat olacağız değil mi güzel kızım. ‘’diyerek çocuklarının hayatlarını farkında olmadan ipotek altına alan ailelerdir.

Sahi nedir tamamlamaya çalıştığımız?

Onların hayatlarında farkındalık yaratmak mı?

Bizde olmayanı evlatlarımıza yükleyerek BEN olmaya çalışmak mı?

 Aslında belki de içimizdeki ben’in kavga sesleridir bunlar.

Ne dersiniz?

Tanımlanmamak, tamamlanmamak neleri doğurur?

 Ailelerin her zaman çocukları ile ilgili endişeleri vardır. Belki de ebeveyn olmanın altın kuralıdır. Yaşadığımız dünyada hiç de yadırgamadığım bir durum. Yaşadığımız alan son derece korkutucu ve rekabetçi oldu ki sanki avucumuzda iki kocaman taş var gibi hissediyoruz. Bu nedenle de çocuklarımızın duygularına dahi girer olduk.

Şahane ne kadar zaman kaybediyor ve kaybettiriyoruz oysa.

Bu bana tamamen şu şekilde görünüyor. Korkularıyla yüzleşemeyen insanlar topluluğu.Yalnızlaşıyoruz.

Peki tüm bunlar neyi gösteriyor?

Neyi bilmediğimizi ve bunun yarattığı korkuyu.

 Çocuklarınızın hayatlarına girerek onları kısırlaştırıyorsunuz.

Peki dünyanın en uzun göbek bağı nedir?

Eminim pek çoğunuz bu sorunun cevabını biliyorsunuzdur.

 Sarah Briggs'in "Dünyanın en uzun göbek bağı" olarak nitelendirdiği cep telefonudur.

Helikopter ebeveynler, tüm iyi niyetleri ile çocuklarının başarısı için çalışsa da aslında şu mesajı veriyorlar:

Sen beceriksizsin.

Daha çok küçüksün.

Maalesef ki aileler bunları yaparken tamamen iyi niyetleriyle yapıyorlar. Ve yine maalesef ki çocuklar da bunu gayet normalleştiriyorlar.

Peki neden böyle oluyor?

Eksik olan parça ne?

Özgüven eksikliği mi?

Tamamlanamamak mı?

Hiç düşündünüz mü?

Siz olmasanız o hayatlarını konfor alanında tuttuğunuz çocuklarınız ne yapar?

Ya da biraz daha ileri gidersek.

Onlar gittiğinde siz ne yapıyor olacaksınız?

Aslında bu da bir sendrom. BOŞ YUVA SENDROMU. Bu kez ebeveynler yalnızlılarını ne ile dolduracaklarını bilemedikleri için çıtayı yükseltiyorlar.

Bu kısır döngüyü onların kurdukları yuvalara  taşıyorlar.

Tabi zaten herkes de sizin fikirlerinizi ve korumanızı bekliyor.

İçim sıkıldı düşünürken.Düşünsenize 20 yıl sonra şunu söylediğinizi, ‘’ Hayatım annemler beyaz mobilya almamızın bizim için daha iyi olacağını söylüyorlar. ‘’

Şimdi bir de bu çerçeveden bakıyor olsak. Bu tarz cümleler ne kadar fazla değil mi hayatımızda.

Sorunlarımızın, mutsuzluklarımızın temeli nerelere dayanıyor?

Ta en başından değersiz, kendine yetemeyen, sorumluluk alamayan bireyler yetiştiriyoruz.

Neticede kimlik karmaşası yaşayayan bireyler.

Burada önemli olan her zaman daha iyisini yapabileceğimiz şansının tamamen bizim elimizde olduğunu bilmek.

Kendi olabilen, aldığı kararların arkasında durabilen bağımsız bireyler yetiştirmek için önce iki elimizdeki o ağır taşları hemen şu anda olabildiğince uzağa fırlatmak.

Niyetlerimizi tartmak.

Bunu düşünüyorum. Bunu istiyorum.

Öyleyse bana ve ekolojik olarak genele bir faydası ya da zararı var mı?

Belki bu noktada bir kez daha durup düşünmek gerekir.

Son olarak bırakın hayatlarını deneyimlesinler. Hem de defalarca kırılıp bir sonraki durumda daha sıkı tutunarak…Gerçek başarı mutlu ve kendinin farkında olan bireyler yetiştirebilmektir. Ve emin olun bu noktada yaşacağınız huzur gerçek iyi niyetinizin ödülü olacaktır.

Sevgiyle kalın…

Şelale Bilgiç Uruk.

 

 
Toplam blog
: 40
: 250
Kayıt tarihi
: 29.05.13
 
 

15.04.1981 Ankara doğumluyum. Akademik hayatım bittikten sonra kendimi mutlu hissettiğim ve görme..