Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '14

 
Kategori
Futbol
 

Hak yeme emi, hakem emmi...

Hak yeme emi, hakem emmi...
 

Sarıyer Çayırbaşı Stadı


Sarıyer Çayırbaşı Stadı'ndan içeri giriyoruz. Tribünlerin boşluğunun sebebi ; bu kez ne passolig uygulamasının protesto edilmesi, ne de aynı gün oynanacak olan Galatasaray - Fenerbahçe maçı.

Küçükköyspor, daha önceki maçlarda sahasında meydana gelen olaylar nedeniyle ceza almış ve bugünkü Alemdağspor maçını da işte bu sebeple sahalarından uzakta ve sabahın da köründe oynamak zorunda kalıyorlar ki, cezalı oldukları maçta da bir kez daha ceza alarak işi iyice içinden çıkılmaz bir duruma sürüklemesinler.

Çevresi korunaklı bir statta, sabahın oldukça erken bir saatine maç koyarak çıkabilecek olayları önlemekten başka, Türkiye Futbol Federasyonu'nun aklına gelen bir 'çözüm' ne yazık ki de yok.

Şehrin diğer bir ucundan, Alemdağ'dan oldukçe erken bir saatte yola çıkan Alemdağspor futbolcu ve yöneticilerini taşıyan otobüs, maça geç kalmayayım derken neredeyse askerde gece nöbeti sayılabilecek bir saatte stada varıyor.

Karşı taraf da muhtemelen İstanbul trafiğini hesap ettiğinden dolayı olsa gerek, daha maçın başlamasına oldukça uzun bir süre varken, tribünlerde (!) her iki tarafın da yöneticileri yerlerini almaya başlıyorlar...

Vaktin bir an önce önce geçmesini umarak çevreye bakarken, seyircili maçlarda bir güvenlik önlemi olarak kullanılan ve rakip taraftarları birbirlerinden ayıran tellerin üzerindeki tabeladaki yazı dikkatimi çekiyor.

''KESİNLİKLE ÇEKİRDEK YEMEK YASAKTIR''

İlginç olan tam da bu tabelanın önünde Küçükköyspor'un stad içine girmesine izin aldığı on kişiden birisi çekirdek çitliyor. Bu durum sadece bizim değil o sırada orada 'görevli' olan bir kişinin de dikkatini çekiyor olmalı ki 'uyarı' gelmekte gecikmiyor.

''Birader yazıyı da mı görmedin?''

Kafasını sesin geldiği yere bile çevirmeden ''Az kaldı bitiyor...'' diyor ''eylemci''.

''Fesupanallah''  

İşte stat içinde 'ben yaptım oldu'cuların, yetkinin gücünü ve sabrını zorladıkları ilk aşama ama,aslında bir 'sarı öküz' örneği, her şey belki de o ilk çekirdek ile başlıyor.

Benimse aklım hala tabelada. Zaman bol, yapacak iş de olmadığından, yazılı kağıtlarını okuyan Türkçe öğretmeni tavrında, cümledeki 'kesinlikle'nin üstünü aklımdan kırmızı kalemle çiziyorum. 

''Kesinlikle'nin yeri kesinlikle yanlış'' diyorum kendi kendime, belki de biraz da yüksek sesle konuşarak. ''Çekirdek yemek kesinlikle yasaktır'' olmalıydı doğrusu. Kesinlikle başta olup da çekirdekten önce gelince hani, ''Kesinlikle çekirdek yemek yasaktır ama çok isterseniz leblebi, fıstık falan yiyebilirsiniz gibi bir anlam çıkıyor sanki.

Mırıldandıklarımı duyan yanımdaki arkadaşım ilginç bir noktaya temas ederek soruyor, ''Kesinlikle yasak'' nasıl oluyor?

Önce, aslında doğrusunu söylemek gerekirse ne demeye çalıştığını anlamıyorum ama, bir kaç saniye sonra hakikaten de doğru söylüyor diyorum, yine kendi kendime tabi...

'Yasak' ile 'Kesinlikle Yasak' arasında nasıl bir fark var?

Yasak olunca sanki daha  idare edilebilir yasaklar da , 'Kesin yasak' olduğundaysa katiyetle uyulması gereken bir zorunluluk olsa gerek diyorum.

''Abi bir iki dakika işim var, şu arabayı buraya parkedebilir miyim?'' 

''Olmaz kardeşim, yasak''.

Bu sanki karşındakinin gözünün çapağı yendiği takdirde göz yumulabilitesi olan bir yasak gibi.

Bir de kesinlikle yasak olarak şöylesi var,

'' Birader, bi idare ediver, arkadaşa bakıp geleceğim, sonra hemen alıyorum arabayı'' 

''Olmaz birader, telsizden anons geçtiler, birazdan sayın Başbakan geliyormuş, yolu açmamız lazım, mümkün değil sana izin veremem, kesinlikle yasak...''

Kural koyucular daha kuralları koyarlarken, cezayı da hesaplarlar. Bu kurallara uymayanları korkutmak yerine, kurala uyulmamasının ödenecek bedeline işaret eder. Otopark on lira ise, hatalı park cezası da misal yüz lira olsun, o zaman insanın kumar oynayası gelip, şansını denemeye kalkabilir, ''Aman beş dakikaya geliyorum, o zamana kadar polis de geçmez herhalde...'' diye.

Cezalı bir maç ve cezalı takım Küçükköyspor'un  yöneticileri, bir o tribün bir bu tribün gezip maç boyunca hakemi etki altına almaya çalışırlarken, rakip oyunculara, teknik direktörüne de bağırıp duruyorlar.

Muhtemelen, kendilerine ceza veren Federasyon'un bu yaptıklarına göz yumacağına olan inançlarından ve sahada da yeterince güvenlik gücünün,  bu durumu raporuna yazacak bir yetkilinin olmamasından cesaret edip bunu yapıyorlar.

''Hem bu durum rapora yazılsa bile, herkesle arasını iyi tutmaya çalışan Federasyon yetkilileri de bu raporu gözardı edeceklerdir muhtemelen'', diye düşünüyor olmalılar, hani herhalde polis geçmez diye düşünüp, yasaları çiğneyenlerin, kader dedikleri kumar benzeri bir hayat felsefesi.

Tribünlerde olan bitenler bir yerde, 'Yasak' ama 'Kesinlikle Yasak' da değil durumu.

Hak dağıtmakla mükellef hakem de 'ne şiş yansın ne de kebap' modunda iki takımın beraberliğinin mutlu yarınların simgesi olacağı varsayımı ile olsa gerek, hak emen bir varlığa dönüşüp maçı idare etmeye çalışırken, boyuna haklıdan alıp haksızın kefesine koyuyor, kendi aklınca teraziyi dengeleyebilmek adına.

Küçükköyspor lehine bir penaltı veriliyor, Mesut kalesinde devleşip gole fırsat vermiyor. Kaçan penaltının ardından, ''İlahi adalet'' diyoruz kendi aramızda.

Ne var ki bu kez de Alemdağspor savunmasının belkemiği Gökhan, iki sarı kart ile saha dışına yollanıyor, ardından Alemdağspor Teknik Direktörü Oktay Akgül de duruma isyan edip en sonunda itirazını yüksek sesle ortaya koyduğundan o da biz 'izleyiciler' arasında ama, seyircisiz maçın Küçükköyspor adına maçı sadece kendilerine ayrılan yerden 'olaysız' bir şekilde izlemesi gereken Başkan Vekili Bülent Karakuş ise nedense ikinci yarıda Alemdağspor kalesinin arkasında aklına esene, esip gürlüyor ve Alemdağspor kalecisi Mesut'u açıkça taciz ediyorken herkes bu olanlara gözünü kapayıp, idare ediyor.

Maçı yedek kulübesinden izleyen daha henüz, 15-16 yaşında gençler de var, oyun sahasının kenarında. Federasyonun koyduğu bir zorunluluk, her takım genç takımından en az üç oyuncusunu A takımına taşımak zorunda.

''Ali topu tut, tut Ali tut'', ''Ali koş, koş Ali koş'' diye futbolun Abece'sini öğrettiğimiz gençler, ne yazık ki de kırmızı ışıkta geçene ceza verilmediğini gördükleri bir ortamda büyümek zorunda kalıyorlar. Bir tarafta tribünlerde oradan oraya bağırıp çağırıp koşan yöneticiler, diğer tarafta maçı izlemeye çalışan kendi yöneticileri ve işin daha da kötüsü, 'Yasak'ları çiğneyenlere hoşgörü ile yaklaşan yetkililerin yanısıra, bilinçli-bilinçsiz bariz hataları ile işi çığırından çıkartan hakem Kadir Sevim.

Gençlere bu ortaya konulanın doğru olmadığını söylediğiniz zaman gözleriyle size, hiç de inandırıcı olamadığınızı ve sesi yüksek çıkanın adaletln terazisini kendi lehine ağır bastırdığını 'gördüklerini' anlatıyorlar sanki.

Kırmızı ışıkta geçene ceza yazılmaz ve siz trafik lambasının altında beklerken kuralları çiğneyen adamın yol aldığını gören gence nasıl doğruyu eğriyi anlatabilirsiniz?

Akşam eve gelince TV'yi açıp da, Galatasaray - Fenerbahçe Süper Lig maçında, Fenerbahçeli futbolcunun saha çizgilerinin bir karış dışından çevirip ortaladığı topla Fenerbahçe'nin gol attığını görünce ise bu kez, ''Beterin de beteri varmış'' diyorum.

Sanırım hakemlere de okuma kağıtlarına yazarak işi ilkokullardaki gibi başından öğretmek gerekecek,

'' Hak yeme emi, hakem emmi...''

Statlardaki ''Çekirdek yemek kesinlikle yasaktır'' tabelalarının yanıyana da yer açarak işe başlayabiliriz.

''KESİNLİKLE EMEK YEMEK YASAKTIR''

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..