Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '12

 
Kategori
Hukuk
 

Hakan Şükür ile Orhan Düzgün ek iş yapamayacak mı?

Hakan Şükür ile Orhan Düzgün ek iş yapamayacak mı?
 

CHP Milletvekili Orhan DÜZGÜN ile AKP Milletvekili Hakan ŞÜKÜR


Basından öğrendiğime göre ‘Ücretsiz doktorluk yapmasına, TBMM tarafından izin verilmeyen CHP Tokat Milletvekili Genel Cerrahi uzmanı Orhan Düzgün, televizyon programında spor yorumculuğu yapan AK Parti Milletvekili Hakan Şükür için imza kampanyası başlatacağını’ söylemiş. Bilindiği gibi geçen ay başında TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten ücret talep etmeden genel cerrahi uzmanı olarak çalışmak isteyen CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’e izin çıkmamıştı. Bu olay üzerine tepki vermeye başlayan Sayın Düzgün bu işin peşini bırakmayacak gibi görülüyor.

Her yurttaşımız gibi onlar da daha çok kazanmak için ya kanuni yolları deniyorlar ya da kanunların boşluklarından yararlanıyorlar anlaşılan. Gelişmelere göre bu konuda dokunulmazlık sahibi milletvekilleri arasında da bir ayrımcılık olduğu ortaya çıktı. Uluslararası üne sahip olan Hakan Şükür bakalım sadece milletvekilli olarak mı kalacak yoksa ek iş de yapan bir  milletvekili olmak mı ‘yola devam’ diyecek, göreceğiz.

Oysa Türkiye’deki çalışma hayatında birbirini tetikleyen o kadar çok sorun var ki şaşırmamak elde değil. Şimdi bu sorunları toplumsal ve hukuki boyutları ile irdelemek istiyorum.

TBMM Başkanlık oluru bu sorunu çözebilir mi?

Anladığım kadarı ile kimi meslekler için izin verilse bile kimi meslekler için izin verilmesi mümkün değil. Bu da ‘kanun önünde eşitlik’ ilkesi bakımından dokunulmazlık sıfatının yeniden yorumlanmasını gerektiriyor sanırım. Sanırım yakında ya eskiden neler olduğunu ya da şu an kimlerin ne işler ile uğraştığını ortaya koyan bir liste yayınlanacaktır. Eğer sorun sadece iki milletvekilinden birinin ek iş olarak çalışıyor diğerinin ise çalışamıyor durumda olması ise çözüm kolay. TBMM Genel Sekreterliği hafta sonları şartını ve belki ilgili İş Sözleşmesi şartını da getirerek bir başkanlık oluru alarak her iki vekil için bir çalışma izni çıkartabilir. Böyle bile olsa hukuk açısından pek çok başka sorunların da ortaya çıkacağı hiç de beklenmedik bir olay değildir.

Her şeye rağmen yasa hazırlamak ve komisyon çalışmalarında bulunmak görevinde bulunması gereken bir milletvekili; diyelim ki kitap ya da makale yazmak ve bir canlı yayına katılmak dışında mesleği ile ilgili olarak belrili bir ücret karşılığı iş görebilir mi? TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in açıklamasına göre Sayın Şükür bu konuda ‘yasal boşluktan faydalanıyor.’ Aşağıda bu konuyu da irdelemek istiyorum. Böyle bir iş için ödenmesi düşünülen ya da ödenen ücretin şeffaf olarak ne olduğunun kamuoyunca bilinmesi de gerekmez mi? Oysa gazetelerden öğrendiğimize göre Sayın Şükür bu konuda da açık bir bilgi vermiyor.

Sorunun başka boyutları da var

Kimi seçilmişlerin çok kazanmak için içine girdikleri ek para kazanma tutkuları halkımızın kimi adil olmayan ya da dengesiz durumlar için ‘ellere var bize yok mu?’ dediği gibi bir homurdanmaya da yol açıyor bence. Bu durumda çalışmaları kanun zoru ile engellenmiş olan ve çok zor da olsa ek bir iş peşindeki emekliler için oldukça ilginç bir tartışma konusu olsa gerek. Çoğu sağlıklı ve mesleki birikimleri de var olan emekliler de ‘onlara gülen yasalar, bizi neden öteliyor’ demeyecek mi?

Bu toplumda herkes daha çokkazanmak istiyor. Kazanmak için her yola baş vurmak dün olduğundan daha çok  mübah görülüyor bugün. Ne kadar kendimizi tutmaya çalışsak da tüketim eğilimlerimiz sürekli olarak kamçılanıyor. Bence bir tek Hakan Şükür ile Orhan Düzgün gözümüze batmasın bence. Ülkemizde kim bilir TBMM’de daha neler neler vardır ya da var idi bir zamanlar. Bu ülkede bazı kişilerin işleri kılıfına uydurarak ne tür işler görerek ne kadar kazandığını kim bilebilir? Bu konuları da kapsayacak olan Temiz Eller ya da Nereden Buldun yasası olmadığı için ne yazık ki 'hukuk devleti' olmak çabasındaki Devlete olan güvenimiz günden güne sarsılmaktadır. Devlet sadece 'mülkün' değil adaletin de temeli değil midir?

Bu konuda pek çoğu hariç hangi kurum personeli sütten çıkmış ak kaşıktır? Ne yazık ki bu tür işlerin içinde olanların arkasında oldu bitti hep bir ya da bir kaç siyasetçinin olduğu da söylenirdi 1980’lerden beri. Bilindiği gibi o yıllar ‘işini bilen memur’ ile ‘köşe dönen’ on binler belki de milyonlar için birer cennetti. Kimi eski bir milletvekilinin ya da eski bir bakanın adamı olarak nice reklam tanıtım, doktorluk, danışmanlık ya da mühendislik yapar bu ülkede. Bence böyle geliyor ise de artık böyle gitmemeli. Yoksa AB Hukuku kim bilir neler neler söyler. Belki bu açmazları tek tek yazmak için bir kaç Teknik Takip ekibi görev başındadır yıllardan beri.

Biliniyor ki işçiler, işsizler, ev hanımları, öğrenciler, memurlar, gaziler, köylüler ile şehit dul ve yetimlerini kapsayan emekçiler ile maaşları en az yarı yarıya düşmüş olan emeklileri görmeyen bir ekonomik politika içindeyiz. Bu yönü ile bakıldığında ek iş yapan nice memur ve işçi olduğu gibi pek çok emeklinin de ucuz emek olarak piyasadaki yerlerini almış olduklarını görürüz. Bu konudaki Kayıt Dışı durum ile emekçilerin üstünden sağlanan haksız kazancın soruşturulması ise ancak ‘adil paylaşım’ için uğraşan gerçek bir ‘hukuk devleti’ çatısı altında mümkün olabilir.

Türkiye’de eğitim de hukuk da dibe vurmaya başlamıştır

Her bakımdan en alt düzeye indirilerek bütün emekçiler için getirilen yasal sınırlamalar  yanında iş dünyasındaki kimi kuralları biliniyor. Kısaca sıralayacak olursak:  Asgari ücret ya da daha aşağısına çalışmak, sigortalı olmak ya da olmamak, emeki olmak ya da olmamak, askerliğini yapmış olmak ya da olmamak, kalifiye olmak ya da olmamak, emekli olmak ya da olmamak, çalışma saatlerinin sekiz saat olması ya da daha yukarılara çekilmesi, iki yıllık ya da dört yıllık bir yüksek okul bitirmiş olmak, KPSS’den (85)’in üstünde bir puan almış olmak ya da alamamış olmak, engelli olmak ya da olmamak, mesleki bir belgeye sahip olmak ya da olmamak yanında o işe uygun olup olmamak bakımından yüzlerce ölçüt (kıstas) içinde yaşıyoruz.

Bu kadar dalı budaklı sorunun içinde ne çağdaş bir eğitim verilebildiği ne eşitlikçi bir hukuk içinde bulunulduğu ne de adil bir paylaşım için şartların uygun olduğu söylenebilir. Oysa herkes kendi durumuna, kendi yeteneğine bakmadan en yüksek ücreti almaya talip! Bu konuda özellikle siyasetçiler ile yakınlarının başı çekmekte olmaları ise başlı başına bir yaradır toplumda. Acı da olsa şunu yazmak zorundayım: Ülkemizde eğitim de hukuk da dibe vurmaya başlamıştır. Gelelim sorunların diğer yönlerine.

Türkiye’de adil olmayan bir paylaşım düzeni var

Ne yazık ki eğitim düzeni de onu desteklemesi gereken diğer oluşumlar da kişileri ne yeni bir mesleğe yöneltebiliyor ne de adil bir ücret düzeni kurulabiliyor. Çalışmalardaki sözleşme sorunu yanında ödemelerdeki kayıt dışı durumlar ya da al gülüm ver gülüm olayları iş ahlâkının içler acısı durumunu gözler önüne seriyor. Bana göre Milletvekili Hakan Şükür ile Milletvekili Orhan Düzgün yaşanılan iş dünyası karmaşasına ışık tutan bir olaydır. Yaşanılan pek çok olay gibi iki milletvekilinin ek iş yapmak konusunda karşı karşıya gelişi de belirli bir kaç kesim için ülke çapında ADİL OLMAYAN PAYLAŞIM DÜZENİ’nin varlığını bir kez daha gün yüzüne çıkartmış bulunuyor.  Yıllardan beri görülmüştür ki tek yanlı sömürülen Hazine Ekonomisi ne yazık ki siyasiler için tek dayanaktır.

Dokunulmazlık ile sağlanan bu paylaşım düzenin ne olduğu 2012 Bütçesi ile öngörülerek yasalaştırılan milletvekilleri maaşlarındaki artışlardır. Bu artışlar ile şu an milletvekili dokunulmazlığı bulunmayan eski millet vekillerini de kapsamakta oluşu siyasetin boyutlarını açıklayan bir başka olaydır. Kaldı ki seki milletvekillerinin sanırımçoğunu ilk meslkelerinden dolayı mükresep hakları olarak aldıkları birer emeklilik maaşları daha vardır.

Bu olay ile birlikte 2000’den beri maaşlarının intibak işlemlerinin yapılmasını bekleyen milyonlar ile maaşlarına yıllık artış bekleyen milyonlar neyin nasıl döndüğünü bir kez daha gördü. Herkesin Hazine’den daha çok para almak için yarışa girdiği bu düzende Milletvekili Hakan Şükür’ün futbol yorumculuğu, Milletvekili Orhan Düzgün’ün ise cerrahlık yolu ile ek iş sahibi olmaları kendi partilerine yönelik siyasi bir gösteriş mi geçimleri için birer seçenek mi yoksa iş dünyasınca talep edilen bir ihtiyaç mıdır? Bunun çözümü de kendilerinin bağlı bulunduğu TBMM olsa gerek.

Siyasi ahlâk mı yoksa eşitlik mi üstündür?

Bana göre Hakan Şükür'ün yorumculuk yapması olayı ise ‘siyasi etik’ bakımından da sorgulanması gereken bir açmazdır. Bu konuda TBMM Başkanı Cemil Çiçek geçen ay Hakan Şükür’ün TRT’de başlayan ve devam edeceği öğrenilen yorumculuğu için: Sayın Şükür bana ne geldi, ne konuştu. Sözlü ya da yazılı başvuru da yapmadı. Bana danışmadı. Dolayısıyla benim de kendisine bir tavsiyem olmadı. Ben şahsen Hakan Şükür'ün yaptığını etik bulmuyorum.  Ancak burada bir yasal boşluk var. Bu boşluktan faydalanıyor. Kamu kurumlarında çalışmaya ilişkin net bir düzenleme var ama özel sektörle ilgili mevzuatta hüküm bulunmuyor. Bana danışmış olsaydı ben kendisine fikrimi söylerdim; etik, ahlaki değil derdim. Ama danışmadı. Bizim parlamentomuzda başka pek çok ülke parlamentosunda olduğu gibi bir Etik Kurulu yok. Eğer böyle bir kurulumuz olsaydı, Şükür'ün çalışması sözkonusu olamazdı’ değerlendirmesinde bulunmuştu. (Gazeteler 23.02.2012).  

Sayın Çiçek’in bu açıklaması üzerine AKP Milletvekili Hakan Şükür ise basına ‘Kulağımla duymadan inanmam.  Yasa dışı bir şey yapmıyorum. Meclis Genel Sekreterliği'e sözlü olarak sordum. Bana hiçbir sorun olmadığı söylendi’ açıklaması ile kendisini savunmuştu. Ayrıca ‘Ben futbolda belli bir yere gelmiş bir kişiyim. Bu teklif gelince gençlere, futbola destek olsun diye kabul ettim. (11) bin lirayı beğenmedi diyenler popülist yorumlar bulunuyor. Ben hafta sonları  yorum yapıyorum televizyonda. Onun dışında hem Meclis çalışmalarına hem komisyon çalışmalarına hem de partinin toplantılarına, ayrıca sosyal sorumluluk projelerine katılıyorum’ açıklamasında bulunan Hakan Şükür yorumlama hizmeti karşılığında kaç TL aldığına da bir açıklık getirmemişti. (Gazeteler 23.02.2012).

Sadece milletvekilli olarak kalmak mı yoksa ek iş de yaparak  milletvekili olmak mı gerek?

Bu çekişmede de görüldüğü gibi CHP Tokat Milletvekili Genel Cerrahi uzmanı Orhan Düzgün’ün olayı  ‘Amacımız Hakan Şükür’ün çalışıp çalışmama meselesi değil. Milletvekili onurunun korunması. Siz hem milleti temsil edeceksiniz, ‘Milli idarenin üstünde hiçbir şey yok’ diyeceksiniz. Sonra gidip 3-5 kuruş para için birileriyle çalışacaksınız. Hakan Şükür şu an bizim gözümüzde bilmem ne televizyonunun bir çalışanıdır. Millete şikayet edeceğiz. İmza kampanyası başlatacağım. ‘Ya vekillik ya para’ diyerek özetlemiş olması kendisinin çalışmak istemesinin engellenmiş olasından öte anlamlar taşımaktadır. Bunun adı da siyasipolemiktir. Bakalım bu çekişmeyi kim kazanacak.

TBMM'de kurulabilecek olan Etik Kurul ile Ombudsmanlık bu tür sorunları çözebilir mi?

Bu üç açıklama ülkemizde yaşanılan gerçekleri bir de bu yönleri ile gözler  önüne sermiş bulunuyor.  Bu durum yeni bir düzenlenmeye muhtaçtır. Geçen ay yoğunlaşan tartışmalardan dolayı geri çekilmiş bulunan TBMM İç Tüzüğü sanırım bu sorunu da çözecektir. Çünkü Anayasal bir hak olan ‘kanun önünde eşitlik’ yanında geniş toplumun geçim sıkıntısı yanında milyonlarca işsizin bulunduğu ülkemizde yüksek maaş alınan bir makamdan iki milletvekilinin karşı karşıya gelmesi oldukça düşündürücü bir durum olsa gerek.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in 'Bizim parlamentomuzda ... bir Etik Kurulu yok' sözleri kapsamında, sanırım ihtiyaç doğanmakta olduğundan 'bir Etik Kurul' için şimdilik taslak durumunda olan yeni İç Tüzük'te gerekli değişiklikler düşünülüyor olabiliir. Tasarlanan bu Etik Kurul da Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanlığı'ndan farklı olarak RTÜK gibi oluşturulabileceği için siyasi çekişmelerin ardı arkası kesilmeyecektir bence. Çünkü yine oy çokluğuna göre teşkil olunacak bu kurulda da sorunlar ne genel ahlâk kuralları ne liyakat ne de hukuki uygunlu açısından çözülmeye çalışılacaktır.

Sorunların en çok oy alan partinin isteğine göre çözüme kavuşturulmasının 'etik' olup olmadığının sorgulanması ise yine kamuoyunun ileri geri tartışmasına yol açacaktır. 1992'den bu yana AB hukuku içerisinde yer alan Ombudsmanlık (kamu denetçiliği) kurumunun bu süreçte bizde de gündeme gelmesi, sanırım kimi keyfi durumları ya da 'adına 'yasal boşluk' denilen kişisel çıkarlara yol açan durumları da önleyebilecektir.

Telif Haklarından İş Sözleşmelerine kadar açmazlarımız vardır

Çalışma hayatındaki kaliteyi de artırmak için elbette her kişinin çok önemli katkısı olabilir. Yıllarca Telif Hakkı uyglamaları yanında değişik bilim ve sanat alanlarındaki çalışmalara katılmış bir yapımcı yönetmen olarak karşılaşılan sorunların çözümü için yeniden kolların sıvanması gerekmektedir. Bu konuda yürülükte bulunan yasalar ile uzantıları kimi yönetmelikler ne yazık ki uygulamada pek çok açmazlara yol açmaktadır. Düzinelerce kuralların varlığı ile uygulayıcıların keyfi tutumları ile taraflı karar vermeleri gerçekleştirlimesi gereken işlerin (projelerin) aksamasına yol açmaktadır.

Bu durum eğitim, kültür ve sanat hayatımızda olduğu kadar yayıncılık ve sinema alanlarında da ne kadar cılız kalındığının bir göstergesi olsa gerek. Bu çerçevede hizmetler için ortaya konulan bütçelerin şeffaf olmaması yanında ödemelerin elden yapılması gibi kimi gizlilikler işlerin kalitesini de ilişkilerin sağlıklı gelişmesini de engellemektedir. Bu kapsamda şirketler arası paslaşmalar ve KDV'si ödenen (!) kimi faturalar ile yoğun bir vurgun ortamı doğmaktadır.

Bana göre İş Sözleşmeleri ile ilgili Telif Hakları ve banka ödemeleri de kamuoyuna açıklanmak şartı ile hangi makamda olur ise olsun, emekli de olsa her kişi, eğer var ise asli işini aksatmadan mesleğine göre iş görebilmelidir. Böylece TBMM Başkanı Cemil Çikek'in de bir engel olarak gördüğü 'yasal boşluk' sorunu yanında benim düşünceme göre kanun önünde eşitiliği sağlayabilme sorunu çözülmüş olur.

Yoksa şu an içinde bulunulan uygulamada yer alan ayrımcılıklar da iktidar gücünün ya da TBMM'nin muktedirliği açısından hukukçular ile toplum bilimciler açısından irdelenmesi gereken bir örnek olaydır. Bu konuda siyasileri geçelim de yok mu bu işe el atabilecek anlı şanlı üniversite hocaları?

Bana göre her iki milletvekilinin mesleklerine bağlı olarak ek bir işte çalışmak istemeleri hiç de şık bir durum değil. Olayın siyasi çekişme olarak nasıl dallanıp budaklanacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz. Gelişmeler umarım hayırlara vesile olur.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..