Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '16

 
Kategori
Blog
 

Hakemle oynama çocuğum

Hakemle oynama çocuğum
 

Facebook'un en yararlı yönü geçmişle aramızda bir köprü oluşudur bence. Eski sevgilileri, senelerdir görüşmediğimiz mahalle arkadaşlarını bulabilme imkânı vardır. Komşu kızı "Saniye'yi" bulursun, onun sayesinde "İsmail'e", "Tombik Kemal'e" ve "Gülseren'e" ulaşırsın.


"Tombik Kemal" rahmetli olmuştur, "İsmail" yuvarlanıp gidiyordur işte. Çocuğu olmamıştır "Gülseren'in" ama mutludur.

Valla bana sorarsanız "Facebook" dedikleri bence budur!

"Kayıp Dostlar Bürosu" desem, yeridir!


***

İşte böyle ben, yine maziyi araştırırken çok tanıdık bir isme rast geldim Facebook'ta.

Değerli editörümüz Başak Hanım'ın sayfasındaydım.

Ne mi yaptım?

Şaaaak diye, "Arkadaşı ekle" butonuna bastım!

Siz deyin düşüncesizlik, ben diyeyim bir anlık gaflet ve şaşkınlık! Milliyet Blog Sitesi'ni ve sistemini az çok tanıyan, yeri geldiğinde bununla övünen kıdemli bir üye olarak bu hatayı yapmamalıydım ben. Üye olmadan önce MB'yi 3 ay incelemiştim ama değerli editörümüzün Face' teki sayfasını incelemeden şaaak diye "Arkadaşı ekle" butonuna basıvermiştim işte.

Başak Hanım'ın face'teki "arkadaş" listesi oldukça kısıtlıydı ve Milliyet Blog'tan tek bir arkadaşı yoktu. En azından ben göremedim. Herkes (Her MB üyesi) iyi niyetli olsa da bu hatayı yapabilirdi ama ben yapmamalıydım. MB'deki kıdemime, tecrübeme gölge düşürdüm.

Baltayı taşa vurmuştum sizin anlayacağınız ama çabuk uyandım. Bir insanı "hayır" veya "evet" demeye zorlamak yapılacak bir iş değildi. Sayfasını biraz incelesem yapmazdım ben bu hatayı. İnanın bana hiç yakışmadı. İnsanın kendini "ayrıcalıklı" hissetmesi başlı başına bir rezalet! Hissetmese de böyle bir "görüntü" vermesi bile bağışlanır gibi değil. Mahçubum, üzgünüm o kadar işte.

Ama Allah için, çabuk fark ettim.

Tek yapabildiğim onu zor duruma düşürdüğüm için özür dilemek oldu.

Özrümün kabulü ise tek tesellim oldu!

E peki; Başak Hanım MB üyelerini arkadaş listesine kabul etseydi, neler olurdu?

Bu soruyu da siz yanıtlayıverin efendim. "Hani yani empati empati!" Üye sayısı da 10 bini geçti!

7/24... Milliyet Blog! Üstüne üstlük Facebook üzerinden Milliyet Blog! Çekilir nane değil be! Allah düşmanımın bile başına vermesin! Öf be! Çin işkencesi gibi  dostlar! Ben ki didişmeyi severim ama bir yere kadar. Editör olsam üç gün bile dayanamam valla, Ne ülen öyle ""vır vır da vır vır"! Şikâyet, şikâyet, şikâyet! Asfalyam atar ve pis dalarım üyelere, yeminle. Düşünmesi bile tüyler ürpertici! Katil olurum, "Wandet" diye beni ararlar, başıma ödül koyarlar! Şimdi bile, bulsalar bir kaşık suda boğacaklar!

Hakemin gözüne gözlük! Tamam anladık gözlük!

Al o düdüğü de bir de sen öttür bakalım "dürrük"! (Dürrük ne yaaaa? Ne diyon len sen?)

Öttürebiliyorsan tabi! (Bakın nasıl sinirlendim şimdi.)

Şaka bir yana efendim şaka bir yana... (Nah şaka, nesi şaka? Kıvırma Culduz, hasbi ol!.)

Yani, toparlarsak efendim. ( Şimdi oldu işte.)

***

Malumunuz, "editöre laf sokuşturmak" artan bir hızla devam ediyor. Bu durum da genellikle benim yüzümden oluyor ve farkındayım elbette. Görünürde bana yükleniliyor ama hedef editörler, yani Başak Hanım. İnce ve kıvrak bir diplomasi yürürlükte ama oldukça minder dışı, sinsice!

Bu saptamama itirazı olan parmak kaldırabilir tabii!  (Yeni şehirli (sade vatandaş)kardaşınız alayınıza "avam" dedi geçenlerde, "Şehir Kulübüne" üye olmadığınız için, Yaleppi şükür dediniz ve kendisini şakşakladınız. Ama müstehak size!)

Ara Not: Ne kadar da üzülüyorum sizler adına bir bilseniz!

Sitedeki "Dostlar Grubu" üyeleri, bu konuda oldukça başarılı! (Ne kadar övünseler azdır.)

Ben istediğim kadar yırtınayım, "Hakemle oynama daaa,  az buçuk harbi ol" diye feryat edeyim., Nafile!

Memur kafası, basmıyor işte! (Lütfen üzerinize alınmayın.) Alışmış "Allah ömürler versin efendim" söyleminin gölgesizliğine. Virane!

Ve zavallı, biçare!

Maydanoz gelmiş kereviz gidiyorlar! Bin yılda bir "haykırmak" pervasızca... Onlardan beklenemez!

Bin yılda bir insan olmak...

Akıllarının ucundan bile geçmez!

Ülen bin yılda bir "iki kere iki dört eder de" be! "Kral çıplak" de be! De ki dişimi kırayım, de ki dokuz tombalak atayım ama nerdeee?

Culduz'un Allah bin türlü belasını vere! İki yakası bir araya gelmeye!

Hep yandan, hep kıyı kenardan! Sinsice!

Bir "yaptırım" bekliyorlar, editörlerden. Mümkünse CEZAYİ!

Yürekleri soğusun yeter ki!

Ülen bu ne biçim vicdansızlık, bilmem ki!

Papatyayı ezmek, bülbülü öldürmek ve piyanoya çivi çakmaktır bu be! Var mı ötesi?

Ben diyeyim "kifayetsizlik", siz deyin "aciziyet"!

Avukatlığa soyunacak değilim!

Bir ""sükut" varsa açıklamasını yapmak bana düşmez, anlayan anlar!

Rahmetli babam "Hakemle oynama çocuğum" derdi, ben yuvarlak meşin peşinde koşarken ve eklerdi, "Yeteneksiz futbolcular hakemle oynar," diye... Ve ben onca yıl futbol oynadım, tek bir kart görmeden.

Maç bitince ister yen, ister yenil, rakibin elini sıkabilmek çok önemli ve hatta hakemin elini.

Ağzım laf yapar ama "Yazıda olan yazıda kalır," felsefesini bir türlü anlatamadım ben bazı üyelere. Bu da benim kifayetsizliğim olsa gerek!

Beni anlıyorsunuz, değil mi?

Not: Yazı başlığı değerli üye Celal Çelik'in (Murakami) "Hayatla oynama çocuğum" başlıklı o nefis deneme yazısından tırtıklanmıştır. "Deneme" nasıl yazılır, söz konusu yazıyı okumakta sayısız yararlar vardır. Bir zahmet efendim:;

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..