Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Spor
 

Hakemlik de teknik adamlık da yürek ister!

Hakemlik de teknik adamlık da yürek ister!
 

Maç tersten oynansaydı bu maçı nasıl yorumlardık?

Beşiktaş, deplasmanda olmasına rağmen maça iyi başlayıp, Fenerbahçe’yi yarı sahasına hapsederek orta sahada etkili oyunu ile rakibine karşı sayısal olmasa da taktiksel olarak üstünlük sağladı. Ancak, ilk otuz dakika sonrasında Fenerbahçe maça dengelemekle kalmayarak rakibinin üzerine etkili bir şekilde gitmeye başladı. İkinci yarı ise sahada sadece Fenerbahçe vardı; peş epeşe kaçırılan ve taraftara saç baş yolduran gol pozisyonlarından sonra kaptan Alex sahne alarak 89. dakikada bütün stadyumu bayram yerine çeviren o mükemmel golü attı.

Gol Beşiktaş’ın 30. hafta sonunda ligden ayrıldığının ilanıydı.

Maç sonundaki yorumların önemli bölümünde Fenerbahçe’nin ikinci yarıdaki oyunu alkışlanır, şampiyonluğa ne kadar yakışan bir futbol oynadığı üzerine olurdu.

Kuşkusuz bu maç tam tersi şeklinde oynandı ve maçın son bölümlerinde topla daha fazla oynadığı için daha etkiliymiş gibi gözüken Beşiktaş’ın maçı kaçırdığı daha kuvvetlice hissediliyor. Oysa bu oyunun içinde dahi tek bir pozisyon bile yok!

Geçen hafta Diyarbakırspor’un küme düşmeyi hakeden bir sezon geçirdiğini söylediğimde bazı okuyuculardan tepki almıştım. Aynı şeyi bu maç sonunda Beşiktaş için yazacağım.

Beşiktaş bu sezon asla şampiyon olmayı hak eden bir takım olamadı.

Sn. Mustafa Denizli’yi dinlerken büyük bir şaşkınlık ve Beşiktaş adına üzüntü yaşadığımı burada söylemek istiyorum. Hocamın hakemler için söylediklerine gönülden katılıyorum; geçen hafta da bu maçta da hakemler oyunun önüne geçtiler. Hakemler sezon başından bu yana kötüler ve yıllardır bizler hakemleri yanlış tarafından tartıştığımız ve kararlarında hep kasıt aradığımız için bugün hakem hatasını konuşmak yanlış görülüyor. Oysa neyin içinde olursak olalım onu özgürce tartıştığımızda ve bunu doğru tarafından yaptığımızda gelişim için katkı sağlarız. Sn. Mustafa Hocam geçen sene de kendi lehlerine yapılan ve Beşiktaş’a önemli avantaj sağlayan hakem hatalarını, sezon sonunda dahi konuşabilmiş olsaydı, bugün herkes onu dinlerdi. Ama kaybedilen maç sonunda üstelik çok kötü bir kadro seçimiyle sahaya çıkan, kötü futbol oynayan bir takımın teknik direktörüyseniz bu cümleleri sarf ettiğinizde çok fazla dinlenmezsiniz.

Beşiktaş sadece bu maçta değil, sezon başından beri teknik anlamda kötüydü. Bunun tek sorumlusu da kuşkusuz Yıldırım Demirören değil, Mustafa Denizli’ydi. Sezon boyunca Bursaspor ve Eskişehirspor maçları dışında futbol oynayan bir takım hiç görmedik. Sadece iyi defans yapan bir takım olarak izledik Beşiktaş’ı.

Sn. Denizli’nin maç sonunda “Fenerbahçe’nin gol yedikten sonra düştüğü zafiyeti biliyorduk, taktiğimizi de ona göre yapmıştık” şeklindeki açıklamaları da sevgili hocamızın sezon boyu yaptığı şeyin itirafı niteliğindeydi. Üstelik aynı yorumu Ferrari de yapınca bunun bütün takıma sinmiş bir yanlışlık olduğunu fark ettik.

Mustafa Denizli’nin milli takımın başındayken aldığı Hollanda ve Almanya galibiyetleriyle, Fenerbahçe’nin başındayken “0” çektiği Şampiyonlar Ligi ön eleme maçındaki Rangers maçındaki taktikleri de zaten farklı değildi.

Fenerbahçe’ye futbol oynamayı unutturan teknik anlayışının bu sezon Beşiktaş’ta ortaya nasıl çıktığını hep beraber izledik. Geçen seneyi iki kupa ile kapatan ve bunu büyük ayrıcalık olarak ilan eden bir Beşiktaş nasıl olur da çıktığı bütün maçları rakibin oyun düzenine göre kurar? Bunu anlamak mümkün değil.

Kuşkusuz maç öncesinde de Beşiktaş’ın bu zafiyeti üzerine “acaba bir fark olur mu?” diye de sormuştuk.

Fenerbahçe’nin Güiza gibi değil de Baros tarzında bir santraforu olmuş olsaydı; Mustafa Denizli hakemleri değil ortaya çıkan tarihi farkı anlatmak için futbolda böyle şeylerin olduğunu ikna etmeye çalışırdı, futbol kamuoyuna.

“Hakemlik yürek ister” ama biz bu sezon teknik adamlığın da yürekli olmaktan geçtiğini gördük.

Bütün bunları Fenerbahçe’nin iyi futbol oynadığı için yazmıyorum. Ancak Fenerbahçe ile Beşiktaş’ı birbirinden ayıran çok önemli bir fark var; kendi oyunlarını oynama anlayışı.

Fenerbahçe çok etkili ve arzulu oyuna başladı ve bunun karşılığını da gol olarak buldu. Dahasını da atardı. Ancak son vuruş bölgesindeki “beceriksizlikler” ilk yarı işin bitmesine engel oldu.

Daum ikinci yarının hemen başında Güiza’yı çıkarıp Semih’i sahaya sürme yürekliliği göstermiş olsa ve Fenerbahçe’nin sahada on kişi futbol oynamasını izlemese kuşkusuz Beşiktaş bu kadar baskılı şekilde Fenerbahçe kalesine gelemezdi. Semih’in oyuna girdikten sonra Beşiktaş’ın bütün futbol zihniyetini nasıl çökerttiğini hep birlikte izledik.

Hüseyin Göçek ile ilgili düşüncelerimi sezon boyu bir iki maç sonrasında yazmıştım.

Sn. Göçek'in herşeyden çok kolay etkilenen bir yapısı var. Taraftar baskısından etkileniyor, verdiği kararların baskısı altında kalıyor, vermediği kararlarıyla verdiklerini dengelemeye çalışıyor. Bazen bir takım bazen de diğerinin aleyhine dönüşler yapıyor. Kuşkusuz maçın kaderini etkileyen kararlar veriyor.

Çıkardığı sarı kartlara bakarsanız sadece forma çekmeden olduğunu görürsünüz. Oysa direkt olarak futbolculara gelen tekmelerin hepsini sadece izlemek ve uyarmakla geçiştirdi. Vermesi gereken penaltıyı vermedi, onun etkisinde kurtulamadığı dakikalarda olmadık bir penaltı kararı verdi; resmen penaltıyı yarattı. Toraman ve Vederson kırmızı kartları da iflas niteliği taşıyordu. Ortamı yatıştırmak için orta sahaya gelen Rüştü’ye çıkardığı sarı kart ise “bakın kitapta yazanı nasıl iyi uyguluyorum” göstergesiydi.

Beşiktaş için sezon böylece tamamlanmış oldu.

Fenerbahçe ise kazanması gereken bir maçı daha alarak artık iyice potanın içine girdi. Kazandığı ivmeyle Bursaspor’dan çok daha avantajlı bir pozisyon aldığını da söyleyebiliriz. Fenerbahçeli futbolcular bu maçı ne kadar istediklerini iyi ve kötü oyunlarının içinde hep gösterdiler.

Hafta içine konuşacak çok konu çıktı. Kalitesiz ancak heyecanlı bir sezon yaşıyoruz. Futbolumuzun İngiltere ve İspanya’da oynanan her ne ise onunla alakası bile olmadığını görmek gerekiyor.

Bilica’nın penaltı atışı öncesinde penaltı noktasına delik açması bir Fenerbahçe futbolcusuna hiç yakışmadı. Onun futbol dışı hareketini Volkan futbolun içindeki güzel kurtarışı ile dengeledi. Ancak bu maçın en güzel anı Alex’in ikinci dakikanın içinde Beşiktaş ceza yayı üzerinde topla buluşup, Rüştü’nün koruduğu kaleye çektiği şut ve goldü. Mükemmeldi.

Fenerbahçe uzun menzilli şutlarla bütün ezeli rakiplerini devre dışı bırakıp Bursaspor’la baş başa kalmak istedi. Ancak yine de kaderi onların elinde duruyor. Çok ilginç.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..