Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Hakimler mahkeme kürsüsünde siyaset yapamaz!

Hakimler mahkeme kürsüsünde siyaset yapamaz!
 

yargının yargıçlar eliyle siyasallaşması trajik bir durumdur!e


Kısa bir aradan sonra yeniden yargı merkezli tartışmalar gündeme girdi.

Yargı kararları, kararı veren yargıçların bir birleri hakkında yayınladıkları bildirirleri, Mahkemeler arası atışmalar ile yargının kendi içinde ve siyaset ile giriştiği kavganın kılıç sesleri artık daha sert ve ülkeyi daha fazla yaralayıcı hamleler içeriyor…

Bu durum yargının toplumsal itibarını ve güvenilirliğini onarılması zor zararlara yol açıyor.

Öte yandan yargıdan gelen bu kılıç sesleri Cumhuriyetimizin “demokratik bir hukuk devleti” vasfını yok ederken “millet egemen” değil “Yargıç Egemen” bir devlet haline dönüştüğümüzü gün yüzüne çıkarıyor.

Birkaç ay önce Anayasa’da yapılan başörtüsünü serbest bırakan Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkememsinin yetkisi olmadığı halde esastan inceleyerek iptal etmesi ile fiilen TBMM’nin Anayasa değiştirme ve yapma yetkisini ortadan kaldırması ile Cumhuriyetimizin demokratik bir hukuk devleti değil ideolojik bir yargıç devleti olduğunu öğrenmiştik.

Anayasa Mahkememsi benzer bir şekilde bazı belde belediyelerin kapatılması hakkında TBMM tarafından çıkarılan kanun hakkında verdiği karar ile yeni bir hatalı yargı kararları zinciri başlamış oldu.

Anayasa Mahkemesi 2008 (153 numaralı kararı ile bazı belediyelerin tüzel kişiliklerinin ortadan kaldırılmasını öngören kanunu bazı belediyeler için iptal etmişti.Yani AYM bu kararı ile TBMM tarafından kapatılması öngörülen belediyelerin bir kısmını kapanacak belediyeler listesinden çıkarmıştı.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına göre (1)adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına karşı yasal süresi içinde iptal davası açan, (2)dava konusu kanunun yürürlüğe girdiği 22 Mart 2008 tarihinden önce birleşme işlemi ile nüfusu 2000’nin üzerine çıkan ve (3) turizm bölgesinde kalan beldeler TBMM’nin Kapanacak Belediyeler listesinden çıkarılmış oldu.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı tıpkı Türban değişikliğini esastan inceleyip iptal etmesi gibi Anayasa’ya aykırı yeni bir karar örneği olmuştur.

Anayasa’nın 153üncü maddesi “Anayasa Mahkemesi kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” demektedir.

Anayasa mahkememsi Anayasa’nın bu hükmüne rağmen belediyeler ile ilgili 3 kriter belirleyerek kanuna istisnalar getirmiş, kanunda olmayan, kanun koyucunun iradesini yansıtmayan yeni bir hüküm ihdas etmiştir.

Bu karar 6 çoğunluk görüşü ile alınmış ancak 5 üye çoğunluk kararına bu gerekçelerle katılmamıştır.

Anayasa Mahkemesi Anayasayı ihlal ederek bu kanunda bir gedik açmıştır.

Bunun ardından adeta Anayasa Mahkemesi’ne nispet yapar gibi Danıştay’da Anayasa Mahkeme’sinin açtığı bu gedikten girerek TBMM’nin iradesini, yani kanunu tamamen geçersiz kılan bir karar ihdas etmiştir.

Anayasa Mahkemesi tüzel kişiliğini kaybetmeyecek belediyelerin kanunun yürürlüğe girdiği tarihten yani 22.Mart.2008 tarihinden sonra 60 gün içinde iptal davası açanlar olduğunu açıkça belirtmesine rağmen Danıştay bu yasal sürenin 22 Mart’tan değil Anayasa Mahkemesi’nin kararının yayınlandığı 6 Aralık 2008 tarihinden başladığına hükmet Danıştay TBMM’nin çıkardığı kanununa ve Anayasa Mahkemesi kararına rağmen bunları hiçe sayarak tüm beldelerin hala dava açabileceğine hükmetmesi ile aslında fiilen bu kanunu tamamen iptal etmiştir.

Bu nedenle Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın bu karar karşısında “İkinci bir Anayasa Mahkemesi” benzetmesi haklı bir serzeniş olmuştur.

Danıştay’ın bu kararı karşısında Anayasa Mahkememsi Kararının Danıştay için bağlayıcı olup olmadığı sorusu gündeme gelmiştir.

Bu sorunun cevabı Anayasa’nın 153üncü maddesindedir.Buna göre Anayasa Mahkememsi kararları “Yasama, Yürütme ve Yargı organlarını” bağlar.Yani Anayasa Mahkememsi kararları bütün kurumları bağlar.Danıştay bir Yargı Organı olduğuna göre Anayasa Mahkemesi kararları Danıştay için de bağlayıcıdır.

Anayasa’nın 125inci maddesine göre ise Danıştay “İdari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremez.”

Danıştay bu kararı ile Anayasa Mahkememsinin kararını tanımadığı gibi sadece idarenin değil aynı zamanda yasamanın da takdir yetkisini ortadan kaldırmıştır.

Yüksek Seçim Kurulu Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın hatalı kararlar zincirinin üzerine adeta bu hatalar zincirini tamamlarcasına 6 Şubat 2009 tarihine kadar iptal davası açan Belediyelerin 29 Mart 2009 Mahalli Seçimlerine katılabileceklerine karar vermiştir.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı Danıştay kararı karşısında ileride telafisi güç sorunlar yaşamamak için pragmatist davranılarak alındığı söylense de bu kara hukuken problemlidir.

Çünkü Yüksek Seçim Kurulu Anayasa ve Kanun ile bağlıdır.Yargısal düzeyde YSK nu Danıştay değil Anayasa Mahkemesi kararları bağlar.

Özetle Bazı Belediyelerin kapatılması Hakkında Kanun hakkında verilen kararlar ile hem Anayasa mahkemesi, hem Danıştay hem de Yüksek Seçim Kurulu Anayasaya, Hukuk Devleti ilkelerine aykırı kararlara imza atmışlardır.

AYM, Danıştay, YSK neden Anayasa’ya aykırı kararlar veriyorlar?

Mahkemeleri yani Yargıçları Anayasada verilen yetkilerini aşmaya iten sebep nedir sizce?

Yargıçları “hukukilik” denetimi yerine “yerindelik” denetimi yapmaya iten gerekçeleri ne?

Yargıçlar ne yapmaya çalışıyor dersiniz?

Mahkemelerin yani Yargıçların Anayasa’yı ihlal etmelerinin ve kamu oyu ününde birbirlerini Anayasayı ihlal ettiklerine dair suçlayıcı bildiriler yayınlamaların temelinde “yasa koyucunun (TBMM) iradesine müdahale etme ve bu iradeyi bizzat kullanma arzusu” vardır.

Yargıçlar adeta dört bir yandan ve bir birleriyle yarışırcasına bulundukları kürsülerden TBMM’nin dolayısıyla milletin iradesini sınırlamak ve egemenliği kendi tekellerine almak için yarışma içine girmiş görünüyorlar.

Yüksek Yargı organlarının önlerine gelen davalarda “hukukilik denetimi” yapmak yerine bireysel dünya görüşlerine göre yaklaşımlar sergileyerek “yerindelik denetimi” yapmaları egemenlik talebinin vahim bir sonucudur.

Mahkemeler bir siyasi organ değildir.

Yargıçlar siyasi parti lideri veya yöneticisi gibi davranamaz.Karar verirken siyasi mülahazalar, siyasi hamleler, politik gerekçeler ile karar ve gerekçe ihdas edemezler.

Cüppesini giyip kürsüye çıkan bir Yargıç sadece “yasalara” ve “hukuka” göre kararlar vermek zorundadır.

Yargıçların kararlarına politik görüşlerini karıştırdığı ve hukuki değil siyasi kararlar verdiği durumlarda Yargının, Mahkemenin güvenilirliği ve itibarının ne hale düştüğü ülkenin nasıl bir kargaşaya sürüklendiği açık bir biçimde ortadadır.

Bu aşamada yargıçların ve yargı organlarının birbirleri hakkında “bildiri”ler yayınlayarak birbirlerini suçlamalarının hukuken bir değeri yoktur.

Bu bildiriler yargı organları arasında ve içinde yaşanan iktidar mücadelesinin bir göstergesi ve sonucudur.

Yargı organları arasında ve içinde yaşanan bu iktidar mücadelesinin hukuki görüş ayrılığı değil siyasi inanç ve duruş farklılığından kaynaklanması endişelerimizin daha da vahim hale gelmesine yol açmaktadır.

Yaşadığımız sorun siyasetin bürokratik iktidar tarafından kuşatılmış olmasıdır. Bu müdahale ve kuşatmanın en önemli ayağı yargısal müdahaleciliktir.Yargı yorum gücünü kullanarak demokratik siyasete müdahale etmekte, siyasetin alması gereken kararları bizzat almakta, siyaset alanını sürekli daraltarak egemenliği millete devretmeme mücadelesi yapmaktadır ki bu mücadele giderek daha sert ve pervasız hale dönüşmektedir.

Yargıç tahakkümü demokrasimizi tehdit etmektedir.Demokratik hesap verebilirliği olmayan organların temel siyasal ve toplumsal kararlar alması ülkemizde meşruiyet krizi yaratmakta giderek siyasetin yönetemediği bir ülke haline dönüşmemize yol açmaktadır..

Çözüm son derece açıktır:Yepyeni bir Anayasa ve yargı reformu…

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..