Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '14

 
Kategori
Güncel
 

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan beklenen

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan beklenen
 

Adli ve idari yargının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na seçtiği 10 üye belli oldu. Seçim bitti ve sonuçlar açıklandı. Eh ortalık bir nebze sakinleşti.

Ülkemizde yapılan her seçimde olduğu gibi HSYK üyelerini belirlemek için de kıyasıya bir mücadele verildi. Bu seçimlerde, Yargıda Birlik Platformu adı altında bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulması, paralel yapının hukuk kurumundaki varlığına ve elindeki tüm argümanları seçimi kazanmak amacıyla kullandığına dair iddiaları doğrular niteliktedir. Seçimler henüz tamamlanmış değil ama en çetrefilli kısmı sonuçlandığı için herkes konuyla alakalı kararını verdi.

Kimi yargı kurumu, kimi hükümet kazandı dedi. Adalet kazandı, millet kazandı diyenler de çıktı ama doğrusu, ben bunların hiç birine itibar etmiyorum.

Bence kimin kazandığı yeni seçilen kurul göreve başladıktan sonra belli olacaktır/görülecektir. Gerek genel kurul, gerekse daireler üzerlerine düşen görevleri adalet ve hakkaniyete uygun yürütürlerse hukuk ve millet, iktidara göz kırparlarsa hükümet, eski durumlarını sürdürürlerse cemaat kazanmış olacaktır. Her müsbet karar HSYK'nın saygınlığını artıracak, her tersine tutumsa yargıya olan güven kaybının devamına sebep olacaktır. Kısacası, bunu bekleyip hep birlikte göreceğiz.

Esasen bu seçimlerde önemsenmesi gereken burası değildir. Önemsenmesi gereken gerek HSYK'da, gerekse yargı kurumunun tamamında, paralel yapının var olduğu iddia edilen gücünün kırılması ümidinin doğmasıdır. İdari ve adli yargının, toplam 10 üye gönderdiği HSYK seçimlerinde, Yargıda Birlik platformu'nun, farklı görüşlerden kişileri aday göstermesi ortaya memnuniyet verici bir sonuç çıkarmıştır. Böylece ülkücü, sosyal demokrat ve muhafazakar olarak tanımlanan çeşitli kesimlerden üyelerin nerdeyse aynı oranda HSYK'de temsil edilmesi imkanı doğmuştur.

Bu memnuniyet verici bir durumdur ve bir kurumda, tek bir görüşün hakimiyet kurmasına, istediği biçimde davranmasına, kendi düşüncesindeki insanları kayırmasına engel olabilecek olumlu bir sonuçtur. Böylelikle en azından belli makamlar, yalnızca cemaat mensuplarının hakkı olmaktan çıkmıştır veya inşallah çıkacaktır. Umarım HSYK, bundan böyle Danıştay'a ve Yargıtay'a üye gönderirken sadece cemaat etiketi taşıyanları değil farklı görüşlerden ama en ehil olanları seçme basiretini gösterebilecektir.

Ayrıca tüm yargı mensupları göreve alma, sicil, atama, yer değiştirme konularında daha adil bir değerlendirmeye tabi tutulacaklardır. Yargıda, belli bir fikri hakim kılma uğruna kimsenin yeteneği ve başarısı gözardı edilmeyecektir.

Şimdiye kadar HSYK'ya, Adli ve idari yargıdan 10, Yargıtay'dan 3, Danıştay'dan 2 olmak üzere toplam 15 üye seçilmiştir. Buraya Adalet Akademisi 1, Cumhurbaşkanı da 4 üye gönderecektir. Bunlara Adalet Bakanı'yla, Bakanlık Müsteşarı'nı da eklediğimizde HSYK'nın üye sayısı 22 olacaktır. Bu üyeler hem Genel Kurul'da, hem de kurumun 3 dairesinde görev yapacaklardır.

HSYK yargılama yapmıyor. Fakat görevdeki tüm hakim ve savcılar üzerinde çok önemli tasarrufları bulunuyor. Bir hakim veya savcının atanmasından yer değiştirmesine, sicilinden yükselmesine, göreve alınmasından ihracına kadar her adımı bu kurum tarafından değerlendiriliyor. Bu yüzden HSYK'da, farklı düşüncelerden yargıçların görev yapması önem arzediyor. Zira hep aynı görüşteki insanlardan oluşan bir kurumda istense de adil davranılamaz. Hissiyat ve zaaf daima galip gelir.

Yargıdan, mahkemelerden, yargıç veya savcılardan söz açıldığında genellikle şu anlamda bir ifade kullanılır: "Bir hakim cübbesini giydiğinde duygularından ve ideolojisinden soyunur."

Ben bu sözü her duyduğumda bazen "acaba!", bazen de "hadi yahu!" derim ve bu lafı edenin, söylediğine inanıp inanmadığını merak ederim. Esasen benim de en çok arzuladığım şey budur. Yani bir hakimin yargı makamına oturduğunda olabildiğince tarafsız ve olabildiğince adil davranmasıdır. Fakat bunun böyle olduğundan ve olabileceğinden pek emin değilim.

Biliyorum ki, hakimler ve savcılar da bizim gibi insanlardır. Düşünmekte, duymakta ve hissetmektedirler. Her birinin ailesinden, okulundan, arkadaşlarından edindiği bir kanaati; fikrî, dinî ya da ideolojik bir eğilimi vardır.

Bu yüzden onların gördükleri davalarda, özellikle de siyasi olanlarda, dünya görüşlerini paylaştıkları insanlara karşı daha toleranslı davranma ihtimalleri her zaman ve daima mevcuttur. Her birinin fikirdaşlarını, arkadaşlarını, akrabalarını, mensubu oldukları tarikati, cemaati, mezhebi, aşireti koruma refleksiyle hareket etmeleri mümkündür.

Ayrıca bazılarının mala, kadına ve paraya olan zaaflarının adaletin tecelisine mani olabileceği, hukukun şahsi çıkarlara kurban edilme olasılığının bulunduğu da gözardı edilmemelidir.

İçlerinde Anayasa Mahkemesi'nin de bulunduğu yüksek yargının, geçmişte şahit olduğumuz bazı kararlarının, yürürlükteki yasalarla, insan haklarıyla hiç alakası bulunmadığını tamamen ideolojik ve siyasi olduğunu biliyoruz. Öyle ki, o zamanlar basına yansıyan bazı davalarda yüksek mahkemelerin vereceği kararların hangi yönde olacağı kimsenin meçhulü değildi.

Mesela, başta CHP olmak üzere sosyal demokratların, rejime paralel düşünenlerin ve onların başında bulunduğu kurumların açtıkları davalar daima davalıların aleyhine neticelenirdi. Başörtüsü, 367 kararı, meslek liseleri ile liseler arasındaki katsayı farkı davaları (haklı hukuki nedenler bulunmadığı halde) hep dava açanların lehine idarenin ve kamunun aleyhine sonuçlanmıştır. (En son olanlar hariç tabi)

Çevremdekiler dahil olmak üzere yazılı ve görsel basında izleme imkanını bulduğum insanların konuşup yazdıklarına baktığımda sulh ve selametin hak ve adaletin, "gerçekleşmesi muhtemel bir umut" olduğunu düşünemiyorum. Buna, dünyadaki gelişmeleri de ilave ettiğimde ümitsizliğim daha da artıyor.

Ben herhangi bir insanın, ırkın, soyun, dinin mezhep ve meşrebin karşısında değilim. Kimseye düşman da değilim. Ne var ki, benim ya da bazı kişilerin böyle bir düşünce taşıması bu dünyada, yahudilerin hristiyanlardan, hristiyanların müslümanlardan üstün ve önemli kabul edildiği gerçeğini değiştirmiyor. Tabi Türkiye'de de beyaz Türk'lerin, diğerlerinden... Cemaatin, kendi hakimiyetini kurmak için bir müslümanın değil, sıradan bir insanın bile tevessül etmekte tereddüt edeceği ahlaksızlıklara yönelmesi iddiaları ise bu konudaki ümitsizliğimi daha da artırıyor.

İnsanların, hakikatleri aidiyetlerine feda etmeye yatkın oldukları ve bu saplantıdan kurtulamadıkları gibi bir gerçekle karşı karşıya iken yargıçlardan saf adalet beklemek ne kadar doğrudur bilemiyorum. Mevcut şartlarda bunun gerçekleşmesi mümkün görünmüyor ama gene de ben, herekese hakkını veren bir adalet sistemini hayal ederek mutlu olmaya çalışıyorum.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..