Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '09

 
Kategori
Blog
 

Hakkında "derin" bloglar yazılan kişi ben miyim?

Hakkında "derin" bloglar yazılan kişi ben miyim?
 

Hayatım boyunca “en”lerden çekindim.

Hayır, “genişlik” anlamında olanından değil.

Yani şişmanlarla bir sorunum yok.

Ben,

ilerinin ilerisi

doğrunun doğrusu

akıllının akıllısı,

dürüstün dürüstü,

bilimselin bilimseli,

gerçeğin gerçeği,

insancılın insancılı olan “en”lerden çekindim hep,

neden mi?

dürüstlükten en fazla dem vuran memurların rüşvet yediklerine,

en dindar olanların, aslında başka kirli işlerini örtmek istediklerine,

en devrimci olanların, “davadan dönme”ye en yatkın kişiler olduklarına çok tanık oldum.

Her şeyin "en"inden korktuğum gibi insancılında "en"inden korkarım.

Hani geçen sene, yargılanan bir pol pot işkencecisi, kurbanlarının mezarları başında ağlıyordu,

Ne kadarda masum ve insancıl görünüyordu görüntülerde.

Yola çıkarken oldukça yüce amaçları da vardı. Emperyalizme ve kapitalizmin köleciliğine karşı mücadele
edeceklerdi.

Oysa Komünist topluma giden o yol, iki milyon insana mezar olmuştu. Nerdeyse tüm reel sosyalizm örneklerinde olduğu gibi. İstenirse koca bir liste çıkarmak mümkün.

Benden bir öneri; insanlığı kendi "ulvi" fikirleri dolayısı ile tekellerine almaya çalışan insanlardan korkun. Çünkü farklı düşüncedeki kişileri insan sınıfında değerlendirmeyecekleri için, onlara düşman muamelesi yaparak işe başlayacaklardır.

…………………………….

Bugünlerde blogda “insancılılık” ve “bilimsellik” enler listesine yine girdi.

Bir diğer moda da, gelen yorumlar üzerinden yargılama yapmak.

Biz de yapalım o zaman,

Şöyle bir kısa bir yorum kesiti ile başlayalım;

“ne kadar rahatsızınız!... yanıtlar verirken.. yorumlar yazarken.. “

Ne anlıyoruz, yorumlarken ve yanıtlarken rahat olmamız gerektiğini. Neden?


……………………………………

Üniversitemin ilk yılları, aslında üniversite öğrencileri arasında sosyalist sola eğilim adım adım gerilerken, ben her zamanki gibi ters yönde bir eğilime girdim.

Okulda dernek faaliyetleri, forumlar, afişlemeler, pullamalar, her harç ve yemek zammı döneminde boykot girişimleri, dışarıda korsanlar, pankart asmalar gırla gidiyor.

İşin en renkli kısmı olan fraksiyonlar arası tartışmalar da eksik olmuyor elbette.
Bir gün yanıma başka bir siyasi yapıdan, okulu çoktan bitirmiş olması gereken birisi yanaştı.

-Bakar mısın arkadaşım,
-buyur hocam,
-senden özeleştiri istiyorum,
-hayırdır
-geçen gün bizim siyaseti eleştirmişsin
-olabilir, siyaset bu, herkes herkesi eleştirir
-biz kimiz biliyor musunuz,
-kimsiniz
-sosyalist
-doğrudur, bende öyleyim
-ama sen bizi eleştirince neyi eleştirmiş oluyorsun,
-neyi
-elbette sosyalizmi, hatta hatta devrimciliği eleştirmiş olursun ki, bu seni karşı-devrimci yapar, ya özeleştirini ver ya da gereğini yaparız.

Merak etmeyin, bu aşamadan sonra sosyalistliği bırakmadım. Hatta ben de diğer arkadaşın yolunu takip edip, okulumu bitmesi gereken sürenin iki katı sürede bitirdim. Rahat olmamak hayatımın oldukça uzun bir sürecine hakim oldu.


Ne o yıllarımda ne de daha sonra, eşitlik ve adalet idealinden ayrılmadım. Ancak bir süre sonra bu idealime "sosyalizm" gibi, özel bir isim verme gereği duymadım. Günün getirdiği her soruna, tartışmaya, tercihe kendi sol bilincim ve vicdanımla taraf oldum. Bu mücadeleme, solun önünü tıkayan, onu bir güç ve iktidar mücadelesinin aracı yapan anlayışları da kattım. Çünkü "insan"la başlayan lafların, "söz konusu iktidarsa gereği teferruattır" mantığına uzandığını çok gördüm.

………………………

Milyonlarca Rus köylüsünün ölümünden sorumlu olan Stalin sosyalizm için bir şansızlık mıydı? Yoksa tüm felsefesi hiyerarşi ve yukarıdan bir demir devlet aygıtı ile toplumu adam etme kurgusu üzerine kurulan Leninist örgütlenme modeli ile yeni bir toplum üretme çabasının kaçınılmaz sonu mu?

Mesela, bence "Lenin’den kurtulamamış bir sosyalizmin insancıl olma şansı yoktur". Bu cümlenin, 1960’ların bir doğu bloğu ülkesinde ne anlama geleceğini tahmin edebilir misiniz? Özgürlük anlamına gelmeyeceğinden emin olabilirsiniz.

Sorun neye karşı olduğunuzdan çok, karşı olduğunuz şeye karşı koyacağınız alternatiftir?

…………

Yorumdan bir pasaj daha;


“Sen!.. bilinç nasıl oluşur üzerine oku!.. nasıl?.. bilincimiz nasıl oluşur? .. nasıl tavır alırız?.. “hayata? her anlamda.. nasıl?.. nedir? tavırlarımızı belirleyenler?.. dene!.. denemeye çalış.. emekçi nasıl tavır alır?.. biraz üstü!... daha üstü!.. nasıl tavır alırızı çözmek bir bilimsel yaklaşım.. neye ve nasıl tavır alırız?...”

Milliyet Blog editörlerine önerim, hizmet yürüttükleri binaya bir laboratuar ünitesi eklesinler. Bir yazının bilimsel olup olmadığını çeşitli testlerden geçirerek tahlil etsinler. Yazıdan doku (cümle) örnekleri alıp, deney tüplerinde çeşitli etkenlere karşı reaksiyonlarını gözlemlesinler. Ortaya kan tahlili netliğinde bir sonuç çıkarsınlar. Elde edilen sonuç yazının ne kadar sınıf tavrına sahip olduğunu, ne kadar revizyonizme ne kadar oportünizme kaydığını, ne kadar sınıf düşmanı, ne kadar düzen taraftarı olduğunu ortaya koyar. Yüksek komiserlik makamı da ortaya çıkan sonuca göre yazının yayına verilip verilemeyeceğine karar verir.

Böylece “derin” felsefeler girdabında sınıf düşmanlarını ifşa etmek için ortaya çıkan blog yazısında ne anlatılmak istendiğini anlamak için yırtınan blog ahalisi de bu çileden kurtulur.

...........................

Bu arada ben, hayatta "en"lerden çok, ortalamaları, sıradanları, basitleri ve düzleri tercih ettim.





Not: Yazıda alıntılar yapılan ilgili yoruma "indirgemecilik, kölelik ve köprüden önce son çıkış" yazıma gelen yorumlardan ulaşabilirsiniz.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..