Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '08

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Haklarınızı biliyor musunuz?

Haklarınızı biliyor musunuz?
 

"insanca bir yaşam için,önce insan olmak lazım"


Dünya’da ve Türkiye’de şu satırları okumaya başladığınız saniyelerde bile, kim bilir ne ilginç olaylar, kavgalar ve en kötüsü de ölümler meydana geliyordur. Belki de sinsi bir köşede canlı bir bombanın bedeniyle birlikte parçalanması sırasında meydana gelecek onlarca masum, çocuklu ve ihtiyar bedenlerin parçalanmasını televizyonlardan ürkerek izleyeceğiz.

Her yıl 10 Aralık’ta hep birlikte “ İnsan Hakları” gününü kutluyoruz. Sabahın erken saatlerinden itibaren medya’dan, günün önemine ait bir sürü süslü sözcükleri algıladığınızda, ardından gelecek insan ihlallerini de yine üzüntüyle izliyoruz.

Hakların nasıl çıktığını ve hangi mücadelelerle kazanıldığını tarih sayfalarından çoğunuz okumuşunuzdur. Erkekler günü olmadığına göre, isterseniz önce kadınlar gününden başlayalım; Her yıl 8 Mart geldiğinde tüm kadınlara “gününüz kutlu olsun” derken, duyarlı erkekler ise, kırmızı karanfilin barışını sevdiklerine sunmanın mutluluğunu yaşarlar. 8 Mart 1857’ de Amerika’nın New York şehrinde, tekstilde çalışan kadınlar, düşük ücrete, çalışma saatlerine ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto ederek, “ Kadınlar Günü”nün dünyada yayılmasını sağlamışlardır. Peki, 21. yüzyıla girdiğimiz dünyamızda. Kadınlar için kullandığımız “Cennet Anaların Ayakları Altındadır” deyimini söylerken, onların çantalarını kapıp, üç kuruş para için yerlerde sürüklenmelerine, töre cinayetlerine kurban etmeye, okullara göndermemekle cahil bırakmaya, içki, hovardalık ve kumar yüzünden çocukları ile birlikte ekonominin kıskacına atmaya, istemedikleri evlilikleri yaşatma hakkını nereden alıyoruz dersiniz? Onların “ Kadınlar Günü” nü kutlarken, biz erkekler niçin duyarsız oluruz. Bunu hep düşünmüşümdür.

Türkiye’de halen on tane kadın sığınma evi ile birlikte on bir adet yardım merkezi sizce yukarıda bahsettiğim olaylarla karşı karşıya kalan kadınlarımıza yeter mi dersiniz? AB’nin ilerleme raporundaki kıstasa göre; her 7500 kadın ve kız çocuğu için bir sığınma evinin açılmasının gerektiği belirtilirken, bu rakamın ülkemizdeki azlığına dikkat çekiliyor.

Gerek ekonomik çöküntüler, gerekse şehirleşmenin getirdiği zorluklar veya diğer etkenlerle kadınların %30’unun kocası, % 10’u babası, %3, 4’ü de kocaları tarafından para karşılığı ilişkiye girdikleri ve her 350 kadından birisinin de fuhuş batağına doğru kaydığı, en kötüsü de, bu kadınların % 63, 4’ünün resmi nikâhlı, % 12, 2’sinin imam nikâhlı oldukları, bu sektörde dönen para miktarının da 3–4 milyar dolar arasında olduğu araştırılmış.

Haklar demiştim. Biz insanlar öylesine hak çeşitleri yaratmışız ki, bundan hayvanlar bile nasibini almıştır. İnsan, Kadın, Çocuk, Hasta, Hekim, Tüketici, Üretici, İşçi, Memur, İşveren ve daha nice sayamadığımız haklar. Peki, bunların çoğalmasındaki en önemli etken nedir dersiniz? Sanırım öncelikli olarak, insanların egoistliği, ‘kefenin cebi yok’ denmesine rağmen, doymak bilmez mal varlığı edinme hırsı, paylaşamama özelliği, kıskançlık, birbirleri üzerinden para ve mevkii kazanma hırsı, insanlar arasındaki hak dengesini de alt üst etmeye yetmiştir. Dürüst olmayan esnaflar tarafından kandırılan tüketiciler hemen bir araya gelerek derneklerini kurup, kanunları kendi lehine çevirmesini bilmişler. İşçiler, emeklerini çaldırmamak, çalışma koşullarını düzeltmek ve ücretlerinin adil olması için kurmuşlar sendikalarını (aralarında parçalansalar bile) işverenlerinin karşısına daha güçlü çıkmak istemişler. İşverenler? Onlarda aşağı mı kalır? Hemen kurmuşlar derneklerini ve geçirmişler Meclisten lokavt kanunu dengelemişler hak terazisini.

Çocuklarımız? Hangi çocuğumuzun haklarından haberi vardır ki? Çocuğu ağladı diye duvara çarpan ve cesedi ortadan kaldırmak için ormanlık arazi de kurtlara bırakan cani babanın ve onun işbirlikçisi annenin, daha cinselliği bilmeyen on yedi aylık bebeğe tecavüz eden vahşi yaratıkların yaptığı bu pisliklere hangi hak yasaları dur diyecek? Bu da meçhul bir soru olsa gerek. Çocuk haklarını bizler yasa olarak çocuklarımıza sunmadık mı? Öyleyse onların savaşta bombalardan ve mayınlardan parçalanmalarına, tinere alışmalarına, cadde ortalarında üç kuruş için canlarını hızlı giden arabaların önüne atmalarına, dilendirilmelerine ve tecavüzlerine neden engel olamıyoruz?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 58. maddesi içinde, en önemli madde “İnsanın Yaşama Hakkı” dır. Fakat yakın zamanda dinlediğim bir haberde BM’nin raporuna göre savaşta ölen sivillerin sayısı 4000’i aşmış. Sizlere ülkemizde meydana gelen suç oranları hakkında birkaç istatistik vermek istiyorum.

1990 yıllarında normal seyreden suç oranları 1993 yılında ikiye katlanmış,
Mala karşı işlenen suçlar %48, cinayetler %25, asayiş % 38 ve bir yılda sabıkalıların sayısı 500 bine ulaşmış. Bu suçların % 50’si 25 yaşın altında ve % 90’ı erkek ve çocuk suçluları arasında da artış meydana geldiği tespit edilmiştir.

Toplumun bireyleri olarak, suç oranlarının artması karşısında bizler neler yapıyoruz? Sanırım hep birlikte gün geçtikçe artan suçluların yaptıklarını medyada izliyor ve duyarsızca “ Ahh! Vahhh! Yazık oldu!” gibi sözcüklerle kendimizi kandırmaktan başka ne yapıyoruz ki?

Haydi, hep birlikte sivrisineği yok etmek için bataklığı hep birlikte kurutmanın mücadelesini vermeye ve “ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözcüğünü sözlüklerden silmeye var mısınız? Öyleyse hep birlikte kışa girmeden kış uykusuna yatmayalım.

Sağlıcakla kalınız…

2006 Bursa

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..