Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '16

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Haklı mı, mutlu mu?

Sık sık, hem kendi kendime hem de bana gelen danışanlarıma çok kilit bir soru sorarım: "Mutlu mu olmak istersin, yoksa haklı mı?" Elbette her ikisi birden olabilmek en arzu edilen şey ama maalesef her zaman bu mümkün olmuyor. Hepimizin kendi algılarına ve yargılarına göre, kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda görüşlerimiz vardır. Ve hepimiz kendi duygularımızı haklı çıkarmak için çeşitli yollar bulabiliriz. Hatta bazen haksız olduğumuzu kabul etmekte çok zorlanırız. Kendi içimizde bunu kabul etsek bile, karşı tarafa bunu yansıtmaktan imtina ederiz. Özür dilemek çok zor gelir.

Bize yaptıkları şeyler yüzünden başkalarını cezalandırmak isteriz. Karşılık vermek en kolayımıza gelendir. Bazen agresif bir şekilde, bazen pasif agresif bir şekilde (ki her iki taraf için de en yorucu ve en yaralayıcı olanı budur) intikam almanın yollarını ararız. Ancak ne yaparsak yapalım, bir türlü öfkemizi dindiremeyiz. O insana veya insanlara ne kadar zarar verirsek verelim, onların canını ne kadar yakarsak yakalım bir türlü tam anlamıyla tatmin olamayız. Çünkü kızdığımız kendimizden başkası değildir aslında. Kendi kendimize haklılığımızı kabul ettirmektir amacımız...

Çok sevdiğim bir kısa anekdot aktarmak isterim size... Çok eski zamanların birinde, ak saçlı ak sakallı, yaşlı ve kendi halinde bir derviş yaşarmış uzak diyarların birinde... Bu derviş köy köy kasaba kasaba gezer, bir ekmek bir hırka yaşarmış... Kimseyle derdi olmaz, kimseye muhtaç kalmadan yaşar gidermiş. Günlerden bir gün, uğradığı kasabanın birinde, sakallarını kestirmek için bir berbere gitmek istemiş. Ağır ağır ilerleyip, berberin kapısından tam adımını atacakken, kara kaşlı kara saçlı, kara kıyafetli, bir o kadar da kapkara yürekli eşkıyanın biri; dervişi omuzlayarak ve onu yere düşürmek suretiyle berber dükkanına girmiş. Hemen oturmuş koltuğa, traş olmayı beklemiş.

Berber, bir şeyler diyecek olmuş ama bizim derviş göz işaretiyle onu susturmuş ve sessizce geçmiş bir kenara oturmuş. Eşkıya kibarlıktan, nezaketten ve dahi insanlıktan uzak, başlamış övünmeye; kendini anlatmaya. Ağzından tükürükler ve küfürler saçarak şöyle astığını böyle kestiğini anlatmış da anlatmış. Duyanlar dehşete kapılmış, titremişler korkularından...

En sonunda eşkıyanın traşı bitmiş, berberin ücretini bile vermeden, eyvallah bile demeden kalkmış, dışarıya bir adım atmış... Atmış ki, o sırada bir atlı araba, atlar yularlarından boşanmış dörtnala ezmiş geçmiş eşkıyayı. Eşkıyanın kafası bir yana, kolları bacakları bir yana... Ortalık kan revan...

Dervişin sevgili kullardan olduğunu anlayan berber, dervişe dönüp, "ah be üstat, bu ceza biraz fazla olmadı mı?" diye sormuş. Cevap, bir kez daha dehşete düşürmüş oradakileri: "Onun cezasını ben değil, Yüce Yaradan verdi!"...

Velhasıl kelam, uğradığımız haksızlıklar ya da gördüğümüz kötü muameleler yüzünden, intikam planları yapmaktansa, ve olayları tekrar tekrar zihnimizde canlandırıp, enerjimizi kirletmektense, bırakın Yüce Yaratan o kutsal enerjisiyle herkes için en doğru olanı yapsın. Siz intikam yerine devam etmeyi seçin. Geçmişte takılıp kalmak yerine an'da kalmayı seçin. Kendinizi tamamen kabul etmeyi seçin...

HAKLI OLMAYI UNUTUN... MUTLU OLMAYI SEÇİN...

Değişin. Unutmayın, değişim, ruhumuzun sihirli iksiridir... 

 
Toplam blog
: 12
: 385
Kayıt tarihi
: 03.02.16
 
 

19 yıllık akademisyen. Biyoenerjist. Thetahealing Uygulayıcısı ve Eğitmeni. Aile Dizimi Moderatör..