Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '14

 
Kategori
Deneme
 

Halim Selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - (kırkıncı bölüm devam edecek)

Halim Selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - (kırkıncı bölüm  devam edecek)
 

Sıradan insanlar


Neyse, Reşit menemen çanağını bırakıp geldiğinde Bilal ağa ve Halim’de kahvelerini yeni bitirmişti. Reşit kahve boşlarını kaptığı gibi ocağa koyup geldi. Bu sırada Bilal ağa Halim’e “şindi anlad bakalım” dedi ve Reşit’in sarıp verdiği esrardan bir nefes çekti. Halim de anlatmaya başladı.
 
Yalnız Halim ağanın içtiği şeyi pek sigaraya benzetememişti. “Dayı sorması ayıp olmasın? O içdin sigara mı?” dedi.
 
Bilal ağa Halim’in esrar ne bilmediğini anlamıştı. “Sen bunları merak edip anlama dayım. Sen da çok mapus yatıcan. Biri böyle bi şey sarar da iç bakalım derse, sakın içme. Benden sana bir dayı nasihatı; bok yemeye alış buna alışma!” dedi.
 
Halim içinden “iyi de, ne olduğunu yine demedi. Şindi ben de sorup durmeyen. Dediği gibi ben nasıl olsa bunu sonra öğrenirin” dedi.
 
Bu sırada ninesinin “çok merak edip durma. Sonra burnun b.kdan gurtulmaz” dediği aklına gelmişti.
 
Kendine lafa başlasın diye bakan Bilal ağaya “sonacıma Bilal dayıcım. Ninecimle bubacım Veli ağanın teklifini bek beğenmişle. Ninecim bubacıma sen şindi yarın olunca Veli ağanın evine git. Ona de ki. ‘hacı emmi, sen anama böyle böyle demişsin. Çok sağ ol. Eğerkim beni güleşdirip, beni oğlummuş gibi dutcesen, ben de sen sankim bubammışın gibi her işine sarılırın de’ demiş. Bubacım da ‘eh anam yarın gidem, öyle deyem bakam’ demiş. Demiş emme sabaa gada gıpır gıpır uyuymamış. Ninecim bene ben büyüdümde öylü dediydi. ‘Kimbilir tosunum ne düşündü de sabaa gada öyle gıpır gıpır ağıp, döndüydü. Belkim Hacı Veli’ye çobanlık yapaken Hacı omarın osmanın oğlannanın bıçaklayıp öldürce içinde doğduydu da, sabaa gada ağıp dönüp durduydu’ dedi.”
 
Bilal ağa Halim böyle deyince biraz merakla “demek senin babanı da birileri bıçaklayıp öldürdüydü ha?” diye sordu. Çünkü onun babası da, Bilal ağa çok küçükken bıçaklanıp öldürülmüştü. Bilal ağa da su anlaşamazlığı yüzünden iki kişiyi bıçaklayıp öldürmüştü. Onlar aklına geldiği için öyle sormuştu.
 
Halim “öyle oldu dayı da daha onlara sıra gelmedi. Ben sırası gelince onu da; yani bubamı kim, niye bıçakladı hep anlatcen” diye Bilal ağanın sorusunu cevapladı. “Sonacıma” dedi.
 
Bilal ağa bu sırada esnedi. Halim “dayı uykun geldiyse kesen” dedi. Bilal ağa “yeğen bu zıkkım uykumu getirdi. Yaşlanıyom artık, eskisi gibi keyf de vermiyor. Günler çuvala mı girdi? Sonra devam ederiz” dedi.
 
Bilal ağa ne içtiyse Halim’in de kafası “bi çeşit” olmuş, uykusu gelmişti.
 
Bu sırada Bilal ağa Reşit’e “yeğen şurda yatıcak, orayı hazırla” diye ranzayı gösterdi. Reşit biraz kızmıştı. Çünkü orası ona aitti. Bilal ağaya “ben nerde yatıcam?” der gibi baktı. Bilal ağa Reşit’in bakışından anlamıştı. Biraz kızarak “bakıb durma çabuk hazırla. Sen de şurda gıvrılır yatarsın” dedi. Reşit hemen kalktı, içinden “tabi oğlum sen burada uşaksın, ağa nerde derse orda yatarsın. Koskoca koğuş ağası, misafirini sokağa mı atıcakdı? Seninde hiç kafan çalışmıyor. Boşu boşuna ağayı kızdırdın” diye söyleniyordu. Ama hiç belli etmedi. Hemen Halim’in yatağını hazırladı. Ağanın yatağını hazırladı. Kendine de bir yer hazırladı. “Buyurun ağalar” dedi.
 
Halim ayağını falan yıkamayı düşünüyordu. Askerde öyle alışmıştı. Bakındı, kimse oralı değildi. İçinden “buranın adeti de bu her hal” dedi.
 
Ağa çoktan yatmıştı. “Hadi iyi geciler yeğen” dedi. Halim de “iyi geciler dayı” dedi. Reşit her ikisine de “iyi geceler ağalar” dedi. Az sonra her üçü de horlamaya başlamıştı.
 
Tam burada Halim “bugünlük buguda yeter. Şindi mapusluk günlene dakılıp galmanın alemi yok. Yarın iş var, bi de babuç ölçüsü vericen” dedi. “Babuç ölçüsü vericen” deyince içi bir çeşit olmuştu. Yorganın içindeki ayaklarını birbirine sürttü “hadi bakam sizi de gün doğdu. Ellen ayağı gibi gıcır gıcır babuç yüzü görcesiniz. Siz hayatta postal, bi de çarık hariç doru dürüst babuç yüzü görmediniz. Yarın babuç giyince gıymatını bilin ha” diye çocuk gibi sevinerek ayaklarına söyleniyordu. Tırnaklarını kesdiği aklına geldi. “O iş de tamam, ayaklama kim bakarsa baksın mesele galmadı” dedi. “Yarın haftı sonu, akşam gelince doğru Metin’in yanına...Kasıdan bi yüzlük çekerin. Bol bol yeter” dedi. Sonra “bi de Pazar günü hamama gide bi güzel kesilenirin. Tellak Amad bene özlemişdir. Valla tam bi aydır hamam yüzü görmüyon. Eh nedek, usdalını bi güzel gösdersin” dedi.
 
Tellak Ahmet aklına gelince çok sevindi. Çünkü tellak Ahmet Halim’i keselerken çok coşuyordu. “Mübarek” diyordu, “ben böyle kiri hiç kimside görmedim. Valla tellaklın keyfine sende varıyom gocoğlan” diyordu. Bu aklına gelince içinden ‘eh tellak Amat, bazar gün gören bakam varcen keyfi. Valla bu sefer üsdü parı isdecen’ diye söylenirken keyfi iyice arttı. Nuri daha gelmemişti. “yıkılcek duvara ne dayasan boşuneymiş. Bunnan işi bene göre bitmiş” dedi, sonra “bene ne ya, anıları değilin, bubuları değilin” dedi. Zaten uykusu da gelmişti. Kalktı lambayı söndürdü. Vurdu kafayı yattı. Az sonra da homurtuyla karışık kükremeye başlamıştı.
 
Sabaha karşı yine rüya görüyordu herhalde. Yüzü bir asılıyor, bir gülümsüyordu. Erkenden uyandı. Biraz şaşkın bir hali vardı. “Hayırdır işallah” dedi. Gerçekten rüya görmüştü. Rüyasında o kadını görmüştü. Kadın canavar olmuş onu kovalıyordu. Ayağında patronunun yeni diktirdiği ayakkabılar vardı. Kadından kaçarken ayağındaki ayakkabılardan biri parçalanıp çıkmıştı. Orada ayağı bir taşa çarpmıştı. Oturup ayağına bakarken bir tırnağının kanadığını görmüştü. O kadın da kaybolmuştu. Taşın üstüne oturdu. “Allah Allah hiç acımıyor” derken, parçalandı diye üzüldüğü pabucunu yanında görünce çok sevinmişti.
 
Bu sırada uyanıverdi. Onun için şaşkın “hayırdır işallah” demişti. Ayağını kaldırdı baktı baktı tırnağında hiç kan falan yoktu. Öteki ayağına baktı orada da tırnak sağlam, ayağında kan falan yoktu. Ayakkabıyı daha diktirmediği aklına geldi. “O neyidi öyle?” dedi. Yine “hayırdır işallah” dedi. Bu rüyayı nasıl yoracağını düşündü, içinden çıkamadı. Kime sormalı diye düşünürken “tabi oğlum sen o garıyı iki de bir aklına getirirsen başına kimbilir ne bokla gelecek? Bu rüya sene ‘ayanı denk al’ deyi habar veriyor” dedi. Baktı Nuri horul horul uyuyordu. “Yine kimbilir nerlerde fener söndürdü. Bunun sonu da çok kötü. Hiç öyle rüyayla korkutmaya falan lüzum yok. Söndürdü fener, onun sonunu zaten gösteriyo” dedi.
 
Çabucak kalkıp giyindi. “Şimdi onu bunu dakılmanın alemi yok. İş güç sahabı insansın. Sen işini bak işini” diye kendi kendine söylenip nasihat ederken çoktan pantolonu giymişti. Tuvalete girdi çıktı. İşini güzelce gördü. Bu gün işerken zorlanmamıştı. Ona sevindi. “Hayırdır işallah, benim porosdat kendi kendine geçiyo herhal” dedi. Sonra lavaboda soğuk suyu yüzüne çarpa çarpa yıkadı.
 
Buz gibi soğuk su ona rüyayı falan unutturmuştu. Gömleğini giydi. Yalancı tokyo terlikleri ayağına geçirdi. Terliğe “çoğu gitti, azı galdı. Accık da dayan sene güze bir türbe yabdırıveren” dedi. Çünkü bu gün ayakkabı ölçüsünü mutlaka verecekti. “En çok çarşambaya diker nasıl olsa. Geç olucek derse dayı işde geydim, geycem hepsi bu. Bak da onu göre, derin” diye aklından geçirdi.
 
Hızla pansiyondan çıkıp giderken onu ağzı kıpır kıpır söylenirken gören hem katip, hem çaycı birbirinin yüzüne bakarak “ne bunun telaşı?” dediler. Çaycı, katipten önce “bi bok yiyor, amma yakında dumanı tüter” dedi. Katip, çaycının kendinden önce “bi bok yiyor, amma yakında dumanı tüter” dediğini duymuş sanki kendi söylemiş gibi olmuştu. ‘Hah şöyle oğlum, sen söy say, beni de rahatlat. Sen benim maşam ol ki, bu laflan tehlikesi bana zarar vermesin’ diye içinden söylendi.
 
Halim bu sırada çoktan Dostlar Meyhanesini geçmişti. Orada falan hiç oyalanmadı. İçinden ‘işallah babışçı açıktır’ diye söyleniyordu. Pabucun ölçüsünü verecekti. Akşamüzeri de cebine kasadan çekip koyduğu yüz lira ile doğru bitpazarına gidecekti. Şöyle kendine münasip bir iki gömlek, bir iki pantolon, bir de ceketle monta benzer bir şey alırsa keyfine diyecek olmazdı.
 
Halim, bu ümit ve düşüncelerle ayakkabıcının dükkanının önüne geldi. Baktı kapalıydı. “Hay Allah, şansı bak, bidaha nezman gelen acıba?” diye düşünüp yürümüştü. Arkasından bir seslenen olunca durdu, baktı. Seslenen ayakkabıcıydı. Çok sevindi “nerdesin dayı ya?” dedi. Ayakkabıcı gülümseyerek “ben daha geç gelirdim, amma senin patron senin erkenden geliceni deyince, ondan böyle erken geliyorum” dedi.
 
Halim içinden “bizim patron da emme düşünceli adam. Benim erken erken gelcemi bile bilmiş. Helal olsun valla. Ben bunun hakkını nasıl ödeycen bilmiyom” dedi. Sonra “emme ben de görevimi aynı onun dedi gibi cib ciddi yapıyon. Bu öyle herkezin yiyece bok değil” diye kendini de altta bırakmıyordu.
 
Ayakkabıcı dükkanının kapısını besmeleyle açtı girdi. Arkasından Halim girdi. Dükkan küçücüktü. Halim gibi iki kişi daha olsa başka kimse sığmazdı. Adam hemen yere bir karton attı. “Bas bakam şunun üstünü de, ayağın ölçüsünü alalım” dedi. Halim terlikten ayağını çıkarıp kartona bastı. Basınca ayağı “bazlama gibi” iyice yayılmıştı. Ayakkabıcı “hey maşallah hey… Bunca yıldır ayakkabıcıyım böylesini görmedim” dedi. İçinden de “vay bunun anacının haline, çaputu çıkmışdır valla” diye geçiriyordu.
 
Halim ayakkabıcı “hay maşallah böylesini ilk defa görüyon” deyince “valla dayı herkes öyle deyo. Emme netcen Allah bene böyle yaradmış. Benim elimden gelen bi şey yok” dedi. 
 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..