Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '14

 
Kategori
Deneme
 

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - yirmi birinci bölüm)

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - yirmi birinci bölüm)
 

Sıradan insanlar


Oradan bu düşüncelerle geçti. Her gün geçerken etrafında gördüğü şeyler bu gün gözüne bir başka güzel gözüküyordu. Çok mutluydu. İşi de vardı. Yatacak yeri de vardı. Hafta bittiği halde cebinde yedi lirası, kasada otuz lirası, ayrıca bu hafta patronun vermeyi unutmazsa belki de zamlı vereceği haftalığı da vardı.

 

O “şükretmecekde netcedi ya”. Çok şükür öyle nankör değildi. Şu anda bunlar aklından geçiyor; yürürken gördüğü her şey ona bir başka güzel geliyor içini çok güzel duygular kaplıyordu.

 

Bu şekilde iş hanına gelirken pastanecinin önünden geçerken pastaneciye, lokantacının önünden geçerken lokantanın önünde duran aşçıya gülümseyerek başıyla selam verdi işhanına girdi. Asansöre binip büroya geldi. Bu sırada gördüğü herkese başıyla selam veriyordu.

 

Herkes de onun arkasından şaşkın bakarak ‘buna ne oldu böyle?’ diyordu.

 

Bu şekilde büroya giren Halim patronun masasını güzelce temizledi, paspas yaptı. Aslında paspası her on beş günde bir kat görevlisinin hanımı yapıyordu. Yani yarından sonra yine o yapacaktı. Hatta Halim patrona “patron boşuna para vermeyin, ben yapıveren, nolcek elime mi yapışcek” demiş, patron da biraz kızgın “elinin körü olacak. Oğlum o iş kadın işi hiç sana yakışır mı? El ne der sonra? Yavuz has adamına kadın gibi paspas yaptırıyor der. Sonra benim de senin de itibarın iki paralık olur, sakın ha” demişti.

 

Tam paspas yaparken bu aklına geldi eline ateş almış gibi paspası yere attı. ‘Yuh sene dangılak. Az daha esas görevini de, kendini de beşparalık edip rezil etcedin. Patron sene bu iş garı işi demedi mi?’ diye yere attığı paspası hemen yerden alıp yerine koydu.

 

Kapıya baktı ‘gören var mı?’ diye. Çok şükür gören olmamıştı. Masanın üstü silinmişti. Şöyle bir göz gezdirdi paspas izleri kaybolmuştu. İyice baktı paspas yaptığının anlaşılmayacağına ikna oldu, geçti yerine oturdu.

 

Aklına buraya gelirken pastaneciye, aşcıya, yukarı çıkarken önüne gelene selam verdiği aklına geldi. ‘Al başına belayı. Ya onlar selam verdi deyi senle cıvık cıvık gonuşmuya kalkasa. Ya patrona senin adam bu gün çok mutlu, herkese selam verdi. Herhal yemini fazlı verdin derse, bak gari işe’ dedi.

 

Kalktı, dışarı çıktı. Kat görevlisi ordaydı. Halim’i görünce “oo hemşerim bakıyom bu gün çok neşelisin” dedi. Halim ona sert sert baktı “yılışma oğlum işine bak” dedi. Adam şaşırmıştı “bizim oğlan, senin de sağın solun belli olmuyor, bi öyle bi böyle” diyecekti, onunbakışından çok korkup yerine oturdu.

 

İçinden ‘ayı sağı solu belli değil. Salak! Sen de bi selama hemen yılışma. Selam verilcek bi pezevenk mi sanki o?’ diyerek kendine kızıyordu.

 

Halim adamın yerine korkuyla oturduğunu görünce ‘hah şöylem, bunnara selam vemeye gelmeyo, hemen cıvıtcek dangılak’ dedi. Diyafondan adeta kükreyerek “bene bi çay getir acil osun” diye bağırınca katta o saatte gelen herkes korkuyla kapılara üşüştü. Halim onları görünce “ne bakıyonuz ülen girin içeri” diye kükreyince, kapılardaki herkes kayboldu. Halim yerine dönerken ‘hah şöyle. Sabah cıvıdık, emme şindi her şey yerine oturdu’ dedi.

 

 Aslında ilk kez böyle yapıyordu. Herkesin kendinden korktuğunun ilk kez farkına varıyordu. Bu çok hoşuna gitti.

 

 Geçti yerine cibciddi oturup işine başladı. Sabah gelirken kendince gösterdiği cıvıklıktan sonra hemen kendini toplayıp işine başlamıştı. Şu anda hiçbir şey düşünmeden ve cıvıtmadan yerinde oturuyordu. Az sonra patronu çok neşeli bir şekilde girdi “o kocoğlan aferin işine iyi sarıldın. Böyle gidersen seninle aram hiç bozulmaz, aferin” deyip içeri girdi. Halim Patron gelince hemen ayağa kalkmış gözünü kırpmadan cipciddi patronu dinliyordu. Son ‘aferin’ den sonra az kalsın patronun eline sarılıp ‘sağol patron her bişey senin sayende, senin sayende çok şükür, heç bi sıkıntım yok. Emret senin için ölem’ diyecekti. Ama kendini tuttu sadece “sağol patron” dedi.

 

Yavuz bey onu duymamıştı bile odasına girip kapıyı kapatıp koltuğuna kuruldu. Söyledikleri karşısında onunçok hoşlanıp zevkten dört köşe olduğunu anlamıştı. İçeri girip koltuğa oturunca ‘bunlara arasıra böyle pohpohluycan. Ama mesafeyi de iyi koruyup, şımartmıycan’ diye içinden söylendi. Kendiyle gurur duyuyordu. Adam kullanmakta, üstüne kimseyi tanımıyordu. ‘Ee yılların tecrübesi o kadar olacak’ diye kendiyle böbürlenip o da işine başladı.

 

Onun işi de faizle para verdiği kişilerin listesine bakıp ödeme günü yaklaşanları aramaktı. ‘Borcu olana gününden önce arıycan ki aklı bokuna karışsın. Işık tutulmuş tavşan gibi domalıp kalsın’ der, o nedenle önceden hepsini arayıp ‘günün az galdı ona göre’ diye arardı. İşte o da bu işine başlamıştı.

 

Halim her zaman ki gibi diyafona gitti. Patrona bir sade kahve kendine bir çay söyledi. Az önceki kükremeyi duyan herkes ona bir kere daha korkuyla bakıyordu. Çaycı da onun sesi duyunca telaşla ocakçıya siparişi vermişti.

 

O bunları görüp biliyordu, ama hiç oralı olmadan geçip yerine oturdu. “Hah şöyle herkez haddini bilsin” dedi. Bu gün de önceki günler gibi geçti. Bu gün fazla gelen giden olmamıştı. Öğlene doğru patron odadan çıktı. “Erken çıkıyorum. Arayan soran olursa ‘yarın gelicek’ dersin. Akşam vaktinde çıkar gidersin” deyip çıkıp gitti.

 

Halim önce aşağı inip kendine iki liralık bir dürüm söyledi ve parasını verdi. Bir de ayran söyleyecekti ‘fazla masraf olmasın’ dedi. ‘Patron böğün böle, bakasın yarın değişir. Ninecim insan kısmı çiğ süt emmiş güven olmaz deridi. Bunu aklından heç çıkarma oğlum’ diye kendi kendine uyarıda bulunup yukarı çıktı.

 

Az sonra garson dürümü de getirmişti. Ona korkuyla bakarak dürümü verdi. Sonra arkasına bakmadan koşup gitti.

 

Halim hiç bunun farkında değildi. Aklı savcıda ve onun yanındaki bal rengi buğulu gözlü katip kızda kalmıştı. Bir de Tombalacı Nuri ‘acıba kakdımı?’ diye Nuri’yi düşünüyordu. Dürüm kuru kuru gitmez diye diyafondan bir de çay söyledi “acile et, ekmek yeyon” dedi.

 

Garson aşağıda çok kızmıştı. “Ne bu yavu, adam her şeyi acele istiyor, sanki biz onun özel uşağıyız” diye söylenince ocakçı “oğlum burda söylenip durma da, git kendine söyle” diye yarı şaka söylendi.

 

Garson ocakçıya ‘erkeksen sen söylüsen ya’ diyecekti, ama ocakçı patronunun asker aradaşının kayınıydı kendini tuttu. Çayı kaptığı gibi götürdü. Halim “eferin isteyince ekspres gibi oluyosunuz” deyip çaya şekerini atıp karıştırmaya başladı. Çaycı garson çoktan tüymüştü.

 

Halim çay içip, dürümü güzelce yedi bitirdi. Giti tuvalette ‘çöydürdü’. Ama artık eskiden olduğu gibi, ‘şarıl şarıl çöydüremiyordu’. ‘bu porosdat mı ne, emme bok iş ha; bu gidişle ayamın üsdüne işecen’ diye söylendi.

 

Hapishane doktoru “gençsin, ilaç kullanırsan bir sıkıntın olmaz” demişti. Ama hiç sigortası olmamıştı ki. Aldığı para ancak yarım ekmek ciğere, bir de üç beş kuruş artarsa da sigaraya falan ancak yetiyordu. Bu gidişle ilaç, milaç alması çok zordu. Bunları düşünerek tuvaletten geldi. Sonra ‘nası osa iş yok?’ dedi ve dün akşam kaldığı yerden düşünmeye başladı.

 

Çünkü geçmişini düşünürken yaşadığı üç dönemi de ayrı ayrı, ama ara vermeden düşünüp bitirmekten hoşlanıyordu. Askerde iken o zamana kadar yaşadığı ‘bubacını çılbacık yıkalarıken gördüğü’ ve kıt mıt hatırladığı o andan askere gidene kadar süreyi ve o sürede yaşadığı küçük küçük mutlulukları hatırlamayı çok seviyordu.

 

Askerde komutan onu koğuşçu yapmıştı. Askerler kalkıp gittikten sonra kimseyi hiç şikayet etmeden bozuk yatakları düzeltir koğuşu temizleyip havalandırır; sonra bir yere oturup başlardı düşünmeye.

 

Bir keresinde öyle dalgın otururken komutan girip gelmişti. Onun haberi olmadığı için dibine kadar gelmiş sonra birden “asker!!.” diye bağırmıştı. O zaman Halim ‘tingedek’ düşüp hemen toplanıp tekmilini vermişti. Komutan da “asker böyle dalgın olmaz” diye sertçe uyarmıştıondan sonra sık sık ara vererek düşünmeye başlamıştı. Sonra o olaydan sonra hapise girince hapishanede yıllarca boş kaldığı anlar hem köydeki yaşamını, hem askerlikte geçen günlerin içinde yaşadığı küçük mutlulukları hatırlayarak avunurdu.

 

Şimdi de hem köydeki günleri, hem askerlik, hem de ifade verirken yaşadıklarını, bazı hapishane anılarının içindeki küçük mutlulukları hatırlamayı çok seviyordu.

 

En son savcıya “aldım bavılı ver elini İsatanbol dedim. Orda pulis dayım varıdı. Ötekilerden da insanlıklıydı’ demişti. Oradan düşünmeye devam etti.

 

“Önce Sirkeci deyi bi yer va oruya gittim. Neden deseniz, bubacımın köyde bi esger arkıdeşi va. O da insanlıklıdır. Ben esgerden gelince bi o bene iyi garşıladıydı. Ben size esgerden gelince hiç kimse oralı olmadı dedim; emme onu hısım akrıba için dediydim. Bubacımın bu arkıdeşi öylü hısım akrıba değil, köyden biri. Sonacıma savcı beyim bu adama ben dost bildim. Çünküm bubamın esger arkıdeşiydi de ondan. Savcı beyim burda bişey decem. Belkim siz bilmezsiniz. Bizim orlada herkezin en aziz arkıdeşi yalınız esger arkıdeşidir. Çünküm insan esger arkıdeşiyle icabında goyun goyuna yata. Biri bişe anladıce zıman hemen‘benim falan yerde esger arkıdeşim va, onla ne günle yaşadık deyi’ lafı başla. Bi de mapusane arkıdeşliği vadır. Onlada sağlam arkıdeşdir, emme onu sayma. Neden? Çünküm hem mapusluk kötü bi şeyimiş, hem de herkes mapusa girmeyo. Temsil şindi benim de sizden iyi olmasın mapus arkıdeşim var” deyince bu sefer savcı ‘tingidek’ düştü.

 

Çünkü önündeki dosyada Halim’in sabıkası yoktur yazılıydı. Savcı biraz şüphe biraz merakla “hangi hapishane arkadaşı? Sen daha önce hapis yattın mı?” diye sordu.  

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..