Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '14

 
Kategori
Öykü
 

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - yirminci bölüm)

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - yirminci bölüm)
 

Sıradan insanlar


Savcı “ifadeni biraz hızlandır” dedi. Halim alınmıştı. “Gafanızı arıtdıysam gusuruma bakman. Siz her şeyi anlat deyince ben de dipden dırnağa her bi şeyi anladıyodum. Neyise kısa kesen” dedi. Savcı gülerek “yok sıktığın falan yok. Ama biraz daha özet anlat” dedi.

 

Halim “başüstüne savcı beyim” dedi. “Ondan sonacıma uzatmıyen, benim esgerlik gelince ben esgere gittim. Onu da kısa kescen; emme bazı şeyleri söylümem icabediyor” dedi. “Esgere varınca beni önce bölük gomutanının garşısına çıkardılar. Gomutan beni görünce şöyle depiden dırnağa süzdü. Ayaklama bakınca başladı gülmüye. ‘Ne oğlum bunla, sen bunlara babuç bulup geyiyon mu?’ dedi. Ben ‘valla gomutanım benimde en böyük derdim bu. Heç ayama göre babıç bulumadım. Yazın neyse, emme gışın çok zor oluyo. Ayan üstüne çapıt mapıt onun üsdüne de yün çorabı çekiyodum. Onun üstün de çarık çekiyodum. Emme gomutanım valla kışın ayaklam soğuktan mafoluyodu’ dedim. Gomutanım sağosun bene esgerken tam dört çift potin dikdirivediydi. Bene esgerde herkes çok seviyodu. Hele bi tekmil veren, çavuşla on kere tekrar ettiriyodu” dedi.

 

Savcı meraklanıp “nasıl tekmil veriyordun göster?” dedi. Halim bal rengi buğulu gözlü katip kıza baktı. O da yazmayı bırakmış Halim nasıl tekmil çekecek diye bakıyordu. Halim aynı askerde olduğu gibi esas duruşa geçti. “Hacıomarın Osmanın ortanca oğlunun gançıklığıla arkıdan bıçaklayıp öldürdüğü İbiram oğlu Bilal pelifanın oğlu Halim Selim emret gomutanım” dedi.

 

Çok yüksek sesle bağırarak söyleyince dışarıda polisler telaşlanıp “bir şey mi oldu acaba?” diye kapıyı açıp baktılar. Savcı başıyla bir şey yok deyince kapıyı kapatıp dışarıda merakla beklemeye başladılar.

 

Halim tekmili verince bal rengi buğulu gözlü katip kız kikirdedi. Savcı, Halim’e “aferin çok esaslı tekmil vermişsin, sonra?” dedi. Halim “soonası savcı beyim, ben gülüm balım esgerlik yapıp duruydum. Bi onbaşı varıdı. İkide bir benim ayaklama bakıp bakıp dalga geçiyodu. Ben elli kere uyardım. ‘Onbaşım ayıp oluyo, benle dalga geçmen. Bene Allah yaratmış. Gınayıp durman’ dediysem de, naf dinlemeyince ben bunu dutup bir iki vurdum. Zaten zayıf bişeyidi azı burnu gan içinde galdı. Beni gören onbaşı, çavuş hepisi üstüme çöndü. ‘Yermisin yemezmisin?’ Allah yaratdı demeyip bene epey vurdula. Benim derim biraz galındır. Öyle çok etkileri olmadı. Neyse yüzbaşı görüp beni onlan elinden gurtardı. Ne oldu deyi sorup soruşturdu. Sağosun orda beni gören diğer arkıdeşle durumu aynı anlatmış. Gomutan bene çadır hapsi verdi. O onbaşıya da benle dalga geçtiği için çok gızmış. Çadır hapsinden çıkınca gomutan bene ‘sen haklı bile olsan, burda üste el galkmaz. Bida olmasın’ dedi.”

 

“Zaten bida başka bi vukuatım olmudan yüzümün akıyla esgerliği bitirdim. Terhis günü gomutan bene yapdırıvediği eski, yeni dört postalı ve yanında bi de parkayı gışda gıyamette geyen deyi verdi. Başıma ne geldiyse o parkayla postallan yüzünden geldi. Gomutan iyilik olsun deyi verdi. Başıma bunlan gelceni bilse heç verimiydi?”

 

“Neyse ben terhis olup köye geldim. Ben esgerdeyken ninecim mefat etmiş. Bi geldim köyün heç eski dadı yok. Öte dolandım beri dolandım. Zaten benle igilenen heç kimse yoğudu. Bene herkes fazlıdan görüyodu. Bi gün emmim ninecimden bene iki bin lira galdığını söyledi, ‘burlada dolaşıp durmuda git gendine bi iş bul’ dedi. Zaten ninecim ölükdü, bene oraya bağlısıla durmazdım. Bavuluda açmadıydım. Aldım onu ver elini İstanbol dedim. Orda pulis dayım varıdı, o ötekilerden daha insanlıklıydı” dedi.

 

Burada düşünmeyi bıraktı. Zaten yağmurda başlamıştı. Vurdu kafayı yattı. Az sonra uyumuştu. Gece yarısı bir gürültüyle uyandı. ‘Noluyor yavu?” diye kalktı baktı. Tombalacı Nuri boylu boyunca yerde yatıyordu. Halim ‘noldu sene yavu?’ diye kalktı.

 

‘Allah edmesin’ Tombalacı Nuri öldü zanetmişti. Baktı nefes alıyordu. Nuri’yi kucaklayıp yatağına yatırdı. Halim’e Nuri çok ağır gelmişti. ‘Ölü gibi bu yav’ dedi.

 

Nuri yine her zamanki gece yarısına kadar nerede zıkkımlandıysa, zıkkımlanmış. Zil zurna sarhoş odaya kadar zor gelebilmiş, yatağına yatacağı sırada yere yıkılmıştı. Çok pis içki kokuyordu. Halim burnunu tuttu. “Öff ileş gibi kokuyo mübarek. Aynı ileş gibi de ağır”dedi. Nuri’yi yatağına güzelce yatırdı. Üstünü örttü. Kendi yatağına yattı. ‘Bu gadar şeyi nerde içtin amübarek adam. Kendine garazınmı var?’ dedi. ‘Herhal dostlar meyhanesinde içmiştir. Bu saata gadar anca orası açıktır. Zaten oranın gaçda gapanıb gaçda açıldı belli değil ya’ diye söylendi. ‘Ben de içince böyle ileş gibi kokuyomuyum’ diye düşündü. ‘Yok canım sen kokamısın? Anan seni tütsülü doğurmuş. Sen içsen bile tütsü kokasın. Salak herif! Elbet sende böyle ileş gibi kokasın. İnsan kendi kokusunu duymazmış. Kendi osurun sene nası mis gibi kokasa, başkasına da ileş gibi koka’ deyip güldü. Kendi kendine böyle konuşup gülerken yine uykusu geldi.

 

Zaten yağmur da hızlanmış çinko çatıda bateri resitali yapıyordu. Onu dinleyerek uyudu. Sabah erkenden uyandı. Baktı Tombalacı Nuri hala ölü gibi yatıyordu. ‘Allah etmisin, ölüp galdı mı yoğusam’diye bir an telaşlandı. Baktı ‘bebek gibi nefes alıyor’ diye rahatladı. Tombalacı Nuri gece sabaha kadar horlamış, şimdi horlamadan sessizce uyuyordu. Halim ‘akşam bunun gulağını çekmeli. Artık çok oluyor. Allah etmisin bi yerde ölüp galıcek’ diye söylendi, akşam gelince Nuri’yi takip etmeye karar verdi. Zaten zıkkımlandığı yerler belliydi. Onu eliyle koymuş gibi bulurdu.

 

Halim böyle düşünerek kalktı. Elini yüzünü yıkadı. Hapislikte edindiği ağzını fırçalama alışkanlığı hep devam ediyordu. Hapisliğin ona verdiği en güzel alışkanlık buydu. Dişlerini de güzelce fırçaladı. Sigara içtiği halde dişleri bembeyazdı. Aynada ağzını açıp dişlerine bakmayı çok severdi. Ağzı çok kocamandı, ama vücudun, kafasının, elinin ayağının iriliği arasında pek sırıtmıyordu.

 

Neyse temizlikten sonra giyindi. Tombalacı Nuri’ye baktı ‘akşama görüşcez Nuri efendi’ dedi. Bu sırada sanki onun babası veya ağabeyi gibi olmuş, başkasına öğüt vereceğini düşününce koltukları kabarmıştı. Dışarı çıkınca çaycıyla karşılaştı selam verdi. İçinden ‘yürü oğlum yoluna, burda çay içip masrıfa girme, dükkanda bol bol içersin. Nası olsa alıcen var’ dedi, güldü. Cebindeki parayı düşündü ‘bu gün de yeter, yarın çekersin’ dedi. Birden ‘ee kasıda parası olan insan oldun. Gök görmedik gibi hemen şımarma’ diye içinden kendini uyardı.

 

Katip kapıdaydı laf olsun diye “Metin gitti mi?” diye sordu. Katip “az önce gitti” dedi. “Metin’i ne yapıcan?” diye soracaktı, kendini tuttu.

 

Geçen gün bir şey sorunca Halim katibi “sen işine bak” diye terslemişti. Bu aklına gelince yalnızca “az önce gitti” demişti. Halim, katibin bu kısa cevabına kızdı. ‘Kendine bi bok sanıyor zibidi. Adam sorar Metin’i netcen deyi’ içinden söylendi. “Bu hafta onun çalıştığı yerden biraz öteberi alcedim, ondan sordum” diye açıklama yaptı.

 

Birden içinden ‘bok va gibi hemen öyle söylüyon. Ya patron geçen haftaki gibi parıyı vermiden giderse’ diye kendine kızmıştı.

 

Katip biraz alaylı “ya öylemi? Patron sana zam yaptı herhalde?” diye soruyla karışık cevap verdi. İçinden de ‘ayı kasadaki otuz lirayı çeker, gider bol bol harcasın’ diye alay ediyordu.

 

Halim içinden ‘ok yaydan çıktı’ dedi “he ya patron benim haftalığa tam yirmi lira zam yaptı. Ayrıca işler iyi gidince bahşiş de veriyor” dedi; ama içinden ‘at bakam at da civcivle yesin’ diye kendiyle dalga geçiyordu.

 

Katip, bunu duyunca çok kıskandı ve içinden bir hesap yaptı. Pansiyon parası, haftalık arada bir bahşiş ‘bu ayı benden çok alıyor. Bizim ortaokul mezunu olduğumuzun ne kıymeti var? Kimbilir patronu, bu ayıyı nasıl kirli işlerde gullanıyorda, o parayı veriyor. Zaten patronu da hırlı deyus değilmiş, öyle söylüyolar’ diye içinden geçirirken duraklayınca, Halim içinden ‘zibdi kıskandı. Oh olsun öyle arkamdan atıp dutman da, ne biçim adam oldumu öğrenin’ dedi. Sonra katibe “sen dalıp gittin bizim oğlan. Hadi eyvallah, ben işe geç galmıyen de aldım parayı hak eden” dedi ve yürüdü gitti. Katip arkasından bakıp kalmıştı...

 

Halim’in duymayacağına emin olunca da “yürü ayı anca gidersin. Nasıl olsa patronunla yedin bokun kokusu çıkar. O zaman görürüm ben senin bu havanı” dedi.

 

Onun bu sözlerini duyan çaycı katibin yanına gelmişti. Katibe “ne oluyor bizim oğlan, yine kime söyleniyon?” diye Halim’in arkasından söylendiğini bildiği halde sordu.

 

Katip çaycıya geçen gün ‘bir bir berabereyiz’ dediğinden beri artık çaycıdan bir şey sakınmaya gerek görmüyordu. “Kim olucak? Bizim ayıya söyleniyom. Patronu zam yapmış da ona hava atıyodu ayı” diye üstüne basarak anlattı.

 

Çaycı içinden ‘Salak! Geçen gün ben Halim’e gırın ayısı dedim deyi böyle fütursuz konuşuyo. Güya o dediyse ben de demişin. Ben bi kere gırın ayısı dedim. Kendi elli kere ayı, deve dedi. Bu dangılak hiç hesap bilmiyor. Hiç bi kereyle on kere aynı olur mu?’ diye geçirdi.

 

Sonra katibe “öyle deyip durma bizim oğlan yerin gulağı var. Halim bi duyarsa valla seni parçılar. Gerçi ben de gırın ayısı dedim, amma o bi kere ağzımdan gaçtı. Başkada hiç demedim” deyince katibin korkudan beti benzi attı. “Sen söylümezsen nerden duyucak bizim oğlan. Aman gözünü seveyim ağzından kaçırma. Töbe bi da, ben de demem” dedi. Çaycı keyf olmuştu. İçinden ‘akıllım, ben bi kere gırın ayısı deyince, berabereyiz deyi söyleniyodun. Duymadım mı zannediyosun. Şimdi yine elime düştün, bi yamuk yap gör gününü’ diye geçirdi.

 

Katibe “ayıpsın bizim oğlan hiç söylermiyim? Hem ben de gırın ayısı dedim de berabere olduyduk ya” diye alayla cevap verip gitti.

 

Katip çaycının arkasından bakarken ‘hay diline eşek arısı soksun. Geveze herif, çaycının eline bi dünya goz verdin. Adam senin o gırın ayısı deyince bir bir berabereyiz dediğini bile duymuş onu başına kakıp dalga geçiyo, sersem’ diye kendi kendine kızdı. Yapacak bir şey yoktu olan olmuştu. Erken kalkmak için not yazdıran müşterileri kaldırmak üzere üst katlara çıkarken hala kendi kendine söyleniyordu. Ama çok hafif adeta dişlerinin arasından söylendiği için ne söylediği anlaşılmıyordu.

 

Bu sırada Halim dostlar meyhanesinin yanından geçiyordu. İçerden gelen sesleri duyunca ‘be mübarekle buruya kaçta geliyolar, yoğusam hiç yatmıyolamı?’ diye söylendi.

 

İçinden ‘salak! Gurtla, guşla her bişey, hatta çiçekle bile yatıcek uyucek de bunlamı yatıp uyumecek? Seninki de laf işde’ diye kendiyle alay ediyordu. Kurtların kuşların hatta çiçeklerin bile uyuduğunu ona ninesi söylemişti. ‘Gadir mevlam insana ne özellik verdiyse her yaraddınıda aynı özelliği vermiş’ derdi. 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..