Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Halime

Sandık kapağının sesini duyduğunda sanki tüm nefesi kesilecekti Halime’ nin, titreyen ellerini yüzüne sürdü, başını güneş ışığının süzüldüğü pencereye çevirdi, bir damla daha yaş daha düştü o kara gözlerinden şalvarına. Odanın kapısı açıldığında karşısında her zaman ki gibi gülümseyen ağabeyi yoktu. Hiç konuşmadı ağabeyi ve Halime, sadece el ele tutuştular, duygusuzca. Saat sabahın altısı idi. Evin girişinden kapıya çıktı iki kardeş. Annesi, babası ve diğer kardeşleri uyanık olmalarına rağmen hiç birisi uğurlamaya çıkmadı Halime’ yi son yolculuğuna. Yeşil lastiğini giydi ayaklarına ve bir kurbanlık gibi düştü ağabeyinin arkasına. Sabah olmasına rağmen hava sıcaktı ilçede ama Halime bu sıcağa rağmen üşüyordu, hem de çok fazla üşüyordu. Çiçekli şalvarı ve morlu tülbendi ile henüz on yedisindeydi. Etrafta kimsecikler yoktu hiçbir suret göremiyordu ya da etrafındaki insanları o göremiyor ve hissedemiyordu. Ağabeyi hiç konuşmuyor Halime’ nin önünde yavaş adımlarla ilerliyordu ve Halime de biliyordu ki ağabeyinin de boğazı düğüm düğüm yutkunamıyordu, belki sesi çıkmıyordu ama başının önünde olması ve konuşamaması ağabeyinin her zamanki hali değildi. Ağabeyi ile şakalarını hatırladı, oynadığı oyunları kaç kez kavga etmiş kaç kez barışmışlardı. Ağabeyi kaç kez Halime’ nin işlerini yapmıştı sırf Halime yorulmasın diye ya şimdi, düşündükçe Halime’ nin gözlerinden yaşlar boşalıyor fakat hiç sesi çıkmıyordu. İlçe sessizdi bu gün daha bir sessiz, güneş aydınlatmıyordu onca ışığına rağmen, çok uzak kalmıştı insanlıktan çok uzak bu gün. Ağabeyi terini sildi eliyle belli ki çok zorluyordu bu yürüyüş onu. İki kişi yürüyordu ama onlar üç kişiydi Halime’ nin henüz doğmamış ve doğamayacak çocuğu ile. Hayat onları bu ağır sınav ile sınamış ve galip gelen iki kardeş olamamıştı. İlçeden bayağı uzaklaşmışlar dere kenarına gelmişlerdi. İkisi beraber suya yürüdü, yüzlerini yıkamak için. Eğildiler ve gözyaşlarını karıştırdılar suya tam bu sırada Halime’nin ağabeyi boynuna doladığı mendilini suya düşürdü. Halime daha aşağıda olduğu için yakaladı ucundan mendilin, eline aldı, dudaklarına götürdü ve öptü, elleri çok fazla titriyordu Halime’ nin ateş gibiydi adeta, ağabeyi ilk kez kardeşini böyle güzel görüyordu. Halime mendili ağabeyine uzattı göz göze geldiler. Tüm dünya durdu, ağaçlar kıpırdamıyor, su akmıyordu artık, canlı cansız her varlık bu iki kardeşin bakışmasına tanıklık ediyordu. Birden sarıldılar birbirlerine sıkıca, hıçkırıklar yankılanıyordu kulaklarında ikisinin, Halime ağabeyinin kulaklarına ’EĞER BEN AYAKLARINIZIN ALTINDAKİ TOPRAK OLURSAM SİZ GÖKTEKİ GÜNEŞ Mİ OLACAKSINIZ AĞABEY’ diye fısıldadı, sustu ağabey zaten yanan vücuduna bir kor daha düştü ama nafile kalktı ayağa tüm zalimliği ile sildi elini ve yüzünü Halime’ nin uzattığı mendil ile ve tuttu ince bileklerinden Halime’nin şimdi daha bir zalim görünüyordu ağabeyi. Artık ikisi de hiç bir şey düşünmüyor ve görmüyordu sadece yürüyorlardı. Bayağı uzaklaşmışlardı artık ilçeden. Bir ağacın gölgesine durdular. Halime olduğu yere çöktü, şimdi ikisi de ağlamıyordu. Halime’nin başına kara bir namlu dayadı ağabeyi tüm kardeşlik duygularını silerek. Halime’nin yüzü görünmüyordu ama hissettiklerini hissedebiliyordu ağabeyi, silahın horozunu kurdu babasının tarif ettiği gibi şimdi tek hareket tetiği düşürmek kaldı. Sanki Halime’ nin aldığı tek bir nefesi bile iyilik sayarcasına bekliyordu fakat bilmiyordu ki Halime her aldığı nefes ile daha fazla ölüyordu. Tetiği düşürdü bir çiçeği koparır gibi ses beyninde yankılandı ağabeyinin, titredi vücudu, nefes alamadı, gözlerini kapattı ve düşürdü elinden silahı yere. Bakamadı Halime’ye bakamıyordu ama babası bakmalısın demişti. Gözlerini açtı bu insanlık ayıbını görmek için, yerdeydi kardeşi Halime, o çok sevdiği lastik ayakkabısı ve şalvarı ile, başı kızıl kana boyanmış, tülbendi siyah saçı ile karışmıştı. Ağabeyi tuhaftır çok ağlayacağını düşünüyordu bu anda ama hiçbir şey hissetmiyordu. Belki de bu kadar kolay kardeş katili olacağını düşünemiyordu. Hala olduğu yerde bekliyordu, vücudu donmuş bir vaziyette, hiçbir uzvu kıpırdamıyor, gitmek istiyor fakat gidemiyordu öylece kalakalmıştı Halime’ nin başında. Bir kurşun da kendisine sıkmıştı ağabeyi farkında değildi. Birden gözleri doldu ve boşalmaya başladı vücudu, elinde değildi ama ağlıyordu. Olduğu yere zorlada olsa oturdu, havada asılı kalan elleri Halime’nin ayaklarına değiyordu hala sıcak ama cansız olan ayaklarına bir müddet bu şekilde ağladı. Yerdeki silahı tekrar eline aldı bu sefer o kara namluyu kendi başına dayadı. Arkadan bir ses yükseldi ‘Oğlum yapma’ diye babasının sesiydi, ikisini takip etmişti, acaba öldürebilir mi diye. Ama oğluna yetişemedi. Halime ağabeyinin başına yastık oldu her akşam evde yatarken olduğu gibi. Arkalarında ise yıkılmış bir aile ve yeniden var olmuş bir töre bıraktılar...

 
Toplam blog
: 11
: 394
Kayıt tarihi
: 02.09.08
 
 

Yüksekokul mezunu bir emniyet mensubuyum. İlgilendiğim tek konu yazmak olsa gerek. Yorumlarınız için..