Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '07

 
Kategori
Haber
 

Halk mı? O da kim?

Halk mı? O da kim?
 

AKP adayını açıkladı ya da daha mevcuttaki aday görevinin başına döndü. Ve olumlu ve olumsuz tepkiler ortalıkta dolaşıyor. Ama bence en anlamsız tepki CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'ndan geldi. Bir haber portalına konuşan Kılıçdaroğlu “Açıkça söylüyoruz; Gül’ün seçilmesini içimize sindiremiyoruz, sindiremeyiz” ifadesini kullandı. Bence buraya kadar normal. Ancak arkadan gelen cümle ilginç.

Seçimden önce diğer muhalefet partilerinin Gül’e yönelttiği tepkileri hatırlatan ve “Şimdi ne değişti” diye soran Kılıçdaroğlu, MHP’ye tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “MHP Gül’ü eleştiriyorsa, oylamaya katılmamalı” dedi.

22 Temmuz'da bu ülkede bir seçim yaşanmış, seçimde halk iktidar partisine yüksek oranlarda kredi vermiş ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun yorumu şu; "Şimdi ne değişti?"

Eh, halkın oyunun önemsenmemesinin en büyük göstergesi de bu olsa gerek. Halkın bir fikir beyan etmesi anlaşılan sizin için hiçte önemli değil. Hayır, bende CHP'nin halktan kopuk olduğunu iddia eden "vatan hainlerinden birisiyim" ama, açıkcası ben bile bu kadarını beklemezdim. Koskoca bir seçimi görmezden gelmek, olsa olsa, "seçim", "oy", "seçmen", "halk", "kamuoyu" gibi kavramların tarafınızdan, siyasetin basit birer figüranları olduğu değerlendirildiğinin ispatıdır. Diğer yönüyle de hala akıllanmadığınızın.

Siz (ben de) Abdullah Gül'ü çok benimsemiyor olabilirsiniz. Hatta "çok" kelimesini bir kenara bırakalım, "hiç" (ben "hiç" kelimesi noktasında size katılamam) memnun olmayabilirsiniz. Ancak, Türkiye seçim tarihinde hatırı sayılır bir oy almış partinin adayına, hele ki daha seçimin üzerinden bir ay bile geçmemişken yeniden ayak oyunları ile engel olmaya çalışmak cidden siyaset mantığı ile açıklanabilir bir şey değil.

Şimdi de MHP’yi yanlarına dâhil etmek istiyorlar. Ancak önünde ANAP ve DYP gibi, büyük olasılıkla bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde genel kurula girmediği için seçmen tarafından cezalandırılan partiler varken MHP’nin böyle bir şeye cesaret edebilmesi oldukça güç.

Kimse CHP ve MHP’den, Abdullah Gül’ün adaylığına destek vermesini veya sıcak bakmasını bekleyemez. Benimde ideal cumhurbaşkanı profilime uygun bir isim olduğunu iddia edemem. Ancak, hukukun belirlediği sınırların dışında, şark kültüründen kalma ayak oyunları ile siyaset yapmaya da kimsenin hakkı olamaz. Bu noktada yapılması gereken en doğru adım, gerekirse MHP ile uzlaşmanın en güzel örneği gösterilip, ve yine gerekirse parlamento dışından ortak bir aday çıkarılıp, AKP’yi de bu uzlaşmaya ortak olmaya davet etmektir.

Elbette AKP’nin bu davete sıcak bakacağına ve kabul edeceğine inanacak kadar saf değilim. Ancak, MHP ve CHP gibi aslen iki zıd partinin uzlaştığı bir noktadan uzak kalarak, kendi adayını zorlayacak bir AKP’nin orta ve uzun vadede bu uzlaşmaz tavrının siyasi bedelleri olacaktır.

Son tahlilde seçim meydanlarında “bu kez uzlaşırız” sözü veren AKP’nin, önüne konulan bir uzlaşma seçeneğine uzak durması seçmen nezdinde gerekli mesajı oluşturur. Ancak bu noktada CHP’nin yine bildiğimiz CHP olduğunu kolaylıkla gözlemliyoruz. Yani alternatif üretmeyen, siyaseti yalnızca siyasetin kuralları ile değil, hukukun yazılı kuralları dışında güç dengeleri üzerinden siyaset yapan bir anlayış.

Şu bakış açısı çok manidardır. İktidar partisi, sahip olduğu milletvekili gücüne dayanarak bir cumhurbaşkanı adayı gösterir. Bu adaydan memnun olamayan bir başka siyasal parti eğer siyaset yapma içgüdüsü varsa parlamento içerisinde yer alır ve siyasetin zemininde alternatifler üretir. Son tahlilde siyasetin var edildiği en üst mevkii parlamentodur. Ancak söz konusu parti, maksadı siyaset üretmek değilse, yapabileceği tek şey, siyasi sürecin önünü kesmeye çalışmaktır. Ancak bu şekliyle olsa olsa kendi varlık gerekçesini ortadan kaldırmış olur. İşte Baykal'ın CHP'si, genetik yapısında siyaset yapma içgüdüsü olamayan bir parti olduğunu, bu şekilde bir kez daha gösterdi.

Ancak CHP’nin, gerek sözcülüğünü yaptığı kesimler, gerekse de peşi sıra gelen takipçileri süreci bir siyasal süreç olarak algılamıyorlar. Aslında AKP için iddia ettikleri düşünce şekli, yani “AKP’nin Çankaya’yı zaptedilecek bir alan olarak görme içgüdüsü” maalesef ve maalesef bu çevreler için daha geçerli bir durum. Bu anlayış için parlamento işgal edilmiş durumda ve parlamentoyu işgal edenler Çankaya'ya da gözünü dikmiş durumdalar. Olayları algılayış şekillerine bakar mısınız, siyasetin mekanizmaları tarafından üretilmiş bir bakış açısı olduğuna inanabilir misiniz?

Gelelim AKP'ye. AKP’nin doğru bir tercih yaptığı kanaatini taşımıyorum. Bu Abdullah Gül’ü yetersiz bulduğum için değil elbette. Abdullah Gül’ün gerek yasal koşullar, gerek liyakat kuralları, gerekse de politik teamül çerçevesinde cumhurbaşkanı olmasında bir engel görmüyorum. Elbette Abdullah Gül’le benim zihniyetim arasında dağlar kadar fark var. Dinle siyaseti yeterince ayıran bir arı zihne sahip olduğunu çokta fazla düşünmüyorum ancak bu fikirler oy verme şansım olsa yalnızca oy vermeyecek olmama gerekçe olabilecek şeyler. Onun reel politikanın gerekleri doğrultusunda cumhurbaşkanı olmasını engelleyecek şeyler değil. Zaten herhalde, "ben istemiyorum, olamaz" demek ve başkalarının görüşünü (hele ki halkın %47’sinin) yok saymak demokrasi olmasa gerek.

Ancak AKP’nin doğru bir tercih yapmadığı düşüncem, benim istediğim adayı önermemiş olmasından değil, daha çok kendisine yönelik eleştirileri haklı çıkartan bir tercih içinde olmasındandır. AKP’ye giden oyların Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması için verildiği iddiası oldukça güçlü bir iddia olsa da, ben AKP’nin kendisini merkeze yakın, değişimci ve ekonomik istikrarı ön plana alan söylemleri ile bu oy artışını sağladığını düşünüyorum. Ancak AKP, Gül’ün adaylığını büyük bir coşku ile karşılayan kendi has kitlesinin tercihini, AKP’nin merkez partisi olduğunu düşünerek oy veren daha büyük bir çoğunluğun uyum tercihine yeğ tutmuştur.

Bence o noktaya, siyasetle bağı daha düşük, ama Türkiye’nin dışa açılmasına hizmet edecek, Türkiye’nin kabuk değiştirme projelerine destek verecek ve ülkeyi sivilleştirmesine katkı sağlayacak –belki de meclis dışından-, mesleki kariyerinin üst basamaklarında dolaşan birisini aday göstermeleri daha doğru olurdu. Yeni anayasa taslağında yetkileri kısıtlanacağının ipuçlarının verildiği bir makama, bir siyasi partinin en yetkili kişilerinden birisinin aday gösterilmesi, siyasi hedefler açısından da çok mantıklı değildi.

Ancak AKP'nin de şark politik süreçlerinden yeterince kopamadığı ortada.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..