Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '15

 
Kategori
Spor
 

Haluk Ulusoy'un gol sevinci!

Abdullah Kiğılı 5 Eylül 1997 günü Federasyon Başkanı seçildiğinde Fenerbahçe Stadyumu’nda Galatasaray derbisi oynanıyordu. Maç öncesinde Kiğılı’nın anonsu yapıldığında kısa süreli bir alkış olmuştu.

Peki, Abdullah Kiğılı o görevde ne kadar kalabildi?

2 Ay…

Neden ayrıldığı konusunu Türkiye konuşmuş mudur?(*)

Öncesinde kim vardı?

Çok uzun yıllar Şenez Erzik Federasyon Başkanlığı yapıyordu. Ancak 1994’de ikinci kez Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığına gelen Ali Şen, Şenez Erzik’in Federasyon Başkanı kalmasını istemiyordu. Hatta Oğuz Çetin-Aykut Kocaman’ın gönderilmesinin geri planında bu çekişmenin olduğunu daha sonra öğrendik. (**)

Ali Şen’in uzun süre Şenez Erzik’in Federasyon Başkanlığı’ndan ayrılmasını “Fenerbahçe’nin istemediği kişi o görevde kalamaz!” şeklinde kullandığını da biliriz.

Fenerbahçe Başkanları maalesef hep böyle atarlıdır ancak bunun Fenerbahçe’ye ne faydası dokunmuş olduğunu hiç görmedik. Hala göremiyoruz.

Sonra ne oldu, büyük bir kaos yaşandı, bir iki olağanüstü kongre vs. ve Haluk Ulusoy 4 Kasım 1997 tarihinde Federasyon Başkanlığı koltuğuna oturdu ve aralıklarla 2008 yılına kadar 11 sene futbolun içinde “belirleyici” bir unsur olarak yer aldı.

Futbolumuzda başarı olarak nitelendireceğimiz her ne varsa Haluk Ulusoy döneminde yaşanmış olduğu da parantez içinde ifade edilecek bir gerçektir.

Pazar akşamı TT Arena’da Sneijder’ın golünden sonra büyük sevinç yaşayan Haluk Ulusoy’un görüntüsü insanı ister istemez böyle geriye döndürüp, nereden nereye gelinmiş olduğunu düşündürüyor.

12 Mayıs tarihli “2010-11 sezonundan bile kirli" olan nedir? (***) başlıklı yazımda daha önce birkaç defa altını çizmeye çalıştığım Spor Medyamıza dair gerçeği tartışmıştım.

Fenerbahçe yıllardır nelerden ve kimlerden şikâyetçidir?

3 Temmuz’da en büyük darbeyi indiren, nedense hep “Fenerbahçe Medyası” olarak dile getirilen ve tamamen ters manyel olan Medya’daki Fenerbahçe’nin etkisizliğidir.

Medya’nın ana omurgasında Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler olmadığı gibi Fenerbahçeli olmak Medya’ya girmenin önündeki en büyük engellerden biridir artık.

3 Temmuz’da daha ilk gün Fenerbahçe’yi sanık sandalyesine oturtanların tamamına yakınının Galatasaraylı olması tesadüf müydü?

Ya operasyon kararını veren Savcı’nın aynı tarihlerde Galatasaray Kongre üyesi yapılması?

Başka?

İTÜ’nin raporladığı hakemlerin Fenerbahçe lehine penaltı düdüğü çaldığı algısının nasıl yalan olduğudur. Genel kanının tersine hakemler Fenerbahçe lehine penaltı düdüğü çalmak bir yana diğer üç rakibiyle kıyaslandığında çok daha zor penaltı vermektedirler.

Kamuoyundaki algı ise bunun tam tersidir.

Algıyı kim yapıyor?

Kararı kimler uyguluyor?

Son on beş yılda Federasyon’da Fenerbahçe adına etkili olan tek bir isim hatırlıyorum; Şekip Mosturoğlu. O da görevde kalmak yerine Fenerbahçe Yönetimini seçti.

3 Temmuz’da Başkan olan “Fenerbahçeli” Mehmet Ali Aydınlar’ın ne kadar pasif kaldığını, gerçek etkiyi yaratan ve kullananların Ebru Köksal, İlhan Helvacı ve Lütfi Arıboğan gibi Galatasaraylılar olduğunu da UEFA’dan öğrenecektik.

UEFA’da en üst düzeyde görev yapan “Fenerbahçeli” Şenez Erzik’in bu kadar etkisiz kalmasının geri planında yatan şeyin çevresini saran Galatasaray Liseli güçlü kulis ağının olması mümkün müdür?

Şenez Erzik’in UEFA’da yalnız kalmasının nedeni nedir?

Bugünkü Federasyon yapısı ve kurullarıyla Merkez Hakem Komitesi ve kurullarının ve hakemlerinin Haluk Ulusoy’un görev yaptığı dönemde oluşturulmuş olduğu da bir başka gerçek olarak önümüzde duruyor.

“Lan” demiş olma ihtimaline karşı bir Fenerbahçeli futbolcuyu rahatlıkla dışarı atabilecek hakemlerin kuşkusuz bir mazisi olmalıdır. Tükürmediği halde tükürdü raporu veren, dün akşam Başakşehir’de Mehmet Topuz’a kırmızı kart gösteren şey hakemlik müessesi değildir. Bunun organize bir ekibin olduğunu iddia edecek kadar aklımızı yitirmedik, bu bir eğitimdir, algı zehirlenmesidir, yetiştirilme şeklidir.

Basketbol’daki o koltuğa da yakın zamanda Lütfi Arıboğan oturmaya hazırlanıyor. 23 sene bu görevi aralıksız sürdüren önceki başkan Turgay Demirel de Galatasaraylıydı.

Bir olgu ve olay kendisini sürekli tekrar ediyorsa orada istikrar ve bilimsel bir vaka vardır.

Yıllar önce bu gerçekleri eleştirilmesi gereken şeyler olarak görür değerlendirirdim. Hatta tepki gösterirdim. Oysa insanın toplumsal bir varlık olarak örgütlü yaşaması doğası gereğidir.

Bu durum eleştirilmesi değil, aksine olması gereken bir şey olarak örnek alınmalıdır.

Galatasaray’ın çok köklü bir kurum olarak Lisesi’nin olması ve buraya Türkiye’nin en başarılı öğrencilerinin giriyor olması, iyi eğitim almaları, çıktıklarında da Lise’nin kendilerine kazandırdığı şeyleri hayatlarına ilave ederek sürdürmeleri “olağanüstü” bir örgütlülüktür.

Türkiye’nin son elli yılında ticari yaşamdan, bürokrasiye Galatasaray Liselilerin ağırlığı hissedilir derecede artmıştır.

Başta hukuk olmak üzere Galatasaray Liseliler çok önemli kurumlarda kritik görevler almaktadırlar.

Hukuk; yasaları yazanlar da uygulayanlar da Galatasaraylı olunca işin rengi kuşkusuz sarı kırmızılaşmaktadır.

Buradaki yorumda bütün hayatın buna göre dizayn ve organize edildiği çıkarılmamalıdır. Kimse profesyonel yaşantısında işini icra ederken tuttuğu takımı düşünerek kararlar almaz. Ancak bir karar almak ve çıkarmak gerektiğinde bunun için “gönüllü” olacağını bilmemiz gerekir. İnce nüans burada gizlidir.

19 Mayıs günü paylaştığım yazıdaki gerçekler Galatasaray’ın Türkiye’de Fenerbahçe’nin hiçbir zaman ulaşamayacağı avantajıdır. (****)

Üstelik bu kurumların uluslararası anlamda bağlantıları ve ilişkileri Galatasaray Liselilerin etkinliğini dışarıda da artırmaktadır.

Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş Kulüplerinin içinde geniş çaplı bir araştırma yapılsa Galatasaray’ın diğer Kulüplerle arasında örgütlülük anlamında çok önemli bir farkı olduğu da görülecektir.

Galatasaray’ın başına asla 3 Temmuz gibi bir olay gelmeyeceği gibi 4 Nisan’daki kurşunlanma benzeri bir faili meçhul bir suikast girişimi de yaşanmayacaktır.

Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin taşıdığı anlam daha çok Fenerbahçe’nin devletle olan güçlü bağını dile getirirken, bu yapının Türkiye’deki liberal ekonomi ile devletin ekonomideki etkisinin azalmasıyla değişime uğradığını son 20 yılda yaşayarak gözlemliyoruz.

Türkiye’nin 2. Cumhuriyeti’nin ana omurgasını Galatasaray oluşturuyor. 

AKP’nin örgütlenmesinden farklı bir şeyden söz etmiyorum. Tüm ilişkiler birbirinin içinde eriyerek veya kaynaşarak ilerliyor; büyütüyor.

Burada rasyonel olmayan bir şey yok; insan aynı zamanda çıkarını düşünen ve ona göre hareket eden bir varlıktır. Örgütler başarı, çıkar için bir araya gelirler.

Burada asla eleştirilecek bir şey olamaz; öncelikle anlamak önemlidir.

Ve Aziz Yıldırım, Fenerbahçe…

Türkiye’de sporun paradigmasını değiştiren adam olarak hatırlanacaktır. Çok şeyi değiştirdi. İlkleri yaptı.

Ancak başaramadığı, beceremediği ve bana göre Ali Şen’le birlikte hiç anlayamadığı tek bir şey olmuştur; Galatasaray’ın karşısına örgütlü bir Fenerbahçe koyamamıştır.

(Bu hafta Aziz Yıldırım’a çok daha geniş pencereden bakarak bir değerlendirme yapacağım.)

Bilmiyoruz, görünenle öz aynı olsaydı bilim olmazdı, demiş bir filozof, gördüğümüze göre yorumluyoruz. Ali Şen ve Aziz Yıldırım’ın yapamadığı dediğimiz şey bilinçli bir tercih olarak mı yapamadıklarıdır yoksa gerçekten Türkiye gerçeğini yakından kavrayamadıkları, anlayamadıkları için başaramamışlardır; vicdanlarıyla baş başa bırakacağımız bir durumdur. 

Fenerbahçe’nin başarısı için böylesine güçlü etkisi olan alternatif bir örgütlenme sağlayamamıştır.

Sağlayamamıştır, başaramamıştır ayrı bir detay hala farkına bile vardığı şüphe götürür bir durumdur.

3 Temmuz Fenerbahçe için şanstı; toplumsal anlamda çok güçlü bir dinamik, momentum yakalanmıştı, ancak Aziz Yıldırım’ın kendisi bu yapının enerjini söndürmüştür.

Hatta bugün geldiğimiz yer itibarıyla yok etmiş olduğunu da söyleyebiliriz.

Büyük bir fırsat kaçmıştır.

Ancak bütün bunları tek başına ve kısa sürede Fenerbahçe’nin başarması da mümkün değildir, çünkü Fenerbahçe’yi bir arada tutacak Lise veya benzeri bir yapı olmadığı gibi aksine parçalanmaya uygun, dünden hazır bir organizması vardır.

Fenerbahçe’de başarılı olan her zaman cezalandırılır.

Fenerbahçe’de yukarı çıkmaya çalışan her zaman yaka paça aşağı indirilir.

Fenerbahçe’de kıskançlık, çekememezlik kişilerin genlerine işlenmiş gibidir.

Farklı şeyleri savunan kişilerin hain olarak adlandırılması Fenerbahçe’ye has bir durumdur. Sanılanın aksine Fenerbahçe’nin hafızası çok zayıftır.

1996’da Fenerbahçe yine çok iyi bir hava yakalamıştı. 2000’li yıllara kadar bu ana omurga korunmuş olsa belki Galatasaray’ın gerçekleştirdiği şeyi yapacak veya ona en azından rakip olacaktı.

Ali Şen ne yaptı, takımın omurgasını kırdı.

Aziz Yıldırım bunu defalarca kere yaptı.

Zico ve Aykut Kocaman Aziz Yıldırım’ın ne olduğunu asla anlayamadığı büyük bir projeydi.

Zico’nun yanında duran Önder Özen, Volkan Ballı gibi karakterler Fenerbahçe’nin geleceğini şekillendirecek unsurlar olabilecekken yok edilmişlerdir.

Ersun Yanal bu sürecin küçük bir parçasıydı. Gönderilmesi bir pragmatizmdi. Geri planında futbolcuların yeniçeri ayaklanmasına benzer bir durumu vardı. Göndermese biliyordu ki futbolcular daha onuncu haftaya gelmeden isyan edeceklerdi.

Ancak futbolcuya dayalı düzeni en başta Aziz Yıldırım yıkması gerekiyordu. Yine yapamadı. Altından kalkabilirim sandı, oysa karşısında kendisinin bile altından kalkamayacağı devasa bir örgütlenme olduğu gerçeğini hala göremiyor.

Yine Fenerbahçe’nin yönetim muhalifi olanlarının dışarıda Galatasaray veya Beşiktaşlılarla birlikte hareket edip, onlardan destek ve medet umması da ancak Fenerbahçelilere has bir durumdur ve sonu her zaman hüsrandır.

Fenerbahçe şu son 20 senede yaşadığı bunca acı tecrübeye rağmen öğrenemiyor. Bilgiyi kullanamıyor.

Yönetime alternatif olarak aday olacak gruplardan manifesto niteliğinde bir özeleştiri metni okudunuz mu?

Okuyamazsınız, daha bir beş sene daha okuyamayacaksınız.

(*)http://www.milliyet.com.tr/1998/12/13/spor/spo08.html

(**)http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/23436303.asp

(***)http://www.milliyet.com.tr/uzay-gokerman--2010-11-sezonundan-bile-kirli--olan-nedir--2057719-skorer-yazar-yazisi/

(****)http://www.milliyet.com.tr/uzay-gokerman-cumartesi-gunu-turkiye-de-gercekte-neler-oldu--ne-yasandi--2061233-skorer-yazar-yazisi/

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..