Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '14

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hamal

Hamal
 

Uzatmalar oynanıyordu, tuttuğu  takım son dakikalara mağlup giriyor fakat bu son anlarda bile içinde bir umut vardı. Zaman çok göreceli akıyordu ve beklenen o umut ışığını göremiyordu  takımının  oyuncularından.

Aslında hiç gitmek istememişti bu görüşmeye. Çok ısrar ettiği için gidiyordu, sanki süre daralıyordu ve belki bu son dakikalara sığdırılabilecek bir umut vardı. Televizyonu kapattı maçın son dakikalarını izleyememek kaygısı ve elden uçup giden yılların emeğinin kıskacından kurtulup; karanlık sokağın yaz esintisinde kafasında gerçekler ve umudu ile birlikte sırtında ağır bir yük taşıyan hamal gibi hiç ulaşılmak istenmeyen o apartmana ulaştı .

Yukarı çıkıp sırtındaki yükü bir an önce bırakmak istiyordu . Yüzük parmağı ile onun adının yazdığı zilin tam üstüne basacak iken yüzüğünün üstüne kazınmış, zamanın  yıpratması ile silikleşmiş o iki harf gözüne çarptı. Geçmişin renkli günlerinde yan yana ne kadar da uyumlu duruyorlardı oysa. Eli hiç titremedi. Sadece yükünün ağırlığından bacaklarıydı titreyen. İçinde karar ve kararsızlıklar halaylar çekerken kapının açılmaması için dua ediyordu. Mekanik, sarsıntılı, iç titreten nahoş kapı otomatiğinin sesi duyuldu. Merdivenleri birer ikişer çıkmak yerine tek tek çıkıyordu. Sanki her bir basamak umutları tüketiyordu maçın o son dakikaları gibi. İçinden bir ses nefes nefese kalma, sesin titremesin diyordu iş görüşmesine giden güçlü gözükmesi görünen birisi gibi. Son kata gelmişti ve merdiven ışığı onu algılamıyor ve bir türlü yanmıyordu. Işığın açılmasını sağlamak için elini kolunu sallamaya çalıştı ama kolunun kalkmadığını sanki uyuşmuş gibi ve kendisinden ayrı bir parça gibi söz dinlemediğini hissetti . Tek tek çıkmasına rağmen basamakları kalbinin çarpıntısı merdiven boşluğunda yankılanıyordu. Kolunu kaldıramadı, ışık yanmadı. Merdivenin son köşesini döndüğünde o karanlıktan gelen, kalbi güm güm atan, kolu bile kalkmayan sırtı yüklü bir hamal, karşısındaki ise florasan ampülün aydınlığında kararlı, güçlü, kendinden emin, özgüven dolu, bırakın konuşmayı dokunmaya bile cesaret edemeyeceği parlaklıkta bir ışık gibiydi.

Çok zaman geçirmişlerdi, her hallerini en iyi onlar bilirdi, mutlu anlar, heyecanlar, tutku, yemek yapmalar, kaçamaklar, deniz kenarında banklarda simit ayran, paraları olursa rakı balık, sanat müziği eş dost düğünlerinde Ankara havaları, felsefenin dibine vurmalar, bazen de sığ hikayelere ve absürt dizilere ağız dolusu gülmeler. Onca yaşanana rağmen onu bu kadar ışıklı bu kadar güzel bu kadar ulaşılmaz hiç görmemişti . Sırtındaki yük iyice ağırlaşmıştı. ‘’Umut arayan bir insan için sanırım en zor olanı karşısındaki insanın bu katlanılmaz derecedeki güveniydi’’ diye geçirdi içinden.

Balkon masasına oturdular gözlerini ondan alamıyor ve içindeki sorularla yüzleşmeye devam ediyordu. Birden bir umut kapladı içini, bu kadar hoş bu kadar bakımlı, bu kadar güzel olması verilebilecek olan kötü bir kararı bozmak, onu etkilemek ve bu emek dolu ilişkinin kurtarılması için saygı duyulası bir adım olabilir miydi ? Konuşmaya başladılar havadan ve sudan. Aslında hiç hissetmedikleri yaz esintisinden, yazın geldiğinden, havaların bu yaz çok sıcak geçeceğinden, tatilin yaklaştığından işlerin hafiflediğinden. İkisinin de ağzından çıkan kelimeler ve cümleler yabancı dil öğrenen öğrenci gibiydi. Kişiler ve zamanlar bir türlü oturmuyorlardı sanki yerlerine konuşmanın insanın kendi anadilinde bu kadar zor olabileceğini cümle kurmanın zorluğunu ilk defa hissediyorlardı. Konuşamadı, gözlerinin önündeki güzelliğin ve içinde bir anda yeşeren umudun verdiği heyecanla. Sırtındaki yükle evine döndü hissedemediği yaz esintisinde. Haftalar sonra duş aldı, traş oldu, gömleğini ütüledi ertesi günki iş için ve asıl iş çıkışı karşılaşabilirse bir hamal gibi gözükmemek ve içindeki umudu için. Kafasını yastığa koydu, yastık fısıldadı ‘’ne kadar güzeldi değil mi hiç olmadığı kadar’’

İş çıkışı her zaman oturduğu çay bahçesine gitti. Masada duran gazeteyi okumaya başladı. Ara sıra gözünü kaldırıp masadan insanların telaşla yürüdüğü kaldırımlara göz gezdirdi . İçindeki sesin ‘’çok güzeldi hiç olmadığı kadar, sanırım bir adımdı, benim için, umutluyum’’ sözleri kafasında çınlarken.

Gözleri karşı kaldırımdaki bir adama takıldı. Çok iyi giyimli, uzun boylu, bakımlı sağlıklı hatta zengin görünüşlü genç bir adamdı. ‘’Elinde bir demet çiçek ile sevgilisini bekliyor, eşini bekliyor olamazdı çünkü hiçbir erkek eşini böyle beklemez’’ diye geçirdi içinden. Gözünü tekrar gazeteye kaydırdı .

Son sayfaydı spor sayfası bir anda aklına geldi dün geceki uzatmaları oynanan maç ; kara koca harfler ile manşet ‘’ uzatmalarda yenen son dakika golüyle yıkıldık’’ diyordu ‘’ umutlarımız vardı olmadı ‘’ yazıyordu. İçi burkuldu gazeteden tekrar kafasını kaldırdı  karşı kaldırımdaki yakışıklı ve genç adam çok güzel çok bakımlı bir kadına sarılıyordu ve kadın hiç olmadığı kadar güzeldi. Kafasındaki ses ‘’umutlarımız vardı olmadı ‘’ diyordu. Gazeteye kafasını tekrar çevirdi  maçın kaybedilmemiş olduğu yanlış okumuş olabileceği umuduyla.  Manşeti tekrar harf harf okudu  doğruydu umut tükenmişti. Kafasını kaldırmaya tekrar o kaldırıma bakmaya korkuyordu, içindeki ses tekrar ‘’ umutlarımız vardı olmadı diyordu, kafasını doğrulttu oysa tekrar bakmak istemiyordu. Baktı genç yakışıklı adam o güzel kadını ‘’hiç olmadığı kadar  güzel kadını’’ elinden tutmuş uzaklaşıyordu.

Masadan kalkamadı sırtında ağır yükü olan bir hamal gibi…. 

 
Toplam blog
: 2
: 180
Kayıt tarihi
: 25.04.14
 
 

Gregoryan takvimine göre MS. 1977 yılında, Güneş sisteminin en muhteşem gezegeninin, 36-42 Kuzey ..