Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '09

 
Kategori
Mizah
 

Hamarat Dişi Sohbetleri

Hamarat Dişi Sohbetleri
 

 

Konumuz; yeni tanıştığınız bir hanımvatandaşla konuşup anlaşmak isterseniz, hemen bi yemek yapma muhabbeti açın, anında kaynaşırsınız. Hemen iki taraf da anlatır, “a aa ben şu yemeği şöyle yapıyorum, böyle yapıyorum.” Hele taraflardan biri enteresan bi şey söylüyorsa anında kaynaşma sağlanır. Ben bunu yıllar sonra fark ettim. Fark ettim ama öyle bildiğim çok da farklı bi şey yoktur. Herkesin bildiği şeyler işte. Tutup da kuru fasulyenin nasıl pişirildiğini anlatırsam, millet arka nahiyesi ile güler bana. Ya da puffflamaları gelir. Ben de sırf yarın öbürgün bi hanımzade ile tanışırım ve bu tanışma sonrasında konuşur konuşur ve konuşmamız anında bi yerde tıkanıverirse diye, bir iki bişey öğrendim. Çok yaptığımdan değil. Maksat muhabbete katkısı olsun diye.

Tarif muhabbeti deyince; yaşı altmışı çoktan geçmiş iki hanımvatandaş büyük bir iştah ile yaptığı pastayı anlatıyordu. Bu hanımvatandaşa gittiğimde mevsim aynen şimdiki gibi kıştı ve çok soğuktu. Hanımvatandaş “gevgir pastası” adında bi tatlı yapmıştı ve bu tatlı buzdolabının buzluğunda bekletildikten sonra servis ediliyordu. Buzdolabında bekleyen bu tatlı siz de takdir eylersiniz ki bir yaz mevsimi tatlısıydı. Benim gibi kışın donan biri için bu tatlıyı yemek Ajdar’ı (nanenanenin yaratıcısı) dinlemekten daha büyük bi ızdıraptı. Ayıp olmasın diye çenelerim ata ata bu tatlıdan iki lokma yiyebilmiştim. İkinci büyük ızdırapsa bu tatlıyı yapan hanımvatandaşın bu tatlıyı “Kanije Kalesi Kuşatması” tadında anlatmasıydı. Allahım ama ne anlatmak! Öff yaaa… Lisedeki tarih dersime ne kadar büyük haksızlık ettiğimi hatırladım. Tatlı tarifini dinlerken iki seçeneğim vardı. 1- Ya uyumayı seçecektim. 2- Ya da gözlerimin altına ve üstüne aşağıya ve yukarıya doğru çekiştirerek bantlar yapıştıracaktım. Ahhh yıllar geçse de o anlarımı unutamıyorum.

Bir de altmışını geçtiği halde bi dişivatandaş daha tanıyordum. Fakat bu hanımvatandaşı sevmezdim ve bence hanım kategorisine girmeyi de hak etmiyordu. O derece küstahhh, şımarıkkk, gompleksli biri idi. Yaşı altmışını geçtiği halde yemek yapamaz, fakat bi anlatması vardı ki, zannedersiniz bu dişivatandaş accayiippp yemek yapıyor. O da bir gece vakti salça yapmaktan başlamıştı. Ben o sıralarda çalıştığımdan, yarın işe giderken ne giysem diye düşünmeye başlamıştım. Acaba beyaz gömleğim temiz miydi? Acaba pantolon mu giysem, etek mi? Acaba yarın gn. müdür İstanbul’dan gelir mi? Gemi n’oldu? falan gibi günlük hayattan kısa notları kafamdan resmi geçit halinde geçirmeye başlamıştım. Baktım dişivatandaş bana bakarak “çamaşır makinasında şööyyleee yıkıyom” diye onay ya da yüzüme "bana soru sorsana, engin bilgilerimden faydalansana" diye bakıyor. Ben de iş olsun diye “domatezleri çamaşır makinasında mı yıkıyosun?” diye sordum. Zira bu dişivatandaş yapar, o derrrece de pratikti! “Yok yıkanır mı hiççç!” dedi. O derece pratik değilmiş! Meğerse salçadan geçip, çamaşır yıkama faslına geçmiş. Çamaşır makinasında yıkama dersleri veriyomuş!

Belki de o geceden sonra ona ilham kaynağı olmuşumdur. Domatezleri çamaşır makinasında yıkamıştır. Kafasını hatır hatır kaşımıştır. Benim kafa da kıyak mıyak değildi, inanın. Ama dişivatandaşı dinlemek insanın kafasını, kafa yapıyodu.

Kafam iyi olmuştu. O gece güzel uyumuştum. Rüyamda dişivatandaş merdaneli makinasını bahçeye çıkarmış eli belinde, domatezleri leğenle makinanın içine salıyodu. Sonra da iki tülbentin arasına domatezleri koyup merdaneden geçirip, tepsiye döküp domatezleri vıjjj vıjjj salça ediyordu.

 

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..