Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Hamasetin akılsızlığı

Hamasetin akılsızlığı
 

“Ne zaman Tanrı’ya ait yaşama hakları, vahşet holiganları tarafından ellerinden alınmış vakitsiz cenazeler görsem, kendi yaşıyorluğumdan utanır, taziye evini kavuran tarifsiz kederi düşünürüm. Burnum sızlar, içim yanar. Ağlamayı bilmediğim için gözlerim dolmaz.. Arkadaşlarımın da bu acıdan ağır pay aldığını bilirim..

Diyarbakır’ın eski olağanüstü valisi Efkan Ala bölgenin kalbini kazanmış, tek kişilik çabasıyla seçim sonuçlarını bile değiştirecek bir mucize yaratmıştı. Hepimizi, sorunu kişisel fedakárlıkla çözebileceğimize inandırmıştı. Çocuklarını gururla dağa gönderiyormuş gibi yapan Kürtlerin bu savaştan artık nasıl tamamen bitap düştüklerini, şiddete olan desteklerini nasıl kolayca çekebileceklerini bize göstermişti. Hepimiz gibi Kürtlerinde tek derdi olduğunu anlamıştı; <ı>‘İnsan yerine konmak.”(1)

Sizce Halkına her halükarda gerçekleri söyleyen “size kan ve göz yaşı vaadediyorum diyen Çörçil mi yoksa Ölüme tapınan, propagandayı bir yalan makinasına çevirerek dilimize yalan söylemek anlamında da gelen propaganda sözünü kazandıran Hitler mi? Hangisi daha akıllı.

Akıl ile Hamaset arasındaki fark Hamaset ile Habakat arasındaki fark gibidir. Hamaset yiğitlik kahramanlık anlamında kullanılır Habakat ise aptallık. Kendini kurşunun önüne atmak Hamaset değil Habakattır. Bir sorun varken onu görmezden gelip kahramanlık nutukları ile insanları ölüme tapınmaya çağırmak kahramanlık gibi gözükse de habakattır.

Buna karşılık İngilizler gibi görünmez bir tank yapmak akıllılık sayılır ve çok da yiğitçe bir davranış olarak görülebilir. Bununla teknoloji fetişizmi yapmak niyetinde değilim. Tersine bir başka akıl kavrayışı ile düşünürseniz gezegen ölçeğindeki sera etkisinden kaynaklanan ısınma sorununu çözmek için bütçe ayırmak varken görünmez tanklara milyonları basmak da bir habakattır.

Ama kahramanlık naraları atmak ile yaşadığı yerin daha yaşanılır, insanlarının yüzünün güldüğü bir yer olması arasında ciddi bir yiğitlik farkı vardır.

Milliyetçilik yılda tonlarca vatan toprağının ormanzılık nedeniyle yok olmasını önlemek için seferber olmak yerine çocuklarına ölümü sevdirmeyi ilke ediniyorsa o millyetçiliğin vatanseverliği tartışılır. Kazdağlarında-ki Avrupanın en zengin coğrafyasıdır-altın aranması için asırlık ağaçlarınızın, kesilip suyunuzun zehirlenmesi ile (üstelikte Kanadalı altın şirketlerince) ilgilenmeyip asker cenazelerinde kurt kulağını bir işarete dönüştürüp haykırmak arasında ciddi bir vatanseverlik farkı vardır.

Malum milliyetçilik vatanını milletini sevmektir değil mi? Peki Türkiye insani endeks sıralamasında her yıl daha altlara düşerken, kentleriniz susuzluk sorunu çekerken, halkınız yoksulluk sorunu içinde bir tencere yemeği en büyük sevinç kaynağı görürken sizin kendi ülke dağlarınızı bombalıyor olmanız bir açmaz değil midir. Milletini sevmek onların mutluluğu ile ilgilenmek, milletini sevmek onların ileri seviyede bir düzeye gelmesini sağlamak, milletini sevmek insanlarınızı el kapılarında birilerine muhtaç etmek, en değerli beyinleriniz onlara yeterli çalışma ortamı sağlayamadığınız, yeterli insani koşullar sunamadığınız için göç etmek zorunda kalıyorsa, siz geri kalmışlık çemberinden çıkamıyorsanız bu nasıl milleti sevmektir?

Bakın bundan önceki Ecevit döneminde ülkemizde milliyetçi bir parti iktidar ortağıydı, ülke en ağır krizini yaşadı ve kendisini adeta bir sömürgeye dönüştüren pek çok şeye imza atmak zorunda kaldı. İMF’den gelecek dolarlar için ülkenizin varını yoğunu satmak durumunda kaldınız. Peki esnada milliyetçi partiler (DSP de millyetçi bir partidir) ne yapıyordu dersiniz. Çok basit bakanlıklarda kilit konumlara kendi partili memurlarını sokup ihale kovalıyorlardı.

Bedelini en ağır biçimde ödedik hep birlikte daha bir yoksullaştık, en değerli beyinlerimiz işsiz kaldılar ve hala da öyleyiz.

Peki siz hiç milliyetçilerin İMF; Dünya Bankası Ya da Bergamadaki Altın madenleri için yürüdüğüne, bunun için kızgınlıkla cam çerçeve dağıttıklarına tanık oldunuz mu. Hiç ekmeğe zam yapıldığı, memurlara yapılan zam yüzünden bir çok insanın açlık sınırında yaşamasına, hakiminden polisine dek devlet memurlarının sefaletine başkaldırdıklarına tanıklık ettiniz mi? Ben yıllardır böyle bir şey görmedim.

Ama kürtlere, ermenilere, bu ülkede Türk olmayan diğerlerine karşı en aşağılayıcı sözleri sarfettiklerine tanık oldum, çek senet işleri kovalayanlarına tanık oldum, karanlık ilişkiler içinde olanlarına tanık oldum.

Adını doğru koyalım bizdeki milliyetçiler millıyetçi filan değiller düpedüz ırkçılar aslında.

Eğer bugün millyetçi iktidarlar olsaydı Dağlıcadaki genç delikanlılar yaşıyor olacaktı, PKK miltanı olarak dağa çıkan yüzlerce genç yaşıyor olacaktı. ABD burnunuzun dibinde dilediği gibi at oynatırken , birileri bu oyuna karşı koymak yerine Kürtlerin dükkanlarına nazi almanyasında olduğu gibi işaret koyuyor olmayacaktı. Ülkede bu denli bayrak histerisi yaşanmayacaktı.

Milliyetçilik adlı hamaset yapan habakata karşı aklın serinkanlılığı ile cevap verilirse gençlerimiz Kuzey Irak dağlarında hayatlarını tüketmezler.

(1) Ayşe Önal, Cenazeler ve boşa giden yıllar (1) http://www.stargazete.com/index
 
Toplam blog
: 44
: 809
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Sosyoloji ile ilgili olarak Birikim, Üç Ekoloji, Birgün Gazatesinde çeşitli yazılarım çıktı. Ayrı..