Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Hamdibey ile Hamdibey

Hamdibey ile Hamdibey
 

Hamdi Bey bir bankacının ismi olmakla kalmayıp Çanakkalenin Yenice ilçesine bağlı şirin bir yerdir.


Hamdi Bey sadece bir bankacının ismi değildir, aynı zamanda Çanakkalenin Yenice ilçesine bağlı, yeşillikler içinde, insanlarının ağızlarının kenarından kuzu kulağının kokusunun geldiği, hastalanan insanlarının kimisinin antibiyotik yerine kuzu göbeği yiyerek iyileşebildiği şirin bir yerdir.

Hamdibey ismini 2008 Şubatındaki öğretmen atamaları tercih listesinde Yeniceyle beraber gördüğümde aklıma Tahir Musa Ceylan’ın üniversitede okuduğum ‘İçi yoksul’ adlı romanı geldi. Romanda, Yeniceli bir gencin Ankaraya okumaya gittiğinde uyum sorunuyla beraber yaşadığı kimi zaman can sıkıcı, üzücü, gülümsetici anların yanında Yenice’ye dair de bilgilere ulaşabilirsiniz. Onun sayesindedir İstiklal Savaşı kahramanlarından Hamdi Bey'in ismini verdiği bu güzel yere gelmem. Güzel ve ısıtıcı da diyebilirim. Ahiler köyünde Türkiye’nin belki de en nitelikli sıcak su kaynağı vardır. Beş yıldızlı otel yapılacak diye duymuştum. Yapılırsa belki gelirsiniz. Güzel ve safari özellikli de diyebilirim. Doğa gezisi sırasında yılkı atlarıyla karşılabilirsiniz. “Yılkı atları” diye “neye denir?” diye sorarsanız, bir öğretmen arkadaşımdan at sahiplerinin kışın atları doğaya salıvermesiyle bağımsızlığına kavuşan atların biraraya gelip çoğalmasıyla oluşan at sürüsüne dendiğini duymuştum.

Burası için güzel ve sıkıcı da diyebilirsiniz. Çünkü burası zorunlu hizmet kapsamına girdiğinden zaman zaman bu kapsama giren çalışanlar yapılacak bir şey yok diyip çıkarlar işin içinden. Çıkarlar çıkmasına da içlerinden çoğunlukla İstanbulla özdeş cümlelerden biri geçer: “Yenilmeyeceğim sana Yenice. Sen mi büyüksün, ben mi?” Cem Yılmaz’ın İstanbulla inatlaşanlara dair söylediği söz gibi burayla inatlaşırsan belki de yenersin burayı, ama doğasına, yağmuruna bakıp “Ne güzelsin be!” derseniz bir sengine yek pare büyük şehir mülkünün feda olması da muhtemeldir. Hamdibeye geldiniz diyelim, ev arıyorsunuz, herkes size yardım eder, çay parası asla ödemezsiniz. Diyelim bir yaşlının yanına oturdunuz, güzel sözlerin yanınızdaki yaşlının ağzından nasıl öyle doğal çıktığına şaşırırsınız. Şaşırdığınız bir başka an ise Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Mayıs Sıkıntısı’ filmine bakıp bir an için odanızda film izler halde değil de filmin içinde olduğunuzu zannettiğiniz andır. Mekan yanılsaması yaşadığınız bir başka an ise eğer öğretmenseniz, öğrencilerinizin koridorlarda her an bir Ara Gülervari duruş sergiledikleri andır. Burası güzel ve bazen üzücüdür. Diyelim ki, Yenice yöresinin herhangi bir yerindesiniz, yaşınız ortalamaya göre evlenme çağından biraz fazlaysa arkanızdan neler konuşulabileceğini düşünüp tedirgin olabilirsiniz, cam açıkken insanlar dinler diye camınızı kapatabilirsiniz ya da bisiklete binmek istediğinizde insanlar halinize güler diye kasabanın dışına kadar binerek değil de elinizle iterek götürüp kasabanın dışında binmeyi düşünebilirsiniz, büyük şehirlerde hayatın fazla hızlı olması bir sorundur ya burada da fazla yavaş olması bir sorundur ve çoğu sorun burada önemsizleşir; öyle olmasa Mayıs Sıkıntısı filminde derdini anlatan Emin Amca’yı dinleyen terzinin gelen bir telefon yüzünden sorduğu soruyu unutmasını izlemezdik. Bu yüzden, kanser ve aç değilseniz heyacanlı, tedirgin bir halde bir şeyler anlatmaktan çekinebilirsiniz önemsenmeyeceğini düşündüğünüzden. Çok mutlu olmak da yadsınabilir. Olgunlaşmasına rağmen toplanmayan şeftaliler nasıl dalından kopup çürürse içinizdeki yaşam sevinci de öyle çürüyebilir içinizde. Yani, kahvelerin boşalıp dolduğu vakitlere, muhabbetin kimi zaman sıcaklaşıp soğuduğu anlara aykırı her davranışınız iğreti durabilir. Bundandır ki kimi zaman insanları “cahil” diye suçlar, kimi zaman da “koyun” diye eleştirebilirsiniz.

Tüm bu durumlarda, iki şansınız vardır: Ya her gün şikayet edecek bir şeyler bulup dalarsınız magazin programlarında büyük şehrin nimetlerine ya da “Hep şikayet, hep şikayet! Ne tat kaldı ne afiyet” diyip mutlu olmayı becerirsiniz. İnatla gelen bir mutluluksa yaşadığınız “Neyse ki zorunlu hizmet olarak burası iyi bir yer.” diye düşünüp ayda en az iki hafta sonunu başka yerlerde geçirir ve buraya döndüğünüzde burada turist olarak başlayan yaşamınızın ömrünü uzatırsınız. Kalbinize inat duygusuyla değil de memnuniyet duygusuyla gelen bir mutluluksa yaşadığınız her hafta sonunu burada geçirseniz de sıkıntı yaşamayabilirsiniz. Bunun için buranın yaşlı insanıyla muhabbeti özlemeniz, buranın çocuklarını kendi çocuğunuz olmasına rağmen anneleri ve babalarını kıskanabilecek kadar sevebilmeniz ve kimi zaman gidecek başka hiçbir yeri olmayan bir yaşlı gibi yoldan geçen arabalara dalıp gitmeniz gerekebilir. İnternet tabiriyle söylersek, buraya bir şeyler yüklemeniz gerekir o doğal mutluluk için. Ne de olsa hayat ona hiçbir güzel sahne yüklemeden güzel filmler indirebileceğiniz bir film sitesi değildir. Hayata ne kadar az bunalım hormonu yüklerseniz ondan o kadar fazla serotonin(mutluluk) hormonu indirirsiniz.

Ne demiştik en başta? Hamdi Bey, sadece bir bankacı ismi değildir, size hiç yoktan kutu açıp mutluluk verecek bir isim hiç değildir.

Talip Ceylan

 
Toplam blog
: 7
: 536
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

Yaşadığım zaman dilimine bakınca uzakta hiçbir şeyin olmadığını, bir anının şu anınıza sızması için ..