Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '11

 
Kategori
Fotoğraf
 

Hamsi balıkları kalkan balıklarının fotograflarından ürker mi?!

YAZI DİZİSİ: 20

Türk insanı – Türk’ün san’at anlayışı – Türk fotograf tarihçesine özet bakış –  Türk’ün Dünya ülkeleri önünde medeniyet katına çıkamama sebepleri – San’at dünyasında acı rekabetin vurduğu piyasa ve iş adamları – Adı rekabet olan, aslı rezaleti aşamayan işler sonunda, bugün Türkiye’nin vardığı olumsuz  neticeler.

Türk milleti A’dan Z’ye 1960 Yılından bu yana, süratle unutmaya başladığı “MAŞERİ1AHLÂK2” mevhumunu, her konuda ve her şartta ve her meslek dalında, tekraren ve yeni baştan, asrın şartlarına da adam gibi uyarak, öğrenmek mecburiyetindedir. Hepiniz okudunuz zannımca: Bir hayırsever vatandaş, Van zelzelesine yardım yaparken, yanlışlıkla külliyatlı miktarda bir parayı da, yorgan ya da yastık içinde, zelzele zedelere yollamış. Beklenmedik bir anda eline böyle bir para geçen ve o şartlarda her şeye ve her kuruşa muhtaç olan bir vatandaş, hak etmediği bu meblâğı, kendi derdi de kendine yetmiyormuş gibi, sahibini arayıp bularak, iade etmişti. Yastık içinde para değil ama gönülleri içinde ahlâkı, beyin duvarları arasında fazileti3unutmuşlar için, açıkça bilgi vereyim ki; O afetzede vatandaşın davranışının adına, “MAŞERİ1AHLÂK2” denir.  Ahlâk sahibi olmak için de, insan oğlunda: Tefekkür4irfan5vicdan6idrak7izan8bulunması gerekmektedir. Bence Ahlâk: Hakk ile halkın müştereken ve rızaları ile yaptıklarını kabul ettiği ve hoşnut olduğu, akıl sahibi her insanın vasfıdır. Ve böyle insanların topluluğu, ancak bu cemiyette “MAŞERİ1AHLAKI2” teessüs9ettirebilirler.

Yıllar önce Bir gün, Turizm Bakanlığı’ndan Bir telefon geldi. Telefonda heyecanla konuşan hiç tanışmadığım genç bir zat, adının Zeynel Yeşilay olduğunu söylüyor, ve sözlerine devamla, Turizm Bakanlığı’nın “Shoping in TURKEY” isimli bir kitapçık yapmak istediğini ve bu kitabın yapılması için de, tek fotograf sanatçısı ile çalışılacağını, bu sebeple de bakanlıktaki heyet tarafından, benim seçilmiş olduğumu söylüyordu. Bakanlıkla yapılan işlerde, muhtelif sebepler dolayısı ile tahsilât rezil bir hâl aldığı için ve her satış neticesinde, alacağımız para duyuna kaldığından, bir an durdum ve “- Maalesef ben çok doluyum.” demeyi düşünmedim değil. Ancak, iki sebepten dolayı, bu sözleri herhalde Cenab-ı Hakk bana söyletmedi. Birincisi adının “Zeynel” olduğunu söyleyen bu genç ses, bu konuda mutlak bir netice elde etmek için, belli ki, çok heyecanlı ve çok  iştiyaklıydı. Bu durum da, içi geçmiş, kendinden bezmiş olan, devlet memurlarında hiç rastlanmadık bir işti. Bu insanı tanımak ve Onun bu heyecan dolu iştiyakını kırmamak ve yine para alamasak da; O kişi için çalışmak hayırlı olabilirdi. İkinci nokta belki bundan da önemliydi. Varsayalım ki; ben bu çekimi ret etsem; böyle bir çekimi, bir çırpıda, Türkiye’de yapabilecek fotografçı, neredeyse yok gibiydi. Yani bizi yine, Vatan Millet Sakarya ve de bu kerre, tanımadığım Zeynel Paşa Bakanlık adına göreve beklemekteydi.

Geçmiş güzel günlerde kalan hatıralar arasında, Bakanlık ekibi ile İstanbul’a geldikleri zaman, nerede buluştuğumuzu hatırlamıyorum. Ancak hatırladığım: Yukarıda sözü geçen Zeynel Yeşilay ile birlikte, yine bu “Sergimsi Müze”de adı sanı okunmayan, iyi de fotografçı olan, Selmin Başak da ekipte idi. İstanbul kazan, özellikle de kapalı çarşı kepçe olmak üzre, Bir hafta, On gün civarı, son derecede yoğun ve de zevkli, daha da önemlisi fevkalâde verimli, bir çalışma yaptığımızdır. Bu çekimler zarfında açıkça belli oldu ki; Zeynel Yeşilay’ın gönlünde fotografçılık bir yangın halindedir. Ve de bu yangın bacayı sarmıştır. Bu güzel insan, devlet memuru olmasa, üstelik  Ankara’da oturmasa, her daim yardımcısı olabilirdim. Gel gör ki;  kör talih Zeynel Paşa mecburen Ankara civarında eğlenmekteydi. O birkaç günlük süreçteki, çalışma aşkları şevkleri ve anlayışları sebebi ile hem Zeynel Yeşilay’a hem de Selmin Başak’a Ülkem ve Milletim adına, o güne kadar, hiç böyle memurlar görmediğim için, teşekkürü bir borç bilirim. Keza, o çalışmaya günlerce güzel insanlığı ve eşsiz hanımefendiliği ile katkıda bulunan, Model Rezzan Berk’in de, şu an kulakları muhabbetle çınlasın isterim. Bu konunun devamına geldiğimizde:

(Yazılmış ama henüz basılmamış “ÇEKEMEDİĞİM FOTOGRAFLAR “ adlı kitabımdan.)

518.Üç ayda bir Gülok/Hoover’in çıkarttığı“Dağarcık” mecmuasını yapıyoruz. Gülok’un sahiplerinden Bilge Hanım, mecmua ile bizzat ilgileniyor. Sevgili Zeynep Oral, mecmuanın yazı işleri müdiresi. Her sayı için bir konu seçiyoruz. Fotograflar çekiyor ve de konuyla ilgili yazı ya da şiiri fakîr bendeniz yazıyorum. Yaptığımız çok zevkli ve yararlı bir iş. Ankara Kalesi’ni ele almaya karar verdik. Birlikte Ankara'ya gittik.. Bige Hanım zamanın Turizm Bakanı Erol  Akçal ile aile dostu. Telefon etti. Ankara otelinin barında bir randevu tespit olundu. Ben randevu saatinde bara geldiğim zaman, Onlar da masaya yeni oturuyorlardı. Ve benim Erol Akçal  ile tanışmam, kendisinin bir başkası ile vedalaşmasına denk geldi. Ve fark ettim ki; Erol Akçal benim ismimi duymadı.

Yoğun çalışan insanlara, daima tanışıklığınızı ve isminizi hatırlatın.

 Tam ismimi tekrarlamak üzereydim ki; Erol Akçal, gümbür tangır çok bet bir konuya aynen şöyle girdi. "­ Bak kardeşim, sen  galiba  fotograf çekiyorsun. Ben de amatör olarak bu işi iyi bilirim.  Bir herif bizim bakanlığın “Shoping In TURKEY”  isimli kitapçığının tek başına, tüm fotograflarını çekti. Gerçekten her fotograf ayrı bir güzel ve harikaydı. Ancak bana yaptığı kötülüğü bilemezsin. Ben bu herifi bulursam, perişan edeceğim. Allah aşkına, sen bu adamı tanıyorsan, bana bir bulur musun?. Adı da Haydar Volkan." dedi. Bige Hanımla Zeynep Oral, bir anda bembeyaz oldular!.

 İnsan deli ya da dahî bile olsa; temkin esas olmalıdır.

Adam hem bakan, hem de Karadenizli. Tut kelin perçeminden. Ama yapılacak bir şey de yok tabii. Ok yaydan çıkmış. Ve hedefini bulacak elbet. Ama hedef küçültmekte ciddi yarar var. “- Sayın Bakanım, Haydar Volkan’ın Size karşı ne tür bir hatası oldu ki?.” dedim. Karadeniz uşağı bir bulsa, öldürecek Haydar Volkan’ı.  Kendince yerden göğe kadar haklı da. Başladı meseleyi anlatmaya. Adamcağız güzel güzel amatörce fotograf çekerken, önüne bu mecmua için, baştan sona kadar, çektiğim fotografları götürüp koymuşlar. Ve fotografları seçmesini istemişler. O da bu seçimi büyük bir zevkle yapmış. Ondan sonra eline her makineyi alışında, fotograf çekemeyeceği korkusu ile makineyi elinden bırakmış.. Kısaca ben, Erol Akçal'ın hobisini perişan etmişim. Hobisini fobisinden de beter etmişim! Bu hayatımda rastladığım en güzel ve de en değişik iltifatlardan biriydi. "­ Sayın Akçal, Haydar Volkan denen o herif benim." dedim.. “-Sen misin o adam?” diyen, Erol Akçal’ın hali görülmeye değerdi. O gece, muhteşem karanlık odasını makine setlerini görecek kadar, dost olmuş ve sabaha kadar kendisi ile birlikte, çok unutulmaz güzel anlar yaşamıştık..

Fotografçılık, gerçeklerin karanlıkta su yüzüne çıkartıldığı sihirli bir meslektir.

Ancak bu arada, kendisini de çok üzmüş olan, benim de bu ülke menfaatleri için canımı sıkmış bulunan, bir konuya değindi. Ve benim de kitapçığı gördüğüm zaman, tahmin ettiklerimi, bir anlamda bana tekrar etti. Erol Akçal Bir Bakan olarak, kitapçıkta bulunan fotografları seçmemişti. O en iyi fotografları seçmişti. Ancak sonradan sihirli Bir el, seçilen bu fotografları, daha kötüleri ile değiştirmişti. Erol Akçal’a göre, o en kötüler bile eşsiz değerdeydi ama, emrindeki memurların neden böyle davranmış olduklarını, doğrusu tam anlayamamıştı?!. Bu işin Selmin Başak ve Zeynel Yeşilay tarafından yapılmadığına da, en az benim kadar emindi. Ve fakat kendi hobisine mâl olan bu işe rağmen, yanlış davranışları sebebi ile personeline aşırı derecede kırgındı. O kitapçıkla elde edilen netice sadedinde ise geyet mutluydu. Ancak, bir Kara Denizli’nin kıvrak zekâsı ile tam vedalaşırken, “- Üstat hamsiler  kalkandan daha fazla korkmasınlar diye, bu fotografları değiştirmiş olabilirler mi?” diye, bana bir soru sordu. Herhalde bu sual daha çok sorulur...

Haydar Volkan,

Çiftehavızlar: 15.12.2011

Maşeri1:Toplulukla ilgili, topluluğun olan, ortaklaşa 

Ahlâk2:(Hulk.C.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları. Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim. Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefe.Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine uyması gerektiği konusunda ortak bir fikre varamadılar. Kimi menfaati, kimi saadeti, kimi de vazifeyi ahlâkın temeli saydı. İslâm ahlâkı ise ahlâkın temeli Allah'ın emrine uygunluğu ve gaye olarak da Allah rızasını kabul etti.

Fazileti3: Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet. (Zâta mahsus hasletin cem'i "fazâil" dir. Şecaat, in'am ve ihsan gibi, müteaddid meziyete dair faziletlerin cem'i "fevâzıl"dır.)

Tefekkür4: Fikretmek. Düşünmek. düşünmek, derinlemesine, inceden inceye düşünme, Fikri harekete getirmek.Tefekkür, gafleti izale eder. Dikkat, teemmül; evham zulümâtını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususi ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilât ile tetkikat yap. Fakat afâkî, haricî, umumî ahvalâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik, tafsilâtında yoktur. Hem de âfâkî tefekkür, dipsiz denize benziyor; sahili yoktur. İçine dalma boğulursun. Arkadaş! Nefsî tefekkürde

İrfan5  :Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış,

Vicdan6:Bâtın ile Hakkı tanımak. İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his. İnanç şuur.

İdrak7:Anlayış, kavrayış, akıl erdirmek, fehim; yetiştirmek

İzan8: Muhakeme yolu ile durumunu kavrama ve düzeltme yeteneği

Teessüs9:Temelleşmek. Yerleşmek. Kurulmak. Kökleşmek. Teşekkül

Bu yazı dizisi, başlığındaki konularla ilgili olarak, devam edecektir. Lûtfen takip ediniz. Ki; bilmediğiniz çok enteresan konulara vakıf olunuz. Hem kendinizi hem de çevrenizi tanıyınız.

  

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..