Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '11

 
Kategori
Futbol
 

Hangi büyüklük?

Hangi büyüklük?
 

Yıllardır Fenerbahçe taraftarının büyüklük tavırlarından bıktı usandı futbol dünyası. Ne büyüklüğüymüş diye her zaman sorarım kendime bende.

Dün akşam Galatasaray Fenerbahçe'yi yerle bir edince, duymaya ve okumaya başladık tekrar bu tarz sözleri. Neyin büyüklüğü bu diye düşünmeye başladım tekrar. Şampiyonluk büyüklüğü mü  Avrupa şampiyonlukları mı var da biz bilmiyoruz. Ya da geçmişlerinde türlü başarılara mı imza attılar? Uefa kupası, süper kupa, şampiyonlar ligi şampiyonluğu, Türkiye kupası mı alıyorlar her yıl? Ya da rekor kıracak kadar fazla mı gol mü atıyorlar ezelden beri? Yani farklılıkları ne?

Ben söyleyeyim farkını Sadece paraları var. Arkalarında güçlü bir başkan, silahlı bir suç örgütü, caydırıcı bir duruş ve şike orkestrası gibi bir tavır var. En azından vardı. Başkan içeriye girince biraz mülayim kaldılar gibime geliyor artık. Ruhlarını kaybetmişler o ihtişam dolu bakışları, agresifliklik içeren çirkefçe hareketleri göremedik dün akşam. Belli ki bir güvensizlik hali hissedilmeye başlanmış kulüpte. Galatasaray'da Arda'nın olmamasını da ilk defa bir kazanç olarak görmeye başladım dünkü muhteşem futbolu izledikten sonra. Arda Galatasaray milliyetçisiydi çünkü. Tüm yük üzerine biniyordu ve diğerleri Arda'nın Galatasaraylılığı karşısında kendilerini yetersiz hissediyorlardı. Galatasaray'ı sevmediklerinden değil elbette, tüm o ruhu kendine mal etmeyi başarmış olan Arda bırakmıyordu kimseye Galatasaray'ı. Bu da diğer futbolcularda bir isteksizliğe bir vurdumduymazlığa sebebiyet veriyordu psikolojik olarak. Neyseki şartlar değişti. Arda gitti ve muhteşem bir eski Galatasaray performansı seyrettik dün akşam. 2000li yılların o hırçın, baskıcı, keyiften insanı kahkaha atmaya zorlayan bir ekip ruhunu yakaladık dün gece, mutlu olduk. 

Aslında bu kadar iyisini tahmin etmiyordum. Umutluydum ama bu kadarını beklemiyordum diyebilirim. Çünkü Fenerbahçe her zaman daha şanslıydı bize karşı. 2008'den bu yana galibiyet alamayışımız da bunda çok etkiliydi hiç şüphesiz. Yenemiyoruz bir türlü düşüncesiyle çıkan futbolcular iyi de oynasalar kafalarının bir yerinde yenileceklerini ya da işlerin kötüye gideceğini düşünerek bir bakıma negatif enerjiyle donatıyorlardı oyunun iç yüzünü. Bu da er geç sahaya yansıyor ve Fenerbahçe bir şekilde galibiyete ulaşmayı başarıyordu.
   
Dün akşam takımda çok yeni futbolcular olduğundan tecrübesizliğin etkilerini fazlasıyla yaşayacağımızı tahmin ediyordum. Fatih Terim ile birleşen Galatasaray ruhu ve 50 bin kişiyi de referans olarak alıyor bunlara güvenip galibiyet bekliyordum sadece; ama zihnimin bir köşesinde hep bir terslik duygusu hakimdi. Kalıplaşmıştı bende bazı şeyler tüm Galatasaraylılarda olduğu gibi.
   
Neyseki maç başladı. Her taraf sarı kırmızıydı ve muhteşem bir atmosfer vardı TT Arena'da. Galatasaray sevdalıları tribünleri doldurmuştu. Kiminin babasıyla arasında çok özel bir Galatasaraylılık ilişkisi vardı. Kimisinin ilk aşkıyla keyfine vardığı özel bir maçla başlamıştı sevgisi. Kiminin anne baba kavgasına neden olmuş, kiminin ağlamasına, kiminin hayal dünyasını öteden beri yönlendirmesine sebep olmuş bir takımdı Galatasaray. Benim ise aklıma çocukluğumda Manchester United'a 93-94 sezonunda 4-0 yenildiğimiz o maç gelir hep. O zamanlar 7 yaşlarındayım. Golleri yedikçe moralimin bozuluyor, taze yüzüm mora çalıyordu. Belkide 7 yıllık yaşamımda  keşfedebildiğim en farklı  duyguydu. O gün  bugün Manchester United'in farkı bir yeri vardır bende. Galatasaray'ı benimsiyor olmam, yenilirken dahi başka bir coğrafyanın takımına sempati duymamı sağlıyordu işte. Yaşamı keşfederken bir başkalıklara doğru yola çıkıyordum 7 yaşında. Başka bir ülkenin başka bir takımını, şehrini merak etmeye başlıyordum. Bu da elbette hayal dünyama farklı bir soluk getiriyor tertemiz ruhumda bir gıda görevi görüyordu o zamanlar. İşte böyle başlamıştı benim Galatasaraylılığım. Sonra ise 10lu yaşlarımdaki Avrupa rüzgarı. Hakan Şükür, Arif, Bülent Korkmaz, Jardel, Hagi ve daha niceleri. Anlayacağınız Galatasaray'ın başarılarıyla, gollleriyle, her golde sevinçle ayağa kalkışımla hatırlıyorum o yılları.
   
Şimdi Fenerbahçeli çocukları düşünüyorum da bu büyüklük kavramını nasıl oluşturmuşlardı zihinlerinde. 24 yıllık hayatımda gördüğüm tek şey Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı yenmekten başka bir dileği olmadığıydı. Ben ise Galatasaray'ın Avrupa'da başarılı olmasını istiyor; Türkiye Lig'ini bir kenara bırakmasak da Avrupa'ya olan alışkınlığımızdan ötürü dünyaya açılmayı  ümit ediyordum devamlı. Benim gibi diğer Galatasaraylılar da bunu istiyorlardı biliyorum. Bu yüzden anlam veremediğim, başarılı bir geçmişi olmayan bu kulübün ne gibi bir büyüklüğü olabilirdi. Kuruluşunun amacı Galatasaray'ı yenmek olan bu takımdan ne bekleyebilirdik. Elbette kuru gürültüyle beraber gereksiz konuşmalardan başka da bir şey duyamadık, göremedik. Ama bir Galatasaraylı olarak Fenerbahçe'nin Avrupa'daki bir kaç galibiyetinden çok haz almıştım bunu da söylemek istiyorum. Şimdi de oynasalar, başarılara imza atsalar yine hoşnut olurum. Fakat bunları söylerken  hiçbir Fenerbahçelinin Galatasaray'ın hiçbir başarısını kabullenenemediğini de belirtelim. Her zaman kelime oyunlarıyla olmadık yerlerde sohbetini açar, daracık vizyonunu gereksiz kelimelerle empoze etmeye çalışır ki bu, hala daha böyledir.Bunu en iyi Galatasaraylılar bilir.
     
Dün akşamki galibiyetten sonra da sosyal medyada esip gürlemeye çalıştılar. Büyüklükten bahsettiler.Ne kupa büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü dediler. Normal tabi öyle bir görüntü de çizmediler.Ne şampiyon ne kupa büyüklüğü hiçbir şeyleri yoktu çünkü. Kendi kendilerine bir büyük sıfatı uydurmuşlardı. Kendilerini kandırıyorlardı. Bu bana Hindistan'daki Reenkarnasyon düşüncesine benzer bir şeyleri anımsatıyordu.
     
Bu arada tahammül edemediğim bir şeyden bahsetmek istiyorum. Sırf takımın entelektüel görüntüsünden faydalanmak için bazı insanlar Fenerbahçeli gibi görünmeye, polemiklere girmeye çalışıyorlar. Bunu genelde bayanlar yapıyor. Takımın entelektüel görüntüsünü dış görünüşlerindeki abartılıklarla süslemeye doymayan kadınlar. Ya da sosyal ağlarda sırf bir şeylere müdahil olabilmek için yorumlara iletilere göndermede bulunmaya çalışan tipleri örnek verebiliriz. Emin olun birçoğu Kadıköy, Bağdat caddesi ve popüler kültürdeki Fenerbahçe yaşam tarzına ulaşamadıklarından kaynaklanıyor. Bu, hayatlarında bir özentilik ihtiyacından, bir ulaşamamışlık kızgınlığından, bir kompleks ve ucuz bir kelime hazinesi ile düşünce zenginliğini pekiştirme merakından ileri geliyor. Kendini var etmek için zaman zaman mevcut olan popüler gündem ile içlerindeki sıradanlık ruhunu yok etmeye çalışıyorlar. Bu kimseler kendilerini elbette bu satırları okuduktan sonra sorgulayacaklardır. Ve dışarıya vurmasalar da içselliklerinde basitliklerinin farkına varacaklardır.
   
Neyse bize dönelim tekrar. Dün akşamki muhteşem futbol bana eski günleri anımsattı; beni umutlandırdı. Umarım eski günlerdeki gibi coşkuyla Avrupa'da destanlar yazarız. Fenerbahçe'ye kaybetsekte olur arada. Biz Avrupa'da başarılar istiyoruz. Ama biliyoruz ki içerideki başarı dışarıdakine zemin hazırlayacaktır. Bu yüzden dün gece için harikaydı diyebilirdim. Uzun zamandır böyle bir keyif yaşamamıştım. Bir anda yüzümdeki sıkılmışlık hali yok oldu; saçlarımdaki bir kaç beyaz maç bitene kadar kendini siyaha vurdu.
   
Velhasıl... Eş dostla her golden sonra kadehleri tokuşturmak, sarı kırmızılıları ayakta tempo tutarken izlemek ve baskı kurup bunaltan bir Galatasaray seyretmek güzeldi. Anlayacağınız hoş bir geceydi.  
 
Toplam blog
: 17
: 226
Kayıt tarihi
: 13.12.11
 
 

1987'de doğdu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunu ..