Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '08

 
Kategori
Blog
 

Hangisini Düzelteyim? (1)

Hangisini Düzelteyim? (1)
 

Bilindik bir öyküdür.

Ham molla, etrafına topladığı halka anlatmaktadır;

Hazret-i Süleyman Allah’a yakardı. ‘ bana vereceğin ilk kız evladı sana kurban edeceğim.’ Diye söz verdi. Kızı oldu, ama O verdiği sözü unuttu. Bir gün deniz kıyısında dolaşırken bu söz kendisine hatırlatıldığında; çok üzüldü ve kızı Ayşe’yi kurban etmek üzere yere yatırdı, gözlerini bağladı. Tam kızını kurban edecekken, Mikail adlı melek gökten bir keçi getirdi.”

Bu öyküyü bir kenarda sessizce dinlemekte olan Baba Erenler artık dayanamaz ve kükrer;

A oğul, hangisini düzelteyim? Hazret-i Süleyman değil, Hazret-i İbrahim‘di. Kız evlat değil, erkek evlat için yakardı. Deniz kıyısı değil, dağ başıydı. Kızı Ayşe’yi değil, oğlu İsmail’i kurban edecekti. İsmail’i kurtarmak üzere gelen meleğin adı Mikail değil, Cebrail Aleyhisselam’dı, gökten indirilen de keçi değil koyundu.

Bir yılı aşan bir süredir, bu sayfalarda Türk Hava Kurumu ve Havacılık konularında, bilgim ve yeteneklerimle sınırlı olarak yazılar yazıyorum. Bilmediğim konular da ise, haddimi biliyor ve ne yazı yazıyor, ne de ahkam (!) kesiyorum

Kuantum Fiziği, benim kaba deyimle, “zır cahil” olduğum bir alan. Kalkıp burada; ““ Dalga boyu; belli bir anda, bir dalga tepesinden en yakın dalga tepesine olan mesafedir. Elektromanyetik Spektrumu oluşturan gama, X, mor ötesi, görünen ışık ve kızıl ötesi ışınlarıyla, mikro dalgalar, radyo, radar ve televizyon dalgalarının farklı özellikler göstermesi, sadece aralarındaki dalga boyu farkı nedeniyledir. Bu ise, elektromanyetik dalgaları taşıyan foton adını verdiğimiz parçacıkların ihtiva ettiği enerji miktarına bağlıdır. Fotonun enerjisi ne kadar fazla ise, dalga boyu (iki dalga tepeciği arasındaki mesafe ) o kadar kısa, frekansı ise ( Bir saniyede belli bir yerden geçen dalga sayısı ) o kadar fazladır.
Her şey Max Planck (1858-1947)’in 1900’de Kara Cisim radyasyonu üzerine çalışırken ışığın “kuantum” dediği enerji paketçiklerinden oluştuğunu bulmasıyla başladı. Bulduğu formül, ışık enerjisinin dalga paketleri halinde aktarıldığını ifade ediyordu.” Diyenler var. İçinde bulundukları yanılgı ve düştükleri çelişkinin bile farkında değiller. Onlar “dalga”nın ne olduğunu bilmediğimizi sanarak, bizleri cahil yerine koyup, varmak istedikleri noktayı bizden saklayamazlar. Biz her şeyin farkındayız. Dalga denizde olur. Bu söylemde bırakın “deniz” kelimesini su bile söz konusu değil
.” Diye saçmalasam. Birkaç da destekçim olsa…

Gerçek anlamda Kuantum Fiziği bilen, bu alanda otorite olan insanlar bu basit, saçma ve bilimsellikten uzak söylemlerimi görmese, ya da yanıt vermeye bile gerek olmadığı için gülüp geçse, bu benim haklı olduğum anlamını taşır mı?

Bu sayfalarda yazdığım bir yazıya, bir Sayın Milliyet Blog Yazarı “83 yıllık bir Cumhuriyet kurumu! Bugüne kadar 50 tane yangın söndürme uçağı olması lazımdı…Acaba neden olmadı? Önce bu konu tartışılmalı diyorum ben Talip Bey! Selamlar, saygılar:)) “ diye bir yorum göndermiş. Verdiğim yanıtta düşüncelerimi dile getirmiş ve tartışacağım kişinin, öncelikle samimiyetinden ve konuya yaklaşımının gerçek bilgiye dayandığından emin olmam gerektiğinden söz ederek; - okuduğum yazılarında, mizah yaptığı gerekçesine sığınarak, kişilerin kişilik haklarına saldırılması, yazılara yaptığı yorumlar ve yazılarına yapılan yorumlara verdiği yanıtlarda, mizahla açıklanamayacak aşağılamaların bulunmasından duyduğum rahatsızlığın da etkisi ile - bu konuların ciddi konular olduğunu, ciddi konularla uğraşanlara bulaşmaması gerektiğini kendisine hatırlattım.

Söz konusu Sayın Milliyet Blog Yazarı, benim bu sözlerime bir blog yazarak yanıt hakkını kullandı. Yazıma yaptığı yoruma verdiğim yanıtı, amaçlarına göre deforme ederek kullandı. Benim bir mizah cahili, mizahçı düşmanı olduğumu kanıtladı.

Yanıt verme gereğini duymadım. Üstü örtülü göndermelerini görmezden geldim.

Bu yazıya yapılan kimi yorumlar, Sayın Milliyet Blog Yazarımızı kızdırmış olmalı ki, yorum sahipleri ya azarlandı. Ya da Sayın Milliyet Blog Yazarımız tarafından, yazının derin anlamını “Anlayamamakla” suçlandı.

Tam, “konu kapandı. Ben nasıl Kuantum Fiziği konusunda ahkam kesmiyorsam…” Diye düşünmeye başlamışken; “İnönü Zamanı” başlığı ile bir başka Sayın Milliyet Blog Yazarımız tarafından bir Blog yazıldı.. Önceki Sayın Blog yazarımız bu yazıya da duyarsız kalmadı ve birinci İnönü Buluşması’nda İnönü Eğitim Merkezi yakınlarında bulunan ve İnönü Belediyesince bir işletmeciye kiralanan, içkili bir mekana gönderme yaparak bir yorum yazdı. Verilen yanıttan rahatsız olmalı ki, aynı yazıya bir yorum daha göndererek, iki dost arasında konuşulan ve dostluklar bozulsa da söylenmemesi gereken bir sırrı açıklayarak, eski dostunu köşeye sıkıştırma çabası içine düştü. Oysa o sır sandığı ve dostunun sadece kendisine söylediği şeyi, söz konusu kişi bana da söylemiş ve o günkü düşüncesinde yanıldığını beni tanıdıktan sonra anladığından da söz etmişti.

Sayın Blog Yazarı bunca uğraştan sonra, hızını alamamış olmalı ki, yeni bir Blog daha yazarak ve bu defa alegorik anlatımlar yerine konuya doğrudan girerek, İçindekileri bir bir döktü. Önce, bir takım kavramlara açıklama getirdi. Aysun Kayacı’nın bir sözü ile ( benimle ne alakası var anlayamadım) elini güçlendirdiğini sanarak;, THK’nun KİT değil bir sivil toplum örgütü olduğu söylemime kimsenin karşı çıkmamasına, ( hatta ne anlama geliyorsa) "çıkamamasına" duyduğu hayreti belirtiyor ve “THK bir sivil toplum örgütüyse ben de Almanya Cumhurbaşkanıyım! ” diyerek tezini bilimsel olarak da ispat etmiş oluyordu.

Ardından THK’nun misyonunu tamamlamış bir “devlet” kurumu olduğunu, Hava Kuvvetleri’nin oluşmadığı bir dönemde yararlı hizmetlerinin olduğunu, tıpkı Sümerbank, Beykoz, Tekel gibi miadını doldurduğunu, yerinin müze olması gerektiğini de savunuyordu.

Yangın Uçağı Kampanyamıza da bir gönderme yapıyor ve bu işin “kampanyalara” bırakılamayacak kadar ciddi işler olduğunu, bunun ciddiyetini anlayabilmek için de, kampanyanın tanımlamasını yapacak kadar donanımlı olunması gerektiğinin altını çiziyordu.

Sonra da, unutabileceği kaygısı ve telaşı ile de, Eymir’de yapılan MB toplantısının olduğu gün benim bir uçakla oralarda dolaşmam; bu uçağın tarafımdan hiçbir sorumluluk duygusu taşımadan keyfi olarak kullanıldığı, o özel uçuşun bedelini THK’na ödettirdiğim dokundurması ile öldürücü vuruşunu yapıyordu.

Bu müthiş yazı, Ülkemiz çocuklarının eğitim gereksinimleri ortadayken, Türk Hava Kurumu’nun “Balon” ve “Yamaç Paraşütü” gibi lüksle uğraştığını, bunların yerine kız çocuklarının okula gönderilmesinin gerekliliği vurgulaması ile sona eriyordu.

Yazı sona eriyordu. Ama Sayın Milliyet Blog Yazarının söyleyecekleri bir türlü bitmiyordu. Bu yazıya yapılan yorumlar kendi görüşü ile örtüşüyorsa, konuya ilişkin “Uzman” görüşleri ile açıklamalar yapıyor. Gelen yorumlar istediği gibi değilse de, ya o yorumu yapan kişi ile alay etme yolunu seçiyor, ya da, kendisinin THK için “ sivil toplum örgütü değil, bir devlet kurumudur” dediğini, işin püf noktasının burası olduğunu ve benim bunu tekzip dahi edemediğimi söylüyordu.

Hangisini düzelteyim?

Bu gün bir ilki gerçekleştirecek ve konuyu iki yazıya böleceğim.

Hayır, yanlış anlaşılmasın. Yazıların ikisini de bu gün ve ard arda yayına vereceğim.

Devamını bir sonraki yazımdan okuyabilirsiniz.



unutmayın1: THK Yangın Uçağı alım kampanyası için, tüm operatörlerden yangın yazıp, 3919’a gönderin. Bedeli 6 YTL’dir. Ülkemize katkısı, yemyeşil ormanlar.

Unutmayın2: Bir Cumhuriyet Kurumu olan THK’na üye olun. Rejime ve Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkmanın bir yolu da, rejimin ve Cumhuriyetin kurumlarına sahip çıkmaktır.

 
Toplam blog
: 182
: 2395
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

10 Kasım 1954 tarihinde doğdum. Sosyal Hizmet Uzmanıyım. Pilotum. (ultralight licence no:151)..