Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '11

 
Kategori
Sinema
 

Hapı yutanlar için ‘Limit Yok’!

Hapı yutanlar için ‘Limit Yok’!
 

Hayat çekilmez olmaya başlar, birbiri üstüne sıralanan başarısızlıklara baktıkça… Duyguların anlatılamadığı boş sayfalara döner yaşam, umutsuzluğun dozu arttıkça! Tam ‘Hapı yuttum’ derken, bir hap çıkagelir… Hayatınız gerçeklerin ötesine geçerken, bıçak sırtınızda soğukluğunu hissettirir! ‘Limitsiz’ başarı yolunda tek yapacağınız, ‘hap’ı yutmakla yutmamak arasındaki son tercihtir… 

New York’ta sürünen bir yazardan, borsada büyük paralar kazanan, olağanüstü bir verimlilikle kitabını bitiren ‘dahi adam’a dönüşen Eddie Morra, bir hapın mucizevî etkilerini LİMİT YOK (Limitless) filminde bizlere göstermekte… Sevgilisi tarafından terk edilen Eddie, tüm umutlarını yitirmişken kendisine büyük bir nimet sunulur. NZT denilen küçük hap sayesinde beyni berraklaşan Eddie, dünün serserisinden bugünün zengin ve güçlüsüne dönüşürken bedeller ödemek zorunda olduğunu da görecektir... 

Beynimizin yüzde 20’sini kullandığımız gerçeğinden yola çıkıp kalan kısımlardan faydalanılmasının üzerine giden LİMİT YOK, yaratıcılıkta limitsizliğin göstergesi aslında! Alan Glynn’in ‘Karanlık Alanlar’ kitabından uyarlanan bu fantastik film, ‘beyin temizleyici’ diyebileceğimiz NZT adlı ilacın yarattığı verimliliğin öyküsü! Kitaptakinin aksine daha aksiyonlu bir tempoda anlatılan konuda, kerameti kendinden menkul bu ilaç o kadar ayrıntıyla ve özendirici biçimde veriliyor ki imrenmemek elde değil! Robert De Niro’nun adının rolünden önde olduğu yapımda, hâkim olan Bradley Cooper’ın oyunculuğu. Son zamanların modasına dönüşen ‘ileriden başa sarma’, burada da karşımıza çıkıyor. Gökdelenin tepesindeki balkonun kenarında, kösele tabanlı ayakkabılarıyla duran ve atlayıp atlamamak arasında tereddüt geçiren kahramanımızın, o kadar yüksekte rüzgâra rağmen dengede kalabilmeyi nasıl başardığını düşünürken kurgu, bizi bu noktaya nasıl gelindiğine götürüyor. Tekniğin olanaklarıyla ve NZT’siz beyinlerin algılayamayacağı tesadüfler zinciriyle gelişen LİMİT YOK, beyin kullanımını en üst seviyeye çıkartan, tüm bilgilere hâkim olan, bir kez duyduğu yabancı dili su gibi konuşan süper insanların dünyasını gözler önüne seriyor. Dünyayı deney laboratuarına çevirenler acaba bu şeffaf haplardan da üretmiş midir, diye meraklanmamak elde değil! Hani nasıl, her yalanın yarısı ciddiyse her filmin senaryosunda da gerçeklik olasılığı mevcuttur… Ancak böyle bir buluşu ilk önce yöneticilerin kullanacağını hesaba katıp işbaşındakilerin performanslarına bakarsak, yanılma payımızın yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Yani kısacası, değişik bir konuyu basit ama akıcı bir dille işleyen LİMİT YOK’u izledikten sonra böyle bir hap aramaya kalkışmayın! Hele de internetteki ‘Doktorunuza sorun’ yazılı sitesine hiç kanmayın… Hem zaten bu devirde az çalışan beyinler uzun yaşamakta! 

El bombalarıyla savuşturulan ‘Dünya İstilası’… 

Amerika’nın süper güç olduğunu, bilmem kaç bin ışık yılı uzaktan hissedip Dünya’da ilk hedef olarak Los Angeles’i gözlerine kestiren uzaylılar bu kez ‘meteor’ görüntüsüyle ve aynı anda Tokyo dâhil pek çok ülkenin kıyılarına inmekte… DÜNYA İSTİLASI: Los Angeles Savaşı adlı yapımdaki uzaylılar, sahip oldukları ‘kalp’le de kendilerinden önce Amerika’yı hedefleyenlerden farklı! Veteriner vasıtasıyla kalplerinin yeri tespit edilen uzaylılar, bu zaafları sayesinde kolayca öldürülmekte… Olağanüstü ses efektleriyle gürültü sınırını aşan filmde, görsel efektlerin daha zengin olmasını beklerdim doğrusu. Ayrıca garip uzaylıların teknoloji geriliği de dikkat çekici. Öyle çekim güçleri ya da farklı silahları bulunmadığı gibi ‘lazer’leri de yok! ‘Su’ gereksinimi için onca yolu kat edip gelen yaratıkların bu eksiğine karşın, olur olmaz zamanlarda savaş senaryoları üreten Pentagon’un Amerika’nın hava gücü sıfırlanırken ortada olmayışı da ayrı bir konu. Ama yönetmen Jonathan Liebesman buna da çözüm bulmuş! Hava Kuvvetleri’ni temsilen bulunan kadın asker ve el bombaları atan kahramanlarımız sağ olsun… Dünya’nın istilasından bahsedilmesine karşın filmde sadece Los Angeles’e odaklanılması, ‘Devamı var’ anlamında! 

Film boyunca vurgulanan ‘sivil’ korumacılığına gelince… Irak ve benzeri gerçekleri düşününce, Amerikan askerinin bu hassasiyeti göz yaşartıcı komiklikte! Ayrıca etraf ceset doluyken, sağ kalan çocukların görüp etkilenmemeleri için gözlerini kapatmak veya uzaylı tehlikesini unutup saklanılan mekândaki cesedi çıkartma telaşına düşmek ‘propaganda’ ötesinde bir anlam taşımıyor. Ama yiğitlerin hakkını yemeyelim… Amaç ‘reklam’sa, adamlar bu işi iyi biliyor! Sonuçta, bilgisayar oyunu da mevcut olan, orijinal adıyla ‘Battle: Los Angeles’, teknolojinin nimetlerine fazlasıyla sahip Hollywood’un mantıksızlıklarına rağmen sıkılmadan izlenebilecek bir ürünü! 

Anibal Güleroğlu 

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..