Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Harika Gökçe

Harika Gökçe
 

Harika Gökçe' yi 1999 yılında tanıdım. Yeni evlenmişti. Kocasına çok aşıktı. Bir fino köpeği vardı ve her sabah köpeğini dolaştırmaya çıkardı. O bir transseksüeldi; erkek olarak dünyaya gözünü açmıştı. Sonradan kadın olduğunu anlamış ve ameliyat olmak için İstanbul'a gelmişti. Ameliyat sonrasında ise, ne ailesi oğullarını görmek istemiş, ne de artık kadın olan oğulları onların yanına gidecek cesareti bulmuştu.

Oysa Harika, adı gibi 'harika' bir kadındı. Depremden korkup, sürekli sokaklarda yatıp kalkmaya başlayan bizler için hep bir şeyler yapmaya çalışırdı. Hatta bir sabah, Boşnak Mahallesi'nde yaşadığının bilincinde bir kadın olarak, Boşnak böreği yapıp getirmişti. Böreğin dumanı tütüyordu; hepimize 'gerçek' bir kadın olduğunu ispat etmeye çalışıyordu. Hep beraber Benetton marka, turkuaz bir çadırda, çay demleyip börek yemiştik. Tadını unutamam.

Peki, biz onu gerçek bir kadın olarak görüyor muyduk?

Çok değil.

Herkes yüzüne gülse de, kalın ses tonundan, kocaman elleri ve ayaklarından ve inatla giydiği düşünülen sivri burunlu papuçlardan bahsetmeden edemiyordu. Sapsarı saçları, lens mavisi gözleri, minicik yaptırdığı burunla hepimizden çok daha alımlıydı oysa. Biz çekirdek çitleyip, dedikodu yaparken, o oje sürecek kadar bakımlıydı da.

İşte o zaman şöyle düşünmüştüm: Harika, bir kadından daha fazla bir kadın. Çünkü kadın olmayı bir şans olarak görüyor. Çoşku dolu, kadınlığın müthiş keyif veren yönlerini keşfetmiş, hissetmiş biri. Ve kocasını da deli gibi şımartıp, kahkalara boğacak kadar çok güldürdüğü için, bizler o'nu kıskanıyoruz.

Düşüncelerimi sadece 'zarafet ve iyi niyet elçisi' teyzeme söylemiştim; o da "Aman kızım, sakın kimseye söyleme bunları" demişti. Söylemedim, söyleyemedim.

Ve birkaç gün önce okuduğum bir haber, o günlerde düşündüklerimi bir kere daha hatırlamama neden oldu. Haber şöyleydi: Antalya'da yayımlanan bir magazin gazetesine göre, 'evli ve bir çocuk' babası bir erkek, karısını bir transseksüel için bırakmıştı. 'Hayatının kadını'nı bulduğunu söyleyen adam, ilişkisiyle ilgili şunları söylemişti: "İlk başlarda sadece cinsellikle olan ilişkimiz, daha sonra büyük bir aşka dönüştü. Ben onu, o da beni çok seviyor. Çok büyük ve görkemli bir düğün yapmak istiyoruz."

Aslında haber, son derece anlaşılırdı. Evli bir çift boşanmıştı ve ortada bir çocuk vardı. Sadece bu boşanmaya sebebiyet veren kadın bir transeksüeldi. Antalya'yı karıştıran da buydu.

Transeksüellerin kadın olduklarını kabul etmememizdi asıl sorun. "Nasıl olur? Nasıl bir erkek transeksüele gönlünü kaptırır?" sorusunun öfkesiydi ortalığı allak bullak eden.

Bu olayı başka bir açıdan bakarak da düşünebiliriz: aşkla başlayan evlilikler nasıl cinsel anlamda çöküntüye sebebiyet verebiliyorsa, sadece cinsellikle başlayan bir ilişkinin bir aşka ve büyük bir sevgiye dönüşmesini de özel bir durum olarak kabul edemez miyiz?

İnsanların cinsel tercihlerine saygı duyarak başlayamaz mıyız bu gibi konular ve şahıslar hakkında konuşmaya? Ortada bir aşk varsa, insanların üzerine gitmenin ne gibi bir anlam var? 'Yuvayı yıkan'ın, bir kadın, bir transseksüel olabileceği gibi, bir erkeğin de olabileceğini neden sürekli göz ardı ediyoruz.

Geçen pazar Radikal İki'de Yıldırım Türker'in dediği gibi, neden "hoşgörüyle terbiye edilmiş hayatlara izin var yalnız?"

 
Toplam blog
: 87
: 1432
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

29 yaşında ve yengeç burcuyum. Her sabah 'flu' gözlerle dünyaya merhaba dememi sağlayan 5 numara göz..