Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Harran'ın çocukları...

Harran'ın çocukları...
 

Fotoğraf kendi objektifimdendir.


Sıcak bir bahar gününde, kalabalık trafik içinde, minik ve mütevazi arabamızı parkedecek dar bir yer bulmuş olmanın sevinciyle ulaşmıştık Balıklı Göle. Motoru susturmamızla, aracımızın kapısına 3-4 minik elin yapışması aynı anda oldu.

"Hoşgeldin ağabey, nasılsın?"
"Balıklı Göle hoşgelmişsiniz? Anlatayım mı abi?"
"Ağabey nerden geliyorsunuz? Mersin mi? Balıklı Göl tarihini anlatayım mı?

Sorular, sorular, birbirinden şatafatlı övücü sözler ve bunları söyleyenler de yaşları 7-12 arasında değişen çocuklar.

Kimisi yalın ayak, kimisi yırtık bir papuç edindiği için daha şanslı, ama tümü aynı sefalet ve yoksulluk görüntüsü içinde, onlarca küçük çocuk...

Kendisini seçmemiz için, gözlerimizin içine bakıyor, çakmak gibi gözlerle...

İstersen seçme birisini, el mahkum seçeceksin...

Başlıyor anlatmaya, ama nasıl bir ezberse artık, su gibi, durmadan, virgül ve nokta kullanmadan, Nemrut'tan başlıyor, balıklara geliyor, hikayenin bir başı bir sonu aklınızda kalıyor, bahşişini alıyor ve mutlu mesut ayrılıyor yanımızdan. Birisini seçtikten sonra diğerleri yanımızdan ayrılıyor, birbirlerine de saygılılar. Tam esnaflar anlayacağınız.

Rehberimize teşekkür edip, ayrılıyoruz bu kutsal mekandan, daha yolumuz uzun ve görülecek çok fazla yer var.

***

Dünyanın ilk üniversitesine ev sahipliği yapmış, ilk yerleşim yerlerinden Harran'dayız. Olabildiğince açık, olabildiğince sıcak bir hava, rüzgar, toz duman...

Yine çocuklar tabi ki, aynı yaşlarda aynı yoksullukta, aynı isteklerle çevremizdeler.

"Harrana hoşgelmişsiniz, ağabey"
"Ağabey, analatyım mı size?"

Yine seçiyoruz birisini, adı Meryem. Esmer bir kız çocuğu, belkide güneşin altında kararmıştır, çünkü çocukların tümü esmer, sarı saçılısı da var ama tümü esmer. Meryem yine aynı süratle ve duraksamadan ezberini döküyor bize, biz çevrede yazanları okuduğumuz için az çok anlayabiliyoruz söylediklerini, sözünü bitiriyor ve "var mı sorunuz" diyor. "Var" diyorum ve soruyorum:

"Burası dünyanın ilk üniversitesiymiş, bunu anladık, peki şu anda Şanlıurfa'da bulunan üniversitenin adı nedir? bunu biliyor musunuz?"

Meryem, bir gülücük fırlatıyor ve gözünü kaçırıyor, arkadaşlarıyla fikir alışverişi yapma ihtiyacını duyuyor sanırım.

Kısa bir görüşmeden sonra cevap geliyor:

"Onu bilmiyoruz ağabey, o eski değil ki, biz bilmeyiz"

Cevabı ben söylüyorum, akıllarında kalır mı bilmem ama teşekkür edip ayrılıyoruz bu mekandan da.

Harran'da bahsetmeden geçemeyeceğim bir rehberimiz daha var, ismi Mustafa, 10 yaşında, duruşu, tavırları ve konuşması ile diğerlerinden oldukça farklı. Harran Kalesi'ni gezdiğimiz zaman farkettik onu. Diğerleri gibi yanımıza gelip lafa karışmadı, uzaktan seyretti bizi, elleri belinde izledi bizim gezintimizi, öylesinde dikkatli bakıyordu ki biz ihtiyaç duyduk onunla konuşmak için, pembe gömleği, üzerinde süzveteri, ütülü kumaş pantolonu ve terlikleriyle yanaştı yanımıza. (Fotoğrafta, sol başta duran çocuk).

Tanışma faslından sonra "anlatır mısın bize kaleyi?" dedik.

"Anlatırım" dedi ve esas duruşa geçip kendine has konuşması ile "r" harflerini bastıra bastıra anlatmaya başladı. Öyle ki şu anda bile "Kerrrvansarrray" deyişi hala kulaklarımda. Kaleden bahsetmesini istedik ama o kaleden başladı, kubbe evlere ve üniversiteye kadar Harranla ilgili herşeyi anlattı.

Teşekkür edip, bahşişini verdik ve yanından ayrıldık. Yine bizi takip etti, arabamıza kadar eşlik etti. En sonunda da uğurladı. Gerçekten Mustafa farklıydı.

***

İşte "Harran'ın çocukları", gelecek yazı "Mezopotamya'nın çocukları"...

 
Toplam blog
: 117
: 1067
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

1980 yılında Mersin'de doğdum, bütün eğitim öğrenimimi Mersin'de tamamladım. Yetmedi, işimi de Mersi..