Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Hasan Pulur - Melih Aşık

Hasan Pulur - Melih Aşık
 

HASAN PULUR


Tam 35 yıldır Milliyet gazetesi okuruz. Zaman zaman, bazı yanlı olduğunu düşündüğümüz haberlere, yazım hatalarına falan kızıp bırakmayı düşündüğümüz olur. Ama bir türlü bırakamayız, neden mi, çünkü Milliyet gazetesinde, izinleri dışında her yazdıklarını okumaya alıştığımız, çok severek okuduğumuz, hislerimize tercüman olan iki değerli yazar vardır, onlardan ayrılmak zor gelir bize, vazgeçememiz onların yüzündendir.

Bu gün sayın Hasan Pulur bir yazı yazdı, ben bu yazıyı okuyunca korktum!

Bir kısmını kopyalıyorum bu yazının;

"İznin sonuna doğruydu, eski bir dost telefon etti: “Hayırlı olsun!”
“Olsun da, ne hayırlı olsun?”
“Yaş haddinden sen ve Melih Aşık emekliye sevk ediliyormuşsunuz!”
“Melih Aşık’ı bilemeyiz ama, biz zaten emekliyiz.”
“Bu öyle emekli değil!”
“Peki nasıl bir emeklilik? Emekliliğin türlüsü de mi var?”
* * *
DOSTUMUZ, ağzındaki baklayı çıkardı:
“İkiniz de gençleştirme projesine göre, artık yazı yazmayacakmışsınız!”
“Nereden duydun, kim söyledi?”
“İnternet sitelerinden “Medyatava”da var, yazıyor!”

Yazısının sonunda bu haberin kaldırıldığını, düzeltilmeden kaldırıldığını yazmış kendisi, yani yanlıştan ziyade "yalan" olduğu söylenmeden.. Ama benim içime yine de bir kurt düştü, "ateş olmayan yerden duman tütmez" sözü geldi aklıma. Umarım yanılıyorumdur, inşallah yanılıyorumdur, diye geçiriyorum hep içimden, ama korkuyorum yine de elimde değil.

Onlar, özellikle Hasn Pulur ve Melih Aşık bizim konuşamayan dilimiz, duyuramadığımız haykırışımış , sağduyumuzun, vicdanımızın sesi onlar bizim.

Bir yandan "demokrasi" diye diye, demokrasiyi yanlız kendi hedefleri için kullanıp, diğer yandan toplumun kendilerine karşı olanların sesini kısmaya çalışanlar ve onların şakşakçıları beni korkutuyorlar. Aydın bildiğimiz, aydın dediğimiz, sözde aydınlar hala aymazlıklarına devam ediyorlar, geçmişlerine ve bu ülkenin gerçek aydınlarına ihanet ediyorlar.

Böyle başlıyor her şey ve mehter adımlarıyla ilerliyor, iki ileri bir geri, ama ilerliyorlar işte neticede. Aydınları susturmakla başlar bu geriye gidişteki ilerleme. Bu gün yalan- yanlış söylenir, kulaklara fısıldanır, sonra vazgeçilir, bir gün bakarsınız gerçek oluvermiş.

Tepki almamak için farklı şekilleri deneyemedikleri zaman, susturmanın başka yolunu bulurlar. Emekli etmeye kalkarlar, bazen daha kötü şeyler de yaparlar gözaltıan alırlar, tutuklarlar, toplumu uyandırmaya çalışanları, yazanları.

Kaç kişi kaldı ki şunun şurasında, hiç bir çıkar beklentileri olmadığı için, "satılık" olmayan cesur kalem, Hasan Pulur gibi, Melih Aşık gibi ve birkaç kişi daha.

Sayın Pulur o bildik öyküyü basın mensupları için yazmış yazısının sonunda, ben de aynı öyküyü bu ülkenin bunca gündür "aydın" bildiğimiz, kültürle sanatla ilgilenenlerine atfediyorum. Sesimiz duyulursa diye, şöyle bir kez daha durup düşünsünler diye, gözlerim yaşlı...Ülkesini seven, ülkesinin bağımsız bütünlüğüne saygılı bir "dinozor" olarak...

ÖYKÜ

Hani, oduncu ormanda ağaç kesiyormuş, bakmış ağaç ağlıyor, üzülmüş:
“Çok mu canın acıyor?”
“Canım acımıyor da, elindeki baltanın sapı benden, ona ağlıyorum!”


 
Toplam blog
: 98
: 742
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

Okuyan, gözlemleyen, yorumlayan, öğrenmeye ve öğrendiklerini uygulamaya çalışan; doğayı, insanları, ..